Netanyahu Neden Cennete Gitmek İstemiyor?
Müstekbirlerin ortak özellikleri ve akibetleri değişmez. Kalabalıkların karşısında büyüleyici gösteriler yaparlar. Bütün maharetlerini; şairler, yazarlar, kahinler ve halkın huzurunda sergilemeye çalışırlar. Tam bu sırada her şey tersine döner ve bir anda rezil olup giderler. Firavun, Nemrut, Ashab-ı Uhdud… hepsinin akibeti böyle oldu.
Netanyahu da seleflerinin yolunda devam etmektedir. Yahya Sinvar’ı şehit ettikten sonra çok büyük bir gövde gösterisi yapacaktı. Kaybolan imajını toparlayacak ve bir taraftan psikolojik saldırı başlatarak Filistin halkını HAMAS’tan koparmaya çalışacaktı. Şayet başarsaydı, İran’da da aynı senaryoyu devreye sokarak halkı yönetime karşı kışkırtacaktı. Önceden bunun alt yapısını oluşturmak için; kendi canının derdine düşmüş, tünellerden çıkmaya cesaret edemeyen, sürekli telaş içinde oradan oraya kaçan, başkalarını öne sürüp kendisini geride tutan, halkını ve askerlerini düşünmeyen bencil, İsrail ordusu karşısında çaresiz, ne yapacağını şaşırmış … bir Yahya Sinvar portresi çiziyordu. Her şey hazırdı. Sadece onu bir tünelde sağ veya ölü ele geçirmeyi bekliyordu. Böylelikle hayatının altın fırsatını yakalamış olacaktı.
Fakat işler umduğu gibi gitmedi. Hesapları allak bullak oldu. Nihayet beklediğinin aksine, saklanmaya gerek duymayan, önder olmak önde gitmeyi gerektirir, diyen bir liderle karşılaştı. Tünelde saklanmak yerine, en ön safta, adeta zoraki kendini öldürtmeye çalışan bir Yahya Sinvar karşısına çıkınca, Netanyahu’nun bütün propagandaları boşa çıkıp planları altüst oldu. Şehit komutanın son hali o kadar muhteşemdi ki, Filistinliler başta olmak üzere bütün gençlerin hayalinde ulaşılmak istenen bir idol haline geldi. Üstelik Netanyahu’nun propagandalarıyla. Onun bütün çabaları sadece Sinvar’ın iman ve samimiyetini tanıtmaya vesile oldu.
Yahya Sinvar’ın kanının son damlasına kadar savaşıp ölüme gitmek için can atması, lisanıhalle Netanyahu’ya bir meydan okumaydı. Aynı zamanda Kur’ân‘ın nüzul sürecindeki gibi bütün Yahudilere de bir meydan okumaydı. Çünkü Yahudiler, kendilerinin Allah’ın seçilmiş kulları olduklarını, cennetin kendilerine ait olduğunu, cehennem ateşinin kendilerine sayılı günler dışında dokunmayacağını iddia edince, Kur’ân açık ve net biçimde onlara şöyle meydan okudu: İddianızda samimi iseniz ölümü temenni edebilmeniz gerekir. Zira sizinle sevdiğiniz şey arasındaki tek engel ölümdür.
Sadece bir kişi bile ölümü temenni edebilseydi Peygamberimizin davası düşecekti. Böylelikle sürgüne gitmelerine, savaşmalarına da gerek kalmayacaktı. Ama bir tek kişi bu meydan okumaya karşılık veremedi.
Kur’ân (mealen) şöyle diyordu: De ki: "Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!" Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah o zalimleri hakkıyla bilendir. Andolsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah'a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Halbuki uzun yaşamak onları azaptan kurtaracak değildir. Allah onların bütün işlediklerini görür."[1]
Ahiret yurdunun kendilerine ait olduğunu iddia edenler samimi iseler beklenen durum, dert, keder ve elemler mekanı olan bu dünyadan kurtulmak için seve seve ölümü temenni etmeleridir. Ancak yaptıkları zulüm ve cinayetler yüzünden onları nelerin beklediğini bildikleri için bunu yapamadılar. Böylelikle ellerine geçen altın fırsatı değerlendiremediler. Bir kişi kendini gönüllü olarak feda edebilseydi, peygamberin davasını çürütmeye yeterli gelecekti. Yapamadılar. Çünkü onların sorunu bilmemekten ziyade, cenneti bu dünyada aramalarıydı. Gerçek cennet yerine yalancı cennetlere aşık olmalarıydı.
Ahirete imanda samimi olan bir müminin rabbine kavuşması için tek engel ölümdür. O zaman nerede nasıl geleceğini bilmediği bir ölümün kaygısını duyarak beklemektense ölümün yaklaşmasına sevinmelidir. Ölümün gecikmesini, sadece daha güzel bir buluşmanın yolunu bulmak için isteyebilir. Elinden geldiği kadar ölümden kaçmak yerine şeklini kendisi belirlemeye çalışır.
Sahabeden Umeyr b. Humam, Bedir‘de bunu yapmıştır. Rasûlullah (saa): Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennete girmek üzere ayağa kalkınız! Buyurunca, Umeyr b. Humâm (ra): Yâ Rasûlallah! Genişliği göklerle yer arası kadar olan cennet mi? diye sordu. Peygamberimiz: Evet! dedi. Umeyr: Ne iyi, ne âlâ! dedi. Rasûlullah (saa): Niye öyle söyledin? dedi. Umeyr: Allah'a yemin ederim ki, ya Rasûlallah, cennet ehlinden olmayı istediğim için öyle söyledim, başka amacım yok, dedi. Rasûlullah (saa): Şüphesiz sen cennetliksin, buyurdu. Umeyr, bu söz üzerine torbasından bir kaç hurma çıkartıp yemeye başladı. Sonra: Eğer şu hurmalarımı yiyinceye kadar yaşarsam, bu gerçekten uzun bir hayattır, diyerek hurmaları attı. Sonra şehit oluncaya kadar müşriklerle savaştı.
Yahya Sinvar Umeyr gibi davranarak, ahiret yurdunun kendisine ait olduğuna inandığını ve iddiasında samimi olduğunu ispatlamıştır. Tıpkı Umeyr gibi dünyada kaldığı her saniyenin sadece onu hedefinden geciktirdiğini kabul etmiştir. Netanyahu ve arkasındaki Yahudileri harekete geçiren en önemli gerekçe cennetin gerçek varisleri oldukları iddiasıdır. Yahya Sinvar kendisinin cennetin varislerinden olduğunu ispatlamış oldu. Eğer ahiret yurdu Netanyahu’ya aitse neden sığınaktan sığınağa kaçıyor? Evinde dahi oturamıyor. Bırakın başka ükeleri, kendi ülkesinde dahi huzur içinde dolaşamıyor. Madem Allah’ın sevgili kulu olduğuna inanıyor (!) Çelik tankların içinde de olsa HAMAS’ın veya Hizbullah’ın karşısına bir defa da olsa çıkması gerekmez mi? Bir an önce sevdiklerine kavuşmak için ölümden hoşlanması gerekmez mi? Yahya Sinvar, şehadetiyle İsrail’in bütün propagandalarını boşa çıkarmıştır. Onları saldırı pozisyonundan savunma pozisyonuna çekmiştir. Şimdi başta Netanyahu ve savaş kabinesi olmak üzere kendilerine şunu soruyoruz. Neden siz de ölüme merhaba diyemiyorsunuz? Ölümden neden nefret ediyorsunuz? Kişi sevdiğiyle beraberdir. Madem ki ahirete götürecek sebeplere sarılmıyorsunuz demek ki ahiret yurdu sizin değildir.
Müslüman tedbirli olmalıdır diye akıl verenlere de diyorum ki, Gazze’de neyin nasıl tedbirini alacaksınız? Her tarafınız dronlar, kameralar, askerlerle çevrilmiş. Neredeyse adım başına asker kaynıyor. Burada nasıl tedbir alacaksınız? Böyle durumlarda sadece bir seçenek kalıyor. Ya teslim olup zilleti tercih edersiniz ya da kendinizi öldürtürsünüz. Düşmanınıza karşı maddi gücünüzün yetmediği durumlarda zaferin yolu kendini öldürtmeyi bilmektir. En azından ölüm şeklini düşmanın takdirine bırakmamaktır. Bunu yapmaya devam edebilirseniz kesinlikle zafer sizindir.
Yahya Sinvar, Yahudilere Kur’ân’ın diliyle yeniden meydan okumuştur. Adeta bombanın pimini çekerek Netanyahu’nun eline bırakmıştır. Bir lağım faresi gibi sığınaktan sığınağa kaçmadığını ispatlamak zorunda bırakmıştır. Aksi takdirde bundan sonra İsrail halkına dahi savaşma gerekçesini anlatamayacaktır. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Bakara, 2/94-96.