Kur’ân Nasıl Tefsir Edilmiştir III

Peygamberimizin (sav) Sünnetine Başvurulması
Allah Resûlü'nün tefsire dair söylediği her şey, tartışmaları kesecek başkalarının zanlarını iptal edecek seviyededir. Çünkü “وَاَنْزَلْـنَٓا اِلَيْكَ الذِّكْرَ لِتُبَيِّنَ لِلنَّاسِ مَا نُزِّلَ اِلَيْهِمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَفَكَّرُونَ” “İnsanlara indirdiklerimizi kendilerine açıklaman için ve (üzerinde) düşünürler diye sana da uyarıcı kitabı indirdik.”[1] Ayetinin açık delaletiyle Resulullah (sav) kavlî, fiilî ve takrirî sünnetiyle kur’ân’ı açıklama ve öğretme görevini üstlenmiştir. Peygamberimizin (sav) tefsir olarak ortaya koyduğu her mana, şüphesiz murad-ı ilahîdir. Yeter ki bir ayet hakkında Resulullah’ın (sav) açıklaması sahih yollarla tespit edilsin. Bu konuda tüm Müslümanlar müttefiktirler.
Ancak bir sözün Hz. Muhammed’e (sav) ait olup olmadığının tespiti noktasında Ehli sünnet ve Şia arasında temel farklar vardır. Ehli sünnete göre Peygamber efendimizin (sav) tefsiri sahabe ve tabiinin rivayetlerine başvurularak tespit edilir. Şia mezhebine göre ise masum Ehl-i Beyt'in rivâyetleri muteberdir. Dolayısıyla sahih senetle tefsire dair bir rivayet Masum İmam’a dayandırıldı mı o açıklama Hz. Peygamberin (sav) tefsiri gibi olup hatadan ve hevâ hevesten uzaktır. Onların hadisi, Resulullah’ın (sav) hadisi gibi değerlendirilmektedir. Şia’ya göre bütün sahabe adil değildir. Hangi sahabenin adil kabul edilmesi gerektiği hususunda ayrıca Ehli Beyt imamlarının eleğinden geçirilmesi gerekir. Dolayısıyla Ehli sünnet ve Şia arasında Peygamberimizin (sav) tefsirinin hüccet olması gerektiği noktasında tartışma yokken, peygamberden gelen tefsirlerin hangisinin itibara alınacağı noktasında önemli yaklaşım farklılığı vardır.
Yine de Hz. Muhammed’in (sav) tefsirini doğrudan ve dolaylı olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Peygamberimizin (sav) doğrudan tefsiri; bir ayete işaret ederek veya konuşmasında bir ayeti zikrederek onun anlamını ya da sahabeden birinin ayeti anlama şeklini onaylamasıdır.
Dolaylı olarak sünnetle tefsir ise müfessirin bir hadisle ayet arasında irtibat kurarak ayeti o hadise göre açıklamasıdır. Yani hadis, ayetin tefsiri bağlamında gelmediği halde müfessir iki arasında bağlantı kurmaktadır. Bu bağlantı Kur’ân’ı Kur’ân’la tefsirde dikkat çektiğimiz[2] sebeplerden dolayı her zaman için doğru olmayabilir. Hadislerin sabit olup olmadığı rivayetle bilinir. Ancak hadisin ayeti tefsir edip etmediği ise ictihad ile bilinir. Dolayısıyla bu konudaki karar müfessirin kapasitesine göre farklılık arz etmektedir.[3]
Peygamberimizin doğrudan tefsirine örnek:
- “وَلَقَدْ اٰتَيْنَاكَ سَبْعاً مِنَ الْمَثَانٖي وَالْقُرْاٰنَ الْعَظٖيمَ” “Şu kesin ki biz sana Seb-i mesânî ile şu yüce Kur'ân'ı verdik.”[4] Peygamberimiz (sav) bu ayetteki seb-i mesânî’yi Fatiha sûresi olarak tefsir etmiştir.[5]
- Necrân Hristiyanları Hz. İsa (as) ile Hz. Musa (as) arasındaki uzun mesafeyi gerekçe göstererek “يَٓا اُخْتَ هٰرُونَ مَا كَانَ اَبُوكِ امْرَاَ سَوْءٍ وَمَا كَانَتْ اُمُّكِ بَغِياًّۚ” “Ey Hârûn’un kız kardeşi! Baban kötü bir adam, annen de iffetsiz değildi.”[6] Ayetinde Hz. Meryem’e (as) Harun’un kardeşi olarak hitap edilmesine itiraz etmişlerdir. Peygamber efendimiz (sav) onlara şöyle cevap vermiştir: “Onlar peygamberleri ve önceki salih insanların isimleriyle isimlenirlerdi.”[7]
Taberî eserinde, tefsirler arasında tercihte bulunurken farklı sebeplere dayanmıştır. Bu sebeplerden en önemlisi de Peygamber efendimizden (sav) gelmiş olmasıdır.
Örnek:
“يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مَنْ يَرْتَدَّ مِنْكُمْ عَنْ د۪ينِه۪ فَسَوْفَ يَأْتِي اللّٰهُ بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُٓ اَذِلَّةٍ عَلَى الْمُؤْمِن۪ينَ اَعِزَّةٍ عَلَى الْكَافِر۪ينَۘ يُجَاهِدُونَ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُونَ لَوْمَةَ لَٓائِمٍۜ” “Ey îman edenler, içinizden kim irtidad ederse/ dininden dönerse Allah (cc) — müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı onurlu, kendisinin onları seveceği, onların da kendisini seveceği — bir kavim getirir ki onlar Allah yolunda savaşırlar ve hiç bir kınayıcının kınamasından (dedikodusundan) korkmazlar.”[8]
Yukarıdaki ayette geçen dininden dönenlerin yerine gelecek olan kavim konusunda ağırlıklı olarak şu iki görüş zikredilmiştir:
- Hz. Ebubekir’in ridde olaylarında mürtetlere karşı çıkmasından dolayı bunlar Hz. Ebubekir ve ashabıdır.
- Bunlar Ebu Musa el-Eş’ârî’nin kavmi olan Yemenlilerdir. Çünkü bu ayet indiği zaman Hz. Muhammed (sav) elindeki bir şeyle Ebû Musa el-Eş’âri’yi işaret ederek “Bunlar onun kavmidir” demiştir.
- Ensardır
Taberî görüşleri serdettikten sonra kısaca şu gerekçeyle tercihte bulunmuştur: Ona göre bu görüşlerden en doğrusu sözü edilen müminlerin Yemenliler olmasıdır. Eğer bu konuda Resulullah’tan (sav) bunların Yemenliler olduğuna dair rivayet gelmemiş olsaydı. Elbette bunların Ebubekir ve arkadaşları olduğunu söylerdim. Çünkü Resulullah (sav) hayattayken böyle bir irtidat gerçekleşmemiştir. Hz. Ebubekir zamanında gerçekleşmiştir. Fakat biz bu görüşü terk ettik. Çünkü Allah’ın ayetlerinin beyanında Resulullah’ın (sav) açıklamaları ana kaynaktır.[9]
Taberî tefsirinde ilk anlamı tespit etmeye çalıştığı için burada bir tercihte bulunmuştur. Ancak bu ayetin başka olaylara tatbikine engel değildir. Nitekim İbn Atiyye ayet hakkındaki yorumları birleştirme yolunu seçmiştir. Ona göre bu ayet öncelikle Medine’deki müminlere hitap etmektedir. İman edenlerin içinde münafıklar da vardı. Onların yerine Allah (cc) ensarı getirmiştir. Resulullah’ın (sav) vefatından sonra mürtetlere karşı Hz. Ebubekir ve ordusu çıkmıştır. Haricilere karşı Hz. Ali ve ordusu çıkmıştır. Bu kıyamete kadar hep devam edecektir. [10] (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Nahl, 16/44.
[2] Önceki yazımızda
[3] Bu açıklamaları Şia için değerlendirdiğimizde tefsirde sünnetin yeri aynıdır. Tek fark rivayetlerin tespiti ve kabulü noktasında ortaya çıkmaktadır.
[4] Hicr, 15/87.
[5] Taberî, Câmi‘u’l-beyân ‘an te’v’îli âyi’l-Kur’ân, XIV, 121.
[6] Meryem, 19/28.
[7] Taberî, Câmi‘u’l-beyân ‘an te’v’îli âyi’l-Kur’ân, XV, 523-525.
[8] Maide, 5/54.
[9] Ayetin tefsiri için bkz, Taberî, Câmi‘u’l-beyân ‘an te’v’îli âyi’l-Kur’ân, VIII, 525;
Kaynaklar: Musaid b. Süleyman et-Tayyâr, et-Tahrîr fi Usuli’t-Tefsîr, Cidde, 2014, s. 63-76; Fethullah Neccârzâdegân, Uygulamalı Tefsir, Çev. Kenan Çamurcu, İstanbul, 2020, 74-90.
[10] İbn Atiyye, el-Muharreru’l-Vecîz, Daru’l-İlmiye, II, 207.