Hamas'ın Esirlere Yaptığı Muamele Peygamber Ahlâkıdır
Alemlere rahmet olarak gönderilen Sevgili Peygamberimiz'in sireti/sünneti/davranışları bütün Müslümanlar için rol-modeldir. O'nun sünneti ve davranışları bizim için en güzel miyardır/ölçüdür. "Allah Resulü'nde sizin için 'usvetun hasene' (güzel örneklik) vardır." (Ahzâb: 21) "Ey Resulüm de ki: 'Eğer siz Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin." (Âl-i İmrân: 31) İşte biz bunu Hamas mücahidlerinin savaş hukukuna riayetinde gördük.
Allah Resulü, Medine İslâm Devleti'ne savaş açan düşmandan aldığı esirlere yapmış olduğu muamele siyer kitaplarında ve tarihî literatürümüzde harfiyen kayıtlı bulunmaktadır. Onlara misafir muamelesi yapılmış, kendi yedikleri yiyeceklerden, içtikleri sudan ikram edilmiş ve güvenli bir şekilde barınmaları sağlanmış. Biz bu davranışı motamot Hamas mücahidlerinde gördük. Hamas mücahidleri esirlere yaptıkları insancıl muamele ile dünya kamuoyuna ibretlik ve hayranlık uyandıran ders vermiş oldular.
Asimetrik bir saldırının muhatabı olan bu mücahidlerin gergin, stresli ve şiddete meyyâl bir haleti ruhiye içerisinde kaba davranışlar sergilemeleri beklenirken gayet sakin ve gayet mütevazı tutum sergilemeleri son derece takdire şayan bir durum. Esirlerle yapılan röportajlarda insanın ruhunu okşayan, insanın kalbini hislendiren açıklamalar var. Televizyon ekranlarına ve sosyal medyaya yansıyan o erdemli davranışlar kalbi olan her insanı duygulandıracak nitelikteydi.
Esirler anlatıyor, "Orada kaldığımız süre, ilk günden itibaren bize son derece iyi ve nazik davrandılar. Kendi yiyeceklerini bizimle paylaştılar. Özellikle çocuklarımıza çok iyi davrandılar. Çocuklarımız korkmasın diye, onlara şakalar yaptılar. Çocuklarımızı sevip, başlarını okşadılar. Çok rahat ve güvenli bir ortamdaydık." Sayın okuyucumuz, biz bu satırları yazarken, esir bir bayanın sosyal medyaya düşen duygu ve minnet dolu bir mektubu karşımıza çıktı.
Bu onur verici mektubu sizinle paylaşmak istedik: (SERBEST BIRAKILAN YAHUDİ KADIN BU MEKTUBU GÖNDERDİ)
"Son birkaç haftadır bana eşlik eden generallere...
Yarın yollarımız ayrılacak gibi görünüyor ama size tüm kalbimle teşekkür ediyorum. Kızım Emilia'ya gösterdiğiniz olağanüstü insaniyet için minnettarım. Siz onun ebeveyni gibiydiniz. Onu istediği zaman odanıza davet ediyordunuz ve şefkatle davranıyordunuz. (Emilia) Hepinizin sadece arkadaş değil, aynı zamanda gerçek, iyi kalpli sevilen kişiler olduğunuzu hissetti. Teşekkür ederim, teşekkür ederim. Onunla geçirdiğiniz saatler için teşekkür ederim.
Ona karşı sabırlı olduğunuz ve onu tatlılarla, meyvelerle şımarttığınız için teşekkür ederim.
Çocuklar savaş bölgelerinde olmamalı ama sizin sayenizde ve yol boyunca tanıştığımız diğer nazik insanlar sayesinde kızım kendini Gazze'de kraliçe olarak gördü. Bize nezaket, özen ve sevgiyle davranmayan tek bir kişiye bile rastlamadık.
Sonsuza dek size karşı minnettarlığın esiri olacağım çünkü kızım buradan kalıcı bir psikolojik travmayla ayrılmadı. İçinde bulunduğunuz zor duruma ve Gazze'de uğradığınız ağır kayıplara rağmen gösterdiğiniz nazik davranışı hiç unutmayacağım. Bu benim için çok iyi bir anı olacak. Hepinize ve ailelerinize sağlık ve sevgi diliyorum. Çok teşekkür ederim."
(Danielle ve Emilia)
Sayın okuyucumuz, bu teşekkür mektubu her şeyi ayan beyan ortaya koyuyor. Hamas mücahidleri bir taraftan en ağır ve en zor koşullarda, yani tamamen orantısız bir şekilde vahşet örneği sergileyen acımasız düşmana karşı savaşırken diğer taraftan düşmandan aldıkları esirlere nasıl bir muamele yaptıklarına bakar mısınız? (Üstelik bu esirler Filistinlilerden gasp edilmiş evlerde oturuyorlardı.) Allah Resulü'nü örnek almak böyle oluyormuş. Televizyon ekranlarına ve sosyal medyaya düşen görüntülere bütün insanlık takdir ve hayranlık içerisinde tanık oldu. Esir takası esnasında insanların vedalaşma şekli, teşekkür edişleri, mütebessim bir şekilde minnet duygularıyla bakmaları ve el sallamaları nasıl bir muameleye tutulduklarını anlatıyordu.
Bir de işgalci İsrail'den takas yolu ile alınan gençlerle ve bayanlarla yapılan röportajlara bakın! Nasıl kötü muamelelere maruz kaldıklarını, yıllarca nasıl çile çektiklerini anlattılar. Bazıları gördükleri işkencelerden dolayı aklî yetilerini yitirmiş. Özellikle 7 Ekim sonrası insanlık dışı işkencelere maruz kaldıklarını dile getirdiler. Gâvur, gâvurluğunu, Müslüman, Müslümanlığını yapıyor. Bütün gâvurların özelliği zalim ve acımasız oluşlarıdır.
Biz bunların destekçisi olan ABD gâvurunun Ebu Gurayb ve Guantanamo hapishanelerinde Müslüman esirlere nasıl insanlık dışı muameleler yaptıklarını çok iyi biliyoruz. Sayın okuyucumuz hemen şunu da belirtmiş olalım ki, terminolojik olarak "gâvur" sözcüğü bütün gayrimüslimleri kapsamamaktadır. Zira gayrimüslimler arasında erdem sahibi nice insanlar var. Biz bunları, işgalci Siyonist katillerin yapmış olduğu soykırıma tepki gösteren ve büyük protesto mitingleri yapan Batılı ülkelerin başkentlerinde gördük. Bu yüzden böyle bir tasnif yapmak durumundayız. İnsanî hasletler herkes için geçerlidir. İnsanî haslet ontolojiktir.
Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz, "Her insan İslâm fıtratı üzere tertemiz doğmaktadır." diye buyuruyor. Örneğin Firavun veya Hitler, Firavun ve Hitler olarak dünyaya gelmemiştir. Sınav dünyamızdaki hayat koşulları karşısında onlar kendi özgür iradeleriyle zalim ve acımasız olmayı tercih etmişlerdir. Hâlbuki adalet ve insaf sahibi yönetici olmayı da tercih edebilirlerdi. İşgalci Siyonist İsrail yöneticileri için durum çok farklı. Öyle ki, onların ellerinde bulunan muharref Tevrat bizzat onlara acımasız ve zalim olmalarını öğütlüyor. Hatta öğütten öte, zalim ve acımasız olmayı emrediyor: “Vurun; gözünüz esirgemesin ve acımayın; ihtiyarı, genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun.” (TEVRAT, Hezekiel 9/5-6)
Bu yüzden Siyonist akideye sahip olanlarda acıma duygusu ve merhamet yoktur. Tahrifata uğramış Tevrat’ın içerdiği emirler, bildiğimiz dini kitaplardaki telkinlerden çok farklıdır. Asıl dinin emirleri adalet, sevgi, iyilik ve hoşgörü iken, muharref Tevrat, pek çok sapıklığın övüldüğü ve cinayetlerin emredildiği bir zulüm ve vahşet kitabıdır.
Kadim tarihte Tevrat’ın büyük bölümünü yazanlar, Kabbalist hahamlardır. Yahudilerin üstün ırk oldukları ve kendileri dışında olan insanları "Goim" (kendilerine hizmet için yaratılmış hayvanımsı varlıklar) olarak görmektedirler. Kısacası bu sapkın inançlarının temelini Kabbala oluşturmaktadır. Kabbala inancına sahip bu Siyonist Yahudiler Mezopotamya topraklarını kapsayan bölgeyi Arz-ı Mevud (Vaad edilmiş topraklar) olarak bilmektedirler. Bu topraklarda yaşayan insanları ise gasıp olarak görmektedirler.
Hahamların, Kabbala’nın içerdiği bu sapkın inanışlara olan bağlılığı, Tevrat’ı da bu görüşler doğrultusunda bozmalarına yol açmıştır.
İşte bu tahrifat, vahşeti ve cinayet işlemeyi Siyonizm dininin bir gereği haline getirmiştir. Hahamlar, fanatik ve sadist görüşlerinin tümünü Tevrat’a ustaca yerleştirmişlerdir. Bu sayede Siyonizm dininin buyrukları, asırlardır süren bir kin, nefret ve akıl almayacak katliam duygularını son yüz yıl içerisinde Filistin topraklarında hayata geçirme imkânı bulmuştur:
“İste benden; miras olarak sana milletleri, mülkün olarak yeryüzünün uçlarını da vereceğim. Onları demir çomakla kıracaksın; bir çömlekçi kabı gibi onları parçalayacaksın.” (TEVRAT, Mezmurlar Bölümü 2/8-9) İşgalci İsrail'in parlementosunda, hahamlardan fetva alınmadan hiç bir kanun yürürlüğe girmez. İşgalci İsrail’in kutsal terör ve vahşetinin ardındaki gerçek budur. Sosyal medyaya düşen videolarda izlemişsinizdir, baş hahamları Netanyahu'yu ve genelkurmay başkanlarını azarlayıp, daha fazla katliam yapmalarını, bir an evvel bu işi bitirmelerini ve Gazze'yi dümdüz etmelerini söylüyor.
Ayrıca gerekirse atom bombaları atmalarını öneriyor. (Zaten kimyasal fosfor bombası atıyorlar.) Hahamların, fanatik ve sadist düşüncelerinden meydana gelmiş ırkçılığa, kine ve vahşete dayalı bu sapkın dinin gerçeklerini insanlara ve insanlığa acilen anlatmak gerekir. Gerçi onlar, nasıl bir sapkın inanca, nasıl bir tıynete sahip olduklarını 75 yıldan beri zamana yayarak işledikleri soykırım ile dünya kamuoyuna tanıtmış olmaktadırlar.
Özellikle 7 Ekim'den bu yana işledikleri vahşetle, savaş hukukunu çiğneyip hastaneleri, okulları ve mabedleri bombalayıp çoğunluğu çocuk olan, kadın, yaşlı sivil insan olarak ne varsa acımasızca katletmeleri sonucunda onların nasıl sadist canavar olduklarını bütün dünya gördü. Siyonist katil sürüsünün ne sivile, ne esire, ne ölüye (hastane morglarındaki ölüleri alıp götürdüler), yani kendileri dışında hiçkimseye saygıları yok. Hapishaneleri çocuklarla dolu. Kendilerine taş atan çocuğun yaşına başına bakmadan kurşun sıkıp katlediyorler, sağ olarak yakaladıklarını tutuklayıp zindana tıkıyorlar.
İşgalci İsrail'in hapishanelerinde 18 yaş altı çocuk sayısı 50 binin üzerinde. Diğer 22 hastaneyi bombaladıkları gibi çocuk hastanesini de vurdular. Hastaneye girip sağ kalan bütün doktor ve diğer personeli tutuklayıp götürdüler. Hastanede bulunan çocukları ölüme terk ettiler. Bir müddet sonra o çocukların hepsi öldü. Bu nasıl bir canavarlık böyle? Kutsal kitapları onlara, "Acımayacaksın, beşikteki çocuklarına varasıya dek nefes alan her canlıyı öldüreceksin." diyor. Bu vahşet karşısında 2 milyar İslâm ümmeti yaşanan acıyı kahır içerisinde seyrediyor. Müslüman ülkelerin başındaki siyasîlerin pek çoğu sessizliğe bürünmüş. Siyonist katil sürüsünün lideri, Arap ülkelerine seslenerek, "Ticaretinizin kötüye gitmesini istemiyorsanız susun." dedi. Onlarda bunu yapıyor. Maatteessüf, maatteessüf... (Hazım Koral - Hürseda Haber)