Düşman Kalleş Hain ve Sinsi
İnsanlar veya devletler düşmanın mert olmasını temenni eder. Ancak ne var ki, günümüzde mert düşmana rastlamak çok zor. Özellikle üç çeyrek asırdır Filistin trajedisinde muhatap olduğumuz Siyonist düşmanın son derece sinsi, kalleş ve hain olduğunu görüyoruz. Mertçe savaşmıyor. İngilizler ve Birleşmiş Milletler tarafından Filistin topraklarına yerleştirildikleri ilk günden itibaren en yakın köy ve kasabalara baskınlar yaparak soykırım girişiminde bulundular. O gün, bugündür bu soykırım 76 yıldan beri devam etmektedir. Soykırım sözcüğü, adı üzerinde bu bir savaş değildir. Batı literatüründe savaş sözcüğünün karşılığı "war" olarak telaffuz edilmektedir. Soykırım ise "jenosid" olarak ifade edilmektedir. Jenosit yani bizim dilimizde telaffuz ettiğimiz "soykırım" yaş ve cinsiyet ayrımı gözetmeden bir insan topluluğunun hepsine yönelik katletme girişimidir. Siyonist çete Filistin topraklarını işgale başladığı ilk günden itibaren bu melunluğu yapmaktadır. En acımasız, en barbar yöntemleri uygulayarak sürekli katliam yapmaktadır. Özellikle vahşiliklerini hamile kadınlar ve çocuklar üzerinde uygulayarak insanları dehşete boğdular. Bunu yapmaktaki maksatları, insanlar korku içerisinde canlarının derdine düşerek topraklarını/vatanlarını terk etmelerini sağlamak. Bu yöntemin ilhamını ve yol göstericiliğini muharref Tevrat'larından almaktadırlar. Muharref Tevrat, "Hamile kadını, çocuğu, ere varmamış genç kızı, bahçedeki tavuğu, koyunu, canlıdan yana ne varsa acımadan öldüreceksin, çünkü sen benim öc alan topuzumsun." diyor.
"Allah'ın Rabbin sana miras olarak vermekte olduğu bu kavimlerin şehirlerinden nefes alan kimseyi sağ bırakmayacaksın. Allah'ın Rabbin sana emrettiği gibi tamamen yok edeceksin." (Tevrat, Tesniye, Bap 20, Ayet 16,18)
"Vurun; gözünüz esirgemesin ve acımayın; ihtiyarı, genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun." (Tevrat, Hezekiel, Bap 9, Ayet 5-6)
Yapacakları soykırım için ellerindeki muharref Tevrat mutlak uyulması gereken bir referans "tabu" olmaktadır. Olayın bir başka boyutu ise, Siyonist çete çok yönlü çalıştığı için sadece imkânı nispetinde soykırım ile yetinmemektedir. Siyonist çetenin sinsi ve kalleşçe uyguladığı yöntemlerden biri de suikast olmaktadır. Bu konuda oldukça mahirdirler, kendilerini geliştirmişler. Yıllardır en sinsi yöntemlerle suikastlar yapmaktadırlar. Özellikle Siyonist çetenin baş düşmanı olan İran ve Hizbullah'a yönelik bugüne kadar birçok suikasta imza atmış bulunmaktadır. "Su uyur düşman uyumaz" diye bir tabir var, Siyonist çete bunun da ötesinde sinsi ve kalleşçe plânlar yaparak tıynetine uygun hareket etmektedir. Bugüne kadar İranlı bilim insanlarına yönelik birçok suikast yaptılar. Aynı şekilde başta Hizbullah'ın genel sekreteri Abbas Musavî olmak üzere birçok üst düzey komutanına suikast düzenlediler. En son İsmail Haniye'ye ve Hizbullah komutanı Fuat Şükür'e suikast yaptılar. Şimdi ise çok daha kalleşçe bir yöntemle iletişim cihazlarına patlayıcı yerleştirmişler ve bu şekilde siber saldırıyla patlatma eyleminde bulunup 12 insanı katlettiler ve 200'ü ağır olmak üzere 4 bin dolayında insanı yaraladılar. Çağrı cihazlarını sadece Hizbullah elemanlarının kullandığı sanılıyor, oysa başta sağlık personeli olmak üzere birçok sivil şirket elemanı bu cihazları kullanmaktadır. Cani İsrail bu suikast girişimi ile Lübnan'ın sivil halkını hedef almış bulunmaktadır. Ayrıca bu siber saldırı sonucu güneş panelleri de dahil olmak üzere bir takım elektronik aygıtlar bile patlatılmış oldu...
Tayvan'da Gold Apollo isimli iletişim cihazı üreten bir şirket Macaristan Budapeşte'de BAC Consulting isimli bir şirketi mesuliyet kabul etmemek koşulu ile taşeron olarak kullandığı iddia ediliyor. Gold Apollo şirketinin mesuliyet kabul etmeyişine gerekçe olarak söz konusu BAC Consulting isimli paravan şirkete patent sattıklarını iddia etmektedirler. Gazetecilerin Budapeşte'deki BAC Consulting isimli şirketin ofisine gittiklerinde boş ve atıl bir bina ile karşılaşıyorlar. Bu demek oluyor ki, MOSSAD Budapeşte'de paravan bir şirket kuruyor ve Tayvan'dan aldıkları cihazların içerisine patlayıcı yerleştirerek Lübnan'da satışa sunuyor. BAC Consulting şirket binasının boş olması bu cihazların orada üretilmediği anlamına gelmektedir.
90'lı yıllarda tedavülde olan bu cihazlar bugün itibariyle piyasada kullanılmamaktadır. Ancak Hizbullah elemanları güvenlik dolayısıyla cep telefonu kullanmadığından dolayı söz konusu iletişim aygıtlarını kullandıkları bilinmektedir. Fakat ne var ki, düşman kalleş, sinsi ve hain olunca tedbir yeterli olmuyor ve insanalar siber saldırının kurbanı olabiliyor.
Siyonist çete bu cihazlar üzerinden siber saldırıda bulununca patent sahibi Tayvanlı Gold Apollo şirket yöneticilerini telaş kaplıyor. Cihazların marka sahibi Tayvanlı şirket, baştan cihazların Tayvan'dan ihraç edildiğini yalanlayarak, üretim haklarının sahibi olan Macar şirketi BAC Consulting tarafından üretildiğinin iddia etmesi kendi şirketlerinin hedef alınmamasına ilişkin bir endişeden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. BAC Consulting şirketin ofisi boşaltılmış olmasına rağmen gazeteciler şirket CEO'suna ulaşmayı başarıyorlar.
Macar BAC Consulting şirketin CEO'su Christiana Barsoni-Arcidiacono, Amerikan NBC kanalıyla yaptığı telefon görüşmesinde Gold Apollo ile çalıştıklarını doğruluyor, ancak üretimle herhangi bir ilgileri olmadıklarını iddia ediyor.
Öte yandan Macaristan hükümeti ise yaptığı açıklamada, Lübnan'da siber saldırı sonucu topluca patlayan kablosuz iletişim cihazlarının Macaristan'a asla girmediğini bildirdi. Hükümet sözcüsü Zoltan Kovacs ise: "Söz konusu şirketin ticari bir aracılık şirketi olduğunu ve Macaristan'da fabrikası veya başka bir faaliyet sahası bulunmadığını söyledi."
NYT'de yer alan habere imza atan isimler incelendiğinde İsrail istihbaratında bir dönem yer alan Ronen Bergman'ın olduğunu görüyoruz. Ronen Bergman Kimdir? New York Times tarafından işe alınmadan önce İsrail askerî istihbaratında görev yapan Ronen Bergman, devam eden Gazze soykırımı hakkında gazetede ana "muhabir" olarak görev yapıyor. Bergman'ın, Tel Aviv’de yaşadığı ortaya çıktı.
Bergman’ın “Rise and Kill First: The Secret History of Israel's Targeted Assassinations (Kalk ve Önce Sen Öldür: İsrail'in Hedefli Suikastlarının Gizli Tarihi)” adlı ödüllü bir kitabı da var.
Bu kişi "Kalk Ve Önce Sen Öldür" isimli kitabıyla Siyonist çeteyi katliama teşvik ettiği için ödül alıyor. Aslında bu kişi Muharref Tevrat'ı referans alarak böyle bir kitap yazıyor. Kutsal kitapları hiçbir ayrım gözetmeden, çocuk, kadın, yaşlı, bebek demeden öldürmeyi emrediyor. Bu nedenle Siyonist çete her türlü öldürme yöntemlerine baş vurarak çok yönlü çalışıyor. Bakınız, HAMAS Lideri İsmail Heniye'nin Tahran'da suikast ile şehit edildiği dönemde NYT'deki raporda imzası olan Bergman, HAMAS ile İran'ın arasının açılması yönünde bir kamuoyu oluşturmaya çalışmıştı. Bu şahıs, İran'ı İsmail Haniye'yi koruyamamakla suçlayıp, Filistin halkı nezdinde İran'ın imaj ve itibarını sarsma girişiminde bulunmuştu.
Öte yandan edindiğimiz bir başka bilgi ise şöyle:
MOSSAD'a yakınlıği ile tanınan "Spies Against Armageddon: Inside Israel's Secret Wars" kitabının yazarı Yossi Melman, çağrı cihazlarına yönelik yapılan siber saldırıya ilişkin detaylar ortaya çıkmadan önce kendi fikrini belirterek, "MOSSAD'ın paravan şirket aracılığıyla bu işi yaptığına (gururla) dikkat çekiyor. Zaten gizleme ihtiyacı duymuyorlar. Bu suikastı kendi kamuoyuna gururla servis ettiler.
Siyonist çete destekli medyanın topluma angaje ettiği argümanlar kolektif gurur olarak neşvü nema buluyor. İnsanlık dışı şeytanî plânlarını en alçakça, en acımasız, en vahşiyane yöntemlerle icra etmelerine rağmen halklarından ve Batılı ülke liderlerinden onay ve takdir alıyorlar. Özellikle büyük şeytan ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya bu son katliamda aleni bir şekilde Siyonist çeteye her türlü silah ve deniz yoluyla lojistik destekte bulunmakla yetinmeyip muharrib güç göndermeyi ihmâl etmediler. Şeytanî kolektif irade bu olsa gerek.
Diğer tarafta hakkı müdafaa ve zulmü bertaraf etmek diye bir misyonu olan İslâm ümmeti maattessüf ki vazifesini ifa edememenin zilletini yaşıyor. İhmalkârlık veya gaflet deyip geçemeyiz. Bakınız, bu ihmalkârlık ve gaflet en acımasız yöntemlerle kardeşlerinin katledilmelerine ve sabotajlara maruz kalmalarına sebebiyet vermektedir. Bu yüzden bu ihmalkârlığın ve gafletin vebali de büyük olmaktadır.
Bu son sabotaj olayı bize öğretti ki, her türlü iletişim aracının imalatı ve CBS sistemleri bizim elimizde ve kontrolümüzde olmalı.
Madem, "Su uyur düşman uyumaz" diyorsak biz, hainlik, sinsilik ve kalleşlik potansiyeline sahip olan düşmana karşı her an teyakkuz hâlinde olmak zorundayız. MOSSAD, başta sağlık çalışanları olmak üzere sivil halkla birlikte Hizbullah elemanlarının da (mücbir sebepten dolayı) kendi aralarındaki iletişim konusunda bu haberleşme cihazlarını kullandıklarını çok iyi biliyor. Bu yüzden MOSSAD sofistike bir şekilde değil, gayet basit bir çalışma ile emeline ulaşıyor. Paravan bir şirket kurup bu şirket üzerinden Tayvan'daki Gold Apollo şirketine patent hakkı kendilerinde kalmak koşulu ile sipariş veriyor. Pazarlamasını ise önceden yapıyor. İşin ilginç tarafı Hizbullah Lideri Hasan Nasrallah elemanlarının bu tür haberleşme aparatlarının kullanılmasını tavsiye etmiyor ve uyarıda bulunuyor. Hizbullah Lideri Nasrallah aylar önce yaptığı uyarı mahiyetindeki konuşmasında şunları kaydetti: "Kardeşler lütfen iletişim cihazlarınızı bir kenara bırakın, hatta demir bir sandığa koyup üzerini kitleyin. En büyük ajan onlardır. Onlar sadece sizi dinleyen ajanlar değil, aynı zamanda katil ajanlardır."
Aslında uzun yıllardır Hizbullah elemanlarının sabit/kablolu telefon haricinde hiçbir iletişim aracı kullanmadıkları biliniyor. Onlar en güvenilir elemanları vasıtasıyla eski "ulak" yöntemini kullanıyor. Kural böyle olmakla birlikte son zamanlar söz konusu haberleşme cihazların kullanımı yaygınlaşmış. Bunu bilen MOSSAD, bu durumu fırsata dönüştürüp içerisine patlayıcı yerleştirdikleri ürünleri Lübnan halkına pazarlıyor. Sonuçta bu ürünleri Hizbullah üyeleri ve diğer insanalar alıp kullanmaya başlıyor. Zamanı geldiğinde de MOSSAD düğmeye basıp siber saldırı ile bu haberleşme cihazlarını patlatıyor. Sonuçta, "Su uyur düşman uyumaz" metaforu tahakkuk etmiş oluyor. Müslümanlar yabancılara ait olan bu tür cihazları kullandığı süre böylesi sabotajlara da hazır olmalılar.
Çünkü düşman mert değil, sinsi ve kalleş. Müslümanların her daim hoşgörülü, merhametli, saf ve iyi niyetli olmaları kişilik gerekliliği olsa da insanlık düşmanlarına karşı teyakkuz hâlinde olmaları söz konusu vasıflarına engel teşkil etmemelidir.
Sayın okuyucumuz biz bu satırları yazmakta olduğumuz esnada, bir yıldan beri Gazze halkına soykırım uygulayan Siyonist katil sürüsü bununla yetinmeyip şimdi de Lübnan'ı yoğun bir şekilde bombalamaya başladı. Gazze'de yapmış olduğu katliam karşısında "nasıl olsa 2 milyar İslâm ümmeti sessizliğini koruyor, fırsat bu fırsat" deyip Amerika'dan aldığı F-35 savaş uçakları ile başta Beyrut olmak üzere Harmal, Baalbek ve Sur kentleriyle birlikte Güney Lübnan'ın diğer sivil yerleşim birimlerini yoğun bir şekilde bombalayarak son 24 saat içerisinde 500'ün üzerinde insanı katletti.
Siyonist çete 20 Mayıs 2000 ve Temmuz 2006 yılında yaşadığı zillete rağmen fırsat buldukça yine Lübnan'a saldırıyor. Hem de en alçakça bir yöntemle sivil yerleşim birimlerini vurarak saldırıda bulunuyor. Nasıl olsa ABD, İngiltere ve Fransa Akdeniz'e savaş gemilerini getirmiş nöbet tutuyor, kim tutar Siyonist çeteyi? Nasıl olsa İslâm ümmeti birlik değil, nasıl olsa Suudi Arabistan, Ürdün ve Birleşik Arap Emirlikleri'ni de yedeğine almış, şu hâlde kim tutar şirret Siyonist çeteyi?
Fakat şu gerçeği de bilmiş olalım ki, bu orantısız saldırılar karşısında geçmişte olduğu gibi şimdi de Hizbullah gereken mukavemeti gösterip Siyonist çeteye yeni bir hezimet yaşatacaktır bi iznillah. (Hazım Koral - Hürseda Haber)