Eğri Ok, Doğru Yol Almaz
Türkiye’de Yargı’nın bağımsızlığı her zaman tartışıla gelmiştir.
Mevzu Müslümanlar olunca iş adeta tiyatroya dönüşüyor.
Eğri Ok, Doğru Yol Almaz. (Hz. Ali r.a)
Eğri Ok, Doğru Yol Almaz. (Hz. Ali r.a)
Siyasi ve idari mevkide bulunanlar;
hangi Yargıcın mahkeme edeceği ve hangi mahkuma ne kadar ceza vereceğini adeta önceden emir buyuruyorlar.
Müslümanlar söz konusu olunca hukuki kriterlere uyulmuyor.
Potansiyel, niyet ve düşünceler cezalandırılmaya çalışılıyor.
Bunun sebebi ideolojik devletin ideolojik düşüncelerine göre yargılama yapan Yargıçların öç alma duygusu ile kararlar vermesidir.
Kolluk kuvvetleri âdete biz silahlarımızla ve işkence metotlarımızla gerekenleri yaptık, şimdi de sizler kalemlerinizle bıraktığımız yerden işi tamamlayın demektedirler.
Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesinde yaklaşık 10 yıldır görülen Hizbullah Ana Davasının 57. duruşmasında yapılan son savunmaların ardından mahkeme heyeti kararını açıkladı.
16 kişiye müebbet hapis cezası verdi.
Bediüzzeman Said’i Nursi’nin de dediği gibi Müslüman Kürt Halkını başsız bırakmak için çeşitli yollara baş vuruyorlar.
Bunlardan biride yargı kılıcıdır.
Böylece kürdistanın gülistan olmasına engel olacaklarını sanıyorlar. Kürdistan’ın bağrını kominist, zerdüşt, kızıl, zehirli sarmaşıkların sarması için ortam oluşturmaya çalışıyorlar. Geçmişler geleceğe, suyun suya benzemesinden daha çok benzer.(İbni Haldun)
Şeyh Said ve Şeyh Şerif’in de içinde bulunduğu esirler Diyarbakır’a getirildiler.
Şark İstiklal Mahkemesi’nde sembolik bir yargılamadan sonra 28 Haziran 1925’te 48 kişi hakkında idam kararı verildi.
Mahkeme yargılama sonunda verdiği kararda şunları yazıyordu:
„Yapılan mahkemelerden ve tetkiklerden Tekke ve Zaviyelerin birer kötülük ve fesat ocağı oldukları ve bu Tekkelerde Şeyhlerin kendilerine Allah süsü vererek halkı kendine taptırmak gibi dinin kabul edemeyeceği fiiller işledikleri…“
Bu tür iftiralarla dini karalamaya çalışarak ideolojik duruşlarını sergiliyorlardı.
Hükümetlerin en kötüsü, suçsuzu korkutandır. (Beydeba)
Kolluk ve savcılık Hizbullah’ı fikri bir yapısı olmayan sıradan bir örgüt gibi gösterme gayreti ile Hakimleri ve bir kısım munafık medyayı da böyle çalıştırarak pisikolojik savaşım sürdürmeye çalışmıştır.
“TCK 146. maddesine bakıldığı zaman maddenin ‘devlet idaresini zorla ele geçirmek isteyen’ ibaresinin TSK içindeki darbecilere karşı konduğu anlaşılmasına rağmen… Bu madde ile içlerinde Manevi şahsiyetler, kanaat önderleri ve seçkin mollaların da bulunduğu Hizbullah Ana Davasından 16 kişiye haksız olarak idam cezası verildi.
„Zulüm bir kavmin sanatı değildir. Belki kavmiyetçiliğin sanatı ve adaletsiz bir düzenin ürünüdür .Zulüm, küfür mantığı ve sisteminin doğal sonucudur.“ Mevdudi
Kıytırık bir muhbirin hezeyanlarını Manşet yapan munafık medya 57 duruşma süren bu davanın muhtevasından hiç bahsedemedi.
Ayrıntıları Büyük Mahkemede anlatmak zorunda kalacaklardır.
Bizimle aynı kıbleye dönenleri bari bundan sonra i’zan ve insafa davet ediyorum.
„Sizden biri kendi nefsi için sevdiğini kardeşi içinde sevmedikçe (istemedikçe) iman etmiş olmaz.“ (imam Nevevi, kırk hadis)
Hadisini onlara bir daha hatırlatıyorum.
Zalimler için yaşasın cehennem. (Bediüzzaman Said Nursi)
Camilerde düzen ve intizam olması için,
camii cemaatine hizmet için yapılan işler örgütsel faaliyet olarak kabul edildi.
“İlkokul önlüklü özgeçmiş raporları bulunan çocuklar dahi soruşturmalardan ve cezalardan kurtulmadı” diye konuşan Av. Yılmaz’ın dediği gibi.
“Hiçbir vicdan sahibi çıkıp da ‘bunlar çocuk, bu fiile bu ceza çok’ demedi.
‘Bu ceza ile çocukların, gençlerin geleceklerini karartmayalım’ demedi.
Camide Kur’an dersine 15 yıl çok ağır bir ceza demedi.
Çocuktan örgüt üyesi olur mu? Denmedi.
Bu çocuklar için yasa değişikliği yapılmasını teklif eden olmadı.
Ulusal ve uluslararası İnsan hakları kuruluşları, kendisine demokratım diyen yazar ve çizerler, dindar geçinen devlet yetkilileri, vicdan sahibi hâkimler, savcılar, vs. kimse bu zulmü görmedi.
Görmek istemedi.
Meclis bu çocuklar için bir yasa çıkaralım demedi.
Herkes kör ve sağır kesilmişti.”
“Kur’an-ı Kerim elifbasının öğrenilmesi,
nasıl abdest alınacağı,
nasıl namaz kılınacağı,
nasıl oruç tutulacağının öğrenilmesi gibi konularda bilgi sahibi olmak için fıkıh dersleri,
Hz. Muhammed’in hayatı ve diğer peygamberlerin hayatının öğrenilmesi için siyer dersleri, gibi derslerdir.
Konularından da anlaşılacağı üzere bu derslerin hiçbirinde örgütsel bir içerik mevcut değildir.
Bunlar İslam’ın öğrenilmesi ve öğretilmesi faaliyetleridir.
Buna rağmen hazırlanan fezlekelerde iddianamelerde ve verilen kararlarda bu faaliyetler örgütsel faaliyetler olarak kabul edildi.
Çoğunluğu çocuk olmak üzere binlerce kişiye İslam’ı öğrendiği ve öğrettiği için örgüt üyeliğinden ceza verildi.
Camilerde düzen ve intizam olması,
camii cemaatine hizmet için yapılan işler dahi örgütsel faaliyet olarak kabul edildi.”
Potansiyel ihtiva etmek cazalandırılmak için yeterldir.
Suç işlemeden de cezalandırma yapılabiliyor bu gelenekte.
Şark İstiklal Mahkemesi üyesi Süreyya Özgeevren hatıralarını yazdığı kitapta;
Şeyh Sait olayı ile ilgili mahkemeye 20-25 yaşlarında Türkçe bilmeyen bir gencin sanık olarak getirildiğini, binlerce sanıklı mahkemede izdiham nedeni ile mehkeme heyetinin „Sorgulamaya bile gerek yok,Türkçe bilmeyen bir adamdan zaten memlekete hayır gelmez.“ diyerek idamına karar verdiklerini anlatır.
Bu Faşist, Turancı, Zalim düşünceli kadro hala birçok önemli kurumun idaresini elinde bulundurmaktadır.
Bütün mazlumlar adına:
İslam hukuku uzmanı, Kürtçe sarf-nahiv ve Atasözleri alanında çalışmalar yapmış, şair, Şehit Hanili Slih Bey’in, Şeyh sait’le beraber dar ağacına götürülürken gürsesi ile söylediği:
„Gerçi enzar-ı ehibbadan dahi dur olmuşuz Rahmet-i Rahman’a yaklaşmakla mesrur olmuşuz.“
Beytini tekrar söylüyoruz.
Ve Rabbimizin
„De ki: Hak geldi, batıl yok oldu. Şüphesiz batıl yok olup gidecektir.“ (isra 81)
Ayetini tüm batıl davası güdenlere hatırlatıyoruz.
Azad Kılıçaslan / HÜRSEDA HABER