Sıra Demirel'de Diyorlar
Demirel'le bir mahşer günü karşılaşması tasavvur etmiştim. 'Mahkeme-i kübra'ya bırakmadan, burada hesabı görelim demiştim.
28 Şubat’ın riyaset makamında oturuyordu. Cumhurun reisliğini yapacağı yerde, müdahalenin başı, bir numaralı kişisi olmayı seçtiği söyleniyor.
Süreçteki dahlinden dolayı, Süleyman Demirel’i kendi vicdan mahkemesinde aklanmaya çağırmıştım.
Herkesin gözü önünde cereyan edecekti muhakeme. Celselerin hem mübaşirliğine hem serkâtipliğine taliptim.
3 yıl önce, 6 Mart 2009’da, bu gazeteden seslenmiştim.
Son fırsat
Demiştim ki; “Sayın Demirel! Gelin, kendi vicdan mahşerinizi burada kurun.
Hem sanık sandalyesine oturun, hem bu davanın hâkimi de savcısı da siz olun.
Kendi hesabınızı kendiniz görün.
Biz de o ‘mahkeme-i kübra’da şahitler olalım.
Bu mahşeri celsede yerlerimizi alıp size kulak verelim.
Demokrasimizin arka odasına birlikte inelim. Oradaki takvim yapraklarını çevirip bakalım.
28 Şubat günlü yaprağın arkasında kimin el yazısı var?
Bakın, bu son fırsattır.
Arkanızdan hayırla yâd edilmek istiyorsanız gelin, helalleşelim.
Siz mi askeri yoldan çıkardınız, yoksa asker mi sizi?
Siyasi ihtirasınızın payına düşen hisseyi söyler misiniz, bize?
Refahyol’un devrilmesi askeri miydi, yoksa siyasi bir darbe mi?
Ve siz neredeydiniz 28 Şubat günü?
Olay sırasında başka yerde bulunduğunuzu kanıtlayabilir misiniz bize? Görgü şahitleriniz var mı, mesela? Söyleyin de bilelim.
Bakın, vakit çok geç.
Ufuk kızıllaşmaya başladı, gurub vakti yaklaşmaya.
Bu son fırsattır.
Haydi, vicdan mahkemenizi kurun.
Celse açılsın, biz de yerlerimizi alalım.
Bu hesabı kapatalım artık.
Bu dünyada helalleşelim, mahşere kalmasın hesabımız...’’
Hesap burda görülsün
Demirel’le bir mahşer günü karşılaşması gibi tasavvur etmiştim. Mahkeme-i kübra’ya bırakmadan, burada hesabı görelim, imkân olursa helalleşelim demiştim.
O günlerde, Vatan gazetesinden Semra ve Bilal Çetin çiftine uzun bir mülakat vermişti. Sorulduğu halde, teklifime müspet cevap alamamıştım ama.
Şimdi, kamu vicdanı soyunuyor mübaşirliğe. Ancak, vicdan mahkemesine değil özel yetkili bir mahkemeye buyur ediyorlar onu.
Demirel, sırasını savdığını düşünüyordu. Çok sevdiği tabirlerden biriyle, ‘efkâr-ı umumiye’ nazarında savmamış demek ki.
Birinci derece mağdurlarından Cengiz Çandar, “Arkasında askerin olduğu, fakat siviller tarafından icra edilmiş bir darbedir’’ diyor 28 Şubat için.
Darbenin sivil ayağındakileri ise iş dünyası, siyasetçiler, yargı, üniversite camiası, kitle örgütleri, sendikalar, odalar ve en önemlisi medya şeklinde sıralıyor.
Çandar’ın tespitleri, umumen paylaşılıyor da. Yaygın gözlem ve tanıklıklar, yaşanmış olaylara ait kayıtlar, gazete arşivleri onu doğruluyor.
‘’Parmağı olanların hepsi, bir bir hesap vermeli’’ deniyor.
Ahir ömürde huzur bulmak, ebedi istirahate huzur içinde yatmak için olsun, bu muhasebe yapılmalıydı.
Demirel, aleyhinde mebzul miktarda delil bulunduğu halde, yokmuş gibi davrandı. Özeleştirisini vermekten imtina etti.
Tövbe kapısı açık, bugün hâlâ geç değil. Dar-ı bekada hesabı daha zor görülürmüş bu veballerin, ben olsam helalleşmeyi öbür tarafa ertelemezdim.
Serkâtiplik teklifim de hâlâ geçerli. Savcılar celp çıkarmazdan önce konuşmak isterse hazırım dinlemeye.
(Radikal)