Hakk Batıl Cephesi ve İmam Hüseyin Kampı
Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah’ın Muharrem ayı 10. Günü dolayısıyla yaptığı konuşmada dile getirdiği birtakım temel hususlar ve yaptığı nitelemeler, hakk batıl savaşında bütün yeryüzünün özgür Müslümanlarına bir pusula ve yol haritası mesabesinde olmuştu.
Çünkü Seyyid Nasrallah bu konuşmasında, günümüzün İmam Hüseyin ve Yezid’lerinin kimler olduğunun bilinmesi ve tanınması ve buna göre saf tutulmasına vurgu yaparken, İslam devrimi lideri İmam Hamenei’yi İmam Hüseyin Kampı’nın, diğer bir ifadeyle Direniş Cephesi’nin komutanı, lideri ve günümüzün İmam Hüseyni olarak tanımlamış, bugün bölgemizde ABD-İsrail-Suud itifatıile direniş cephesi arasında sürmekte olan savaşın bir hakk-batıl savaşı, İmam Hüseyin ile Yezid savaşı olduğunu belirtmişti.
Emperyalizm, siyonizm ve onların işbirlikçilerinin direniş cephesine karşı bir psikolojik savaş sürdürerek sürmekte olan “Hakk-batıl savaşı”, “İmam Hüseyin-Yezid savaşı”nın hakikatlerinin Müslümanların vicdanlarında karşılık bulmaması için bütün propaganda mekanizmalarını ve toplum mühendisliği yöntemlerini kullanıyorlar.
Çünkü batıl cephesinin alacağı en büyük yaralardan biri de, dünya Müslüman halkları arasında “düşmanın amaç ve planları”nın tanınması noktasında ortaya koyacağı bilinç, dirayet ve basirettir. Müslümanlar bu noktada ne kadar başarılı olursa, kuşkusuz ki kaybedecek düşman olacak, düşmanın buradaki kaybı, oynadıkları oyunların bozulmasını sağlayacaktır.
Onun için hangi kavimden, hangi hizipten, hangi cemaatten ve hangi mezhepten olursa olsun, her bir Müslümanın öncelikli görev ve sorumluluğu “düşman”ı iyice tanımaktır.
Kimdir düşmanlarımız? Düşmanlarımızı hangi kriterlere göre tanımlayacağız, hangi yönleriyle, hangi yüzleriyle tanıyacağız? Onların hesaplarının ve planlarının ne olduğunu nasıl öğreneceğiz, nasıl bileceğiz?
Şimdi bizler Müslümanlar olarak birbirimize soracak olursak, düşmanlarımızın kimler olduğunun adını birlikte koyabiliriz!
Müslüman olarak üzerinde ittifak edeceğimiz düşman tanımlamasının başında Amerika ve İsrail gelecektir. Yine hepimiz, bu düşman tanımlamasında, Amerika’nın ne kadar “şeytan” İsrail’in ne kadar “azgın bir siyonist” olduğunu da hemen diyeceğiz.
Bu durumda belki denilecektir ki, Amerika ve İsrail’in “düşman” olduğunu bilmek ve onları “düşman” olarak tanımlamak yeterli midir? Düşmanımızın Amerika ve İsrail olduğunu bilmemizle sorumluluğumuz tamamlanmış olur mu?
Bu konuya bir çerçeve getirecek olursak, birbiriyle bağlantılı olarak şu beş esasın adını koymamız gerekiyor:
Düşman kimdir/kimlerdir? Düşman neyi ifade ediyor?
Düşmanın Müslümanlar arasındaki planları, hesapları nelerdir?
Düşman amaçlarına ulaşmak için hangi yollara başvurmakta ve hangi mekanizmaları kullanmaktadır?
Düşman kimlerle savaşıyor, niçin savaşıyor ve savaşırken nasıl bir dile ve söylem kullanıyor?
Düşmanın karşısında kimler duruyor, bu küstah ve azgın düşmanlarla kimler savaşıyor?
Doğrunun yarısını görüp diğer yarısını görmemek, gerçeğin bir kısmını bilip diğer kısmını bilmemek, hakikatin parçaları arasındaki bağı koparıp onları birbirinden ayrı düşünmek, bizi hem doğru yoldan, hem doğru sözden, hem de doğru istikametten uzaklaştırır.
Bu noktadan hareketle, konumuzu daha da açacak olursak, arka arkaya şu sorular gündeme gelecektir:
Amerika ve İsrail’e düşman olduğumuz kadar, onların plan ve projelerinin de düşmanı mıyız?
Amerika ve İsrail’in İslam dünyasında ve bölgemizde hangi planların peşinde olduğunun farkında mıyız?
Amerika ve İsrail’in kazandığı/ kaybettiği yer neresi ve kazandığı/kaybettiği noktalar hangisidir?
Amerika ve İsrail’in hesaplarını boşa çıkartacak yol ve yöntem nedir?
Bu sorular bizim günümüzde karşılaştığımız birtakım açmazları, istifham ve çıkmazları ifade ettiği gibi, verilecek cevaplar ile düzlüğe ve aydınlığa kavuşturacak yolları ve kapıları öğrenmiş olabiliriz.
Yazının başında Hizbullah lideri Seyyid Hasan Nasrallah’ın yaptığı tanımlamaya dikkat çekerken, aslında sözkonusu sorulara cevap da vermiş olduk. Diğer bir ifadeyle, su sorular bizlerin zihinlerinde cevap bulmuş sorulardır. Eğer vardığımız sonucun doğruluğu konusunda itirazlar olursa, o zaman söz konusu sorulara başka nasıl cevaplar verebiliriz konusuna da açıklık getirmiş olurlar. Bunları da dinlemeye ve bunları da öğrenmeye hazırız.
Bizler günümüz hakk-batıl savaşında kendimizi “İmam Hüseyin Kampı”nda tanımlayıp bütün varlığımız ile “Direniş Cephesi”nin yanında olduğumuzu belirtirken hiçbir grup, örgüt, cemaat ve mezhep bağnazlığı ile bunu yapmıyoruz.
Bir şeyin yanında olmanın da, karşısında durmanın da hakkaniyet ve aklaniyete dayalı objektif kriterleri olmalı, bu kriterler bütüncül bir perspektife dayanmalıdır. Bir yerde geçerli diğer yerde geçersiz, bir yerde dikey diğer yerde yatay, bir yerde aktif diğer yerde atıl bir perspektif ve kriter olmaz.
Rabbim bizlere hakkı göstersin ve haktan ayırmasın!
Rabbim bizleri hak cephesinde sabit kadem eylesin!
Rabbim bizleri batıldan uzak ve batılın karşısında duranlardan kılsın! (Ali Ammar Canöz - HÜRSEDA)