Mayınsız Ve Sınırsız Ümitler!
Dört yıl önce çıkarılan kararnameyle bir İsrail firmasına verilen mayın temizleme ihalesinin Danıştay’ca iptali üzerine, konunun Mecliste bir yasayla tanzimi zorunluluğu ortaya çıktı, bu hadisenin fark edilip tartışmanın büyümesine sebep oldu. Türkiye Anti-Personel Mayınların Kullanımının, Depolanmasının, Üretiminin ve Devredilmesinin Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Ottowa Sözleşmesi ne katılmasıyla ilgili yasayı 2003 te çıkarttı ve bu yasa Bakanlar Kurulu nda onaylandı.
Ottowa Sözleşmesi Türkiye açısından 1 Mart 2004 tarihinde yürürlüğe girdi.
Bu sözleşmeye göre, yürürlük tarihinden itibaren Türkiye nin 10 yıl içinde bu mayınları imha etme zorunluluğu bulunduğunuyor.
Bu mayınlar 50 yıl önce sınırlarımıza köylülerin arazilerileri istimlak edilerek döşendiler.
Bir 50 yıl daha birilerine verilmek isteniyor.
Mayınları döşeyerek kardeş halkı birbirinden ayıranlar bunun böyle devam etmesinde hiç beis görmüyorlar.
Halkın duygularına ve inançların hiç saygıları yok.
Bu mayınlar bu güne kadar neye ve kime hizmet ettiler...
Yolarımıza ve sınırlarımıza mayın döşeyenlerin halkına zerre kadar değer vermedikler ortada iken endişe etmemek , kuşku duymamak elde değil.
Suriye sınırındaki mayınlı arazide kaçakçıların yanı sıra mayınlı alana giren bazı çocuklar, çobanlar, hayvanını kovalayan köylüler yaşamını yitirdi.
Kimin umurunda!
Sınırda 1994 yılında 13 yaşındaki Ömer Ay oyun oynadığı sırada konserve kutusu sandığı bir cismi kurcalarken mayının elinde patlaması sonucu sağ bileği, sol elindeki 3 parmağı ile 2 gözünü kaybetti ve yüzü tanınmaz hale geldi.
Kilis’in Suriye sınırındaki Çerçili köyü arazisinin de engebeli olması nedeniyle sel suları bazı mayınları tarlalara sürükledi, bu yüzden bir kişi tarlasında çalışırken mayın kurbanı oldu.
Aynı köyde oturan Ahmet Çay ise ineklerinin peşinden koşarken mayınlı sahaya girdi ve patlayan mayın nedeniyle bir bacağını kaybetti. Kimin umurunda!...
Partisinin Düzce kongresinde “Paranın dini, ırkı, milliyeti olmaz” sözünü tekrarlayan Başbakanın, “İsrail’e peşkeş” bahsinde, iddiaları cevaplarken teyid eden bir söylem kullanıyor ve “Yahudi sermayesi yatırım yaparsa orada İzak değil, Ahmet, Mehmet çalışacak” diyor.
Başbakan ahlaklı, ilkeli siyaseti savunuyor da neden ahlaklı ve lkeli ticareti savunmuyor.
Bu işin para dışında birçok yüzünün olduğunu kendisi de pekala biliyor.
Oluk oluk filistinli kanı akıtan siyonist İsrail firmalarını tarlalarında görmek müslüman Kürt halkına ar ve ağır geliyor.
İsrail ile henüz düşman dürümünda olan komşu ülke Süriye ile İsrail’i burun buruna getimek…
Başbakan enazından bunları ahlaki mi görüyor?
Komşuma ve halkıma saygımdan dolayı İsrailli firmaları buralara sokmayacağım demek,çok mu zor!
Daha önce, şimdi telâffuz edilen rakamlardan çok daha düşük fiyatla ihaleye talip olan Alman firması niye dışlandı.
Bu güne kadar İsraile verilen savunma ihaleleri kamuoyunda ciddi endişelere, itirazlara neden oldu.
Bu endişelere ehemmiyet vermesi gerekenler, bunun yersiz olduğunu halka inandırmaya çalışıyorlar.
Türkiye-Suriye sınırı bizim Ortadoğu ile önemli bağlantımız.
Burada hiçbir güvensizlik oluşmamalı.
Irak işgali öncesi yine bu güzergah tartışmaya açılmıştı.
İskenderun Körfezi nden Irak sınırına kadar olan kuşak tezkere tartışmalarının içindeydi.
Bundan sonra da öyle olmaya devam edecek görünüyor.
Suriye geçtiğimiz aylarda ulusal petrol rezervini açıkladı.
Rezervinin 24 milyar varil civarında olduğu ifade ediliyor.
Dikkat çekici yönü, bu rezervler ülkenin kuzey ve kuzey doğusunda.
Yani Türkiye ye yakın yerlerde.
Sınırın Türkiye tarafında son zamanlarda yapılan aramalarda ümit verici sonuçlar elde edildi.
180 milyon metrekarelik 50 yıldır dinlenmiş arazi tarım için olağanüstü bir zenginlik. Peki ya petrol için?
Yıllardır dünyadaki Bor rezervinin yüzde 70’inin bu ülkede bulunduğu yazılır çizilir.
Deniyor ki: "Bor için denenler doğru ama onu işlemenin gerektirdiği altyapı ve teknoloji o kadar pahalıdır ki bunu Türkiye kaldıramaz.
Kaldırmaya kalksa zaten dünyadaki bor piyasasını elinde tutan üç-beş dev şirket Türkiye’yi altından kalkamayacağı zarara sokar."
Mayın temizleme işine mayın şirketleri değil, onları taşeron olarak kullanan yabancı dev gıda ve tarım şirketlerinin gireceğini söyleniyoryor.
Ayrıca o şirketlerin bir süredir Etiyopya, Gana, Mali, Madagaskar, Pakistan ve Sudan gibi yoksul ülkelerin "milyonlarca dönüm" büyüklüğündeki arazilerini 50-99 sene süreyle kiraladığını bildiriyor.
Ve "Hükümetin öngördüğü model gerçekleşirse Türkiye bu sistemin içine girecek gibi.
Komple Türkiye’nin 4500’de 1’i kadar bu arazi...
300 milyon dolar verecek, mayınları temizleyecek, sonra da bu araziyi 49 yıllığına tepe tepe kullanacaklar.
Türk Silahlı Kuvvetleri nin 2 yıl önce Şanlıurfa nın Akçakale ilçesinde mayın temizliği yapmış.
TSK Mayın Temizleme Bölüğü, bölgedeki 7 bin metrekare alanı mayından arındırdı. Gümrük kapısının ticarete açılması çerçevesinde yürütülen 3 aylık çalışmada, mayınlar özel dedektörler yardımıyla tespit edilerek topraktan çıkarıldı.
Mayınlı araziler Suriye sınırındaki 6 ilde bulunuyor. Hatay, Kilis, Şanlıurfa, Şırnak, Mardin ve Gaziantep teki 215 bin dekar alanda yaklaşık 600 bin mayın var.
Bu Bölgenin 189 bin dekarı Hazine ye, 13 bin dekarı şahıs mülkiyetine, 7 bin dekarı TİGEM e ve 5 bin dekarı da Devlet Demiryolları na ait.
Şöyle yada böyle Mezopotamya’ da kimsenin sıkıntıları azaltmaya niyeti yok.
Bu tartışmaların Kürt meselesinin çözülmesinin gündeme taşındığı esnada yoğunlaşması ayrıca önemli.
Cumhurbaşkanı birşeyler söylemeye çalışıyor.
TSK başka havada, operasyonları genişletmeye çalışıyorlar.
Kimileri Srilanka modeli tavsiye ediyor.
Sanki şimdiye kadar az uygulanmış gibi.
Yaşasın mayınsız Kürdistan ve sınırsız Ortadoğu ümidini taşıyanlar!
AZAD KILIÇASLAN / HÜRSEDA HABER