Şehit Şeyh Said’in Kutlu Hatıratı Kırmızı Çizgimizdir
“Bu ülkede, hem Müslümanların mukaddesatına, hem de toplumsal barış ve güvenliğe karşı nasıl adım atılabilir, emperyalist ve Siyonistlerin ülkemize yönelik kumpaslarının peş peşe geldiği bir sırada, emperyalizmin çıkarlarına nasıl hizmet edilebilir” şeklinde bir soru sorulacak olursa, önce şu habere bir bakmamız yeterli olacaktır:
“Vatan Partisi, cadde, sokak ve çeşitli yapılarda bulunan 'Şeyh Sait' isminin kaldırılması için harekete geçti. Diyarbakır Valiliği ve Büyükşehir Belediyesi'ne yapılan başvuruda 'Şeyh Sait'i simgeleyen bütün sembollerin kaldırılması' talep edildi”
Ve haberin devamında şu ifadeler yer alıyor:
“Şeyh Sait 1925 yılında Cumhuriyete karşı silahla isyan etmiş bölücü ve gerici bir elebaşıdır.”
Ülkemizin içinde bulunduğu böylesi şartlarda, böyle bir girişim, böyle bir dil ve böyle bir hakaret, kelimenin tam anlamıyla, toplumsal gerginlik ve çatışma amaçlı provakatif bir kışkırtmadır. Bir taraftan Şeyh Said gibi ümmetimizin büyük bir değerini tahkir etme küstahlığı, diğer yanda ise, ülkede yeni bir gerginlik ve çatışma çıkarma yönünde haince bir adım…
Bu ülkede Müslümanların değerlerine ve kutsallarına saldırı, Kur’an’ın hükümlerini yasaklama ve engelleme girişimleri, nedense hep “Atatürk devrimleri”, “çağdaşlık” ve “laiklik” gibi sloganlar adına yapılmıştır.
Adına “istiklal mahkemeleri” denilen “zulüm, cinayet ve katliam tezgahı” da aynı gerekçelerle çalıştırılmış, ülkenin bir başından diğer başına nice masum insanımız tarihin en barbar ve en zorba cinayet tezgahlarında canından olmuş, nice insanımız evlerinden yurtlarından çıkartılmış, varlıkları talan edilmiş ve kara tarihin kara sayfalarına unutulmayacak bir kayıt düşülmüştür.
Bu dönemi tanımlayacak en güzel isim, Merhum Eşref Edib’in “Kara Kitap” adlı kitabıdır. Merhum Eşref Edip bu kitapta o karanlık dönemin zulüm ve zorbalıklarını anlatmaya çalışsa da, yazılanlar ve anlatılanlar, denizden bir damlayı da geçmeyecektir.
Durum böyle iken, sinelerde kurumayan bu yaraları tekrardan kanatmaya, ağır bir kışkırtma ile Müslümanların vicdanında yeni acılar ve öfkeler oluşturmaya kalkışmak da ne anlama geliyor?
Böyle bir durumun sessizlik ve tepkisizlikle geçiştirilmesini mi bekliyorlar, ya da, Selman Rüşdi’nin Şeytan Ayetleri’ni yayınlama, Turan Dursun gibi isimleri öne çıkartarak İslam’ın değerleri ve kutsallarını tahkir etme örneklerinde olduğu üzere, geçmişte gerçekleştirdikleri nice tezgahların bir yenisini daha kurarak bu ülkeye ve halkına yeni acılar mı yaşatmak istiyorlar?
Burada belirtmek isteriz ki, ister ülkemizde, ister başka ülke ve toplumlarda olsun, İslam’ın kutsalları, Müslümanların değerleri üzerinden yapılan saldırı ve kışkırtmalar, İslam fobia örneklerinde de olduğu üzere, tamamen emperyalist ve Siyonistlerin değişmeyen yollarındandır. Çünkü onların en büyük hedefi, Müslüman halklarda emperyalist ve siyonist projelere karşı yükselen bilinç, duyarlılık ve sorumluluğun köreltilmesi, kendileri açısından İslam beldelerindeki yeni sömürgecilik ve sultacılık zemininin kolaylaştırılmasıdır.
Dolayısıyla, İslam ümmetinin bu büyük şehidi Şeyh Said’in şahsiyet ve hatıratına yönelik böylesi küstahça ve azgınca bir saldırıyı, emperyalist ve siyonist projelerden hiçbir zaman ayrı ve bağımsız görmüyoruz. Bu tür tahkir ve saldırılar insanlık tarihinin başından beri, Kabil’den bu yana sürmekte olan batıl cephesinin saldırganlıklarından bir halkadır.
Diğer bir nokta; Şehit Şeyh Said gibi azizlerimizin hakkını, onurunu, mirasını ve hatıratını canımız ve kanımız pahasına savunmak Allah’a, Resulü’ne ve Hz. Seyyidüşşüheda’ya olan ahdimizdir. Bu şehidler bizim iftiharımız, bizim bayrağımız ve bizim aydınlığımızdır. Eğer bu ülkede ve yeryüzü coğrafyasının diğer bölgelerinde bir şer tanımlaması yapılacak olursa, bunların başında, İslam ve Müslümanlara saldırmaktan, İslam’ın mukaddesatı ve hükümlerini çiğnemeye kalkmaktan geri durmayan azgın tağutlar ve çağdaş putperestler gelecektir.
İsimleri, sıfatları ve ünvanları ne olursa olsun, İslam’ın değerlerine saldırma cüret ve küstahlığını gösterenler, geçmişten günümüze hep menfur ve melun olarak anılmış ve hep de öyle anılacaklardır.
Biz ne dünün Firavunlarını ne de bugünün firavunlarını unuttuk. Ne dünün Ebu Leheb’lerini ne de bugünün Ebu Leheb’lerini unuttuk. Ne dünün Yezid’lerini, ne de bugünün Yezid’lerini unuttuk. Ne dünün cahiliyyesini ne de bugünün cahiliyyesini unuttuk. Onlarla kavgamız ve mücadelemiz bitmemiştir; Muhammedî sancak yeryüzünün her noktasında dalgalanıncaya kadar da bu mücadele devam edecektir.
Son olarak, tarihin tüm tağut ve azgınlarından teberri ettiğimizi, onların şeytani siyaset ve projelerini ayaklarımızın altına aldığımızı, emperyalist ve Siyonistlerin alçakça kumpasları ve tuzaklarına karşı bilinç, irade ve kararlılığımızı her zaman koruyacağımızı bir kez daha ilan ederken, asrımızın aziz ve kahraman şehidi, İslam davasının ve ümmetimizin büyük iftiharı Şehid Şeyh Said hazretlerini, onun fedakar ve sadık dava arkadaşlarını, miras bıraktıkları kutlu mücadeleyi bütün kalbimiz ve bütün benliğimizle selamlıyoruz…
“Hakk geldi batıl zail oldu, batıl yok olmaya mahkumdur.” (Ali Ammar Canöz - HÜRSEDA)