Gazze Soykırımına Ortak Olanlar
Herhangi bir cinayet hakkında savcılık soruşturma yaparken cinayetin işlendiği mahâl, azmettiriciler, yardım ve yataklık yapanlar hususunda tahkikatta bulunur. Zira katil tespit edilse de cinayetin işlenmesi bir organizasyonla mı yapılmış, nasıl tasarlanmış, azmettiricisi var mı, cinayet işlenmesi için teşekkül mü oluşturulmuş, yardım ve yataklık yapanlar kimlerdir bunlar tetkik edilip araştırılır. Bazı cinayetler ise ayan beyan işlenir. Cinayetin işlendiği mahâl, cinayetin nasıl tasarlandığı,azmettiricilerin, yardım ve yataklık yapanların kimler olduğu en ince teferruatına kadar bellidir. Ayrıca cinayete tanık olup önleme imkânı varken her hangi bir müdahalede bulunmadığından dolayı Allah Teâlâ nezdinde cinayete iştirak etmiş sayılanlar var.
Sadede gelecek olursak biz bu satırlarımızda tarihî süreç içerisinde zamana yayılarak işlenen Filistin halkına yönelik cinayetlerden ve soykırımdan söz etmekle birlikte en son Gazze katliamına değinmek istiyoruz. 11 Aralık 1917’de İngiliz General Allenby’in Kudüs’ü işgal etmesiyle Filistin’de İngiliz askeri yönetimi başlamış oldu. Dönemin ABD Başkanı Wilson’un önerisiyle 1920’de kurulan Milletler Cemiyeti, Osmanlı Devleti’nin Ortadoğu topraklarını, yeni dünya düzeninin ürettiği "manda sistemi" çerçevesinde 24 Nisan 1920’de San Remo Konferansı’nda İngiltere ve Fransa arasında paylaştırmıştı. Böylelikle Filistin’de 1917 işgalinden beri süren İngiliz askeri yönetimi yerini sivil "manda" yönetimine bıraktı. Lloyd George, Filistin’i 1920-1925 arasında yönetmek üzere aslen Yahudi olan ve Dünya Siyonist organizayonu içerisinde aktif rol alan Herbert Samuel’i görevlendirdi. Bu yıllar arasında Samuel’in, temel görevi 3 Kasım 1917’de İngiltere Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan ve Filistin’de "Yahudi Ulusal Yurdu" kurulmasını vaat eden Balfour Deklarasyonu’nu hayata geçirmekti. Bu doğrultuda hareket eden Samuel, Filistin’de Yahudi nüfusunun artması, ülke yönetiminde Siyonistlerin yer alması için çalıştı. Haliyle bu ilk işgal uygulamaları Müslüman Filistin halkı tarafından tepkiyle karşılanmış ve Yahudi yerleşimciler ile Müslümanlar arasında gerginlikler ve çatışmalar yaşanmıştı. Bu çatışmalar hengâmesinde İngiltere (geçici olarak) iki taraflı çözüm projesi oluşturdu. Çünkü bu işi tek başına yapamazdı! Nedeni ise, sömürdüğü/yarı koloni olarak kullandığı Arap ülkelerini gücendirmek istemiyordu. Bu işi uluslararası bir kurum yapmalıydı.
Ama o dönem "Cemiyet-i Akvam"ın fonksiyonel bir yapısı yoktu. Açıkçası ve adeta bu iş için 24 Ekim 1945 yılında Birleşmiş Milletler'i kurdular. Ve ilk icraat olarak Filistin toprakları üzerinde % 56'sı Yahudilere, % 44'ü Filistinlilere olmak üzere iki devletili çözümsüzlüğü dünyaya ilân ettiler. Gasp edilmiş topraklar üzerinde böyle bir inisiyatif kullanma girişimi kolektif irade ve insanlık vicdanında asla kabul görmemesi gereken bir durumdur. Dış güçlerin kararı ile kendilerine ait olmayan toprak üzerinde bir başka kavim veya etnik yapıya devlet tahsis etmek tamamen illegal bir durumdur. Böyle bir devletin başka kavim veya etnik halk kitlesine ait olan topraklar üzerinde devlet edinme hakkı yoktur.
14 Mayıs 1948 yılında Birleşmiş Milletler'in kararı ile oluşturulan İsrail devleti aslında bir terör organizasyonu olarak o topraklara yerleştirildi. Bu terör organizasyonu ilk günden itibaren öldürmeye, işgale ve toplu katliama girişmiş oldu. O günlerde hayatta kalan 800 bin Filistinli doğup büyüdüğü topraklardan kovuldu. Boşaltılan topraklara dünyanın her tarafından getirilen Siyonist Yahudilere "burası sizin vatanınız" denildi. Aslında bu topraklarda ABD ve Avrupa ülkelerinin desteklediği bir devlet değil "terör organizasyonu" kuruldu. Bu terör örgütü, Filistin topraklarına yerleştiği günden itibaren yerli Müslüman halka yönelik orantısız saldırılarda bulunarak sistematik cinayetler işlemeye ve toprak işgaline devam etti. Elbette bu bir soykırımdı. 76 yıldan beri dur durak bilmeden sürüp gelen zamana yayılmış soykırım... Nasıl olsa müdahale eden yok, nasıl olsa ABD ve Avrupa ülkeleri arkasında her türlü desteği veriyor. Neden çekilsin ki? Evet, şirret İsrail bu minvâl üzere Filistin toprakları üzerinde çocuk, kadın, genç-yaşlı demeden fütursuzca cinayet işlemeye devam ediyor.
En son 7 Ekim 2023 tarihinden itibaren Gazze halkına yönelik başlatmış olduğu soykırımda gördük ki en büyük desteği bölgedeki Arap ülkelerinden alıyor. Tanık olduğunuz üzere İran ve Yemen'in fırlattığı füzeleri Siyonist çeteden önce Ürdün, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler engelleme çabasına girdi. Öte yandan Kürecik Radar Üssü'nün fonksiyonel konumunu ve hizmetini de unutmayalım. Bu nasıl aşağılık bir durumdur, bu nasıl bir zillettir böyle? Girizgâhta temas etmiştik ortada bir maktûl var, bir cinayet var, bir toplu katliam var, peki bu cinayetin failleri kimler? Bu cinayeti işleyen katiller kim veya kimler? Ortada münferiden veya ufak bir grup tarafından işlenmiş bir cinayet yok. Burada küresel çapta büyük bir teşekkül ve organizasyon var. Bu organizasyonun uluslararası yönü var, yeryüzü ölçeğinde katile yardım ve yataklık yapanlar var, katili silahlandırıp azmettirenler/cesaretlendirenler var, bunların hepsi işlenen cinayete ortaktırlar, hatta baş müsebibleri de bunlardır. Zira katile işleyeceği cinayet için silah ve ekipman verenler, mühimmat tedarik edenler, "kendini savunma hakkı var" deyip sırtını sıvazlayanlar bu insanlık dışı cinayete ortaktırlar. Olaya dinî zaviyeden baktığımızda ise bu cinayetlere Filistin için, Gazze için ciddi bir çaba içerisinde olmayan Müslüman ülkelerin başındaki siyasîler de ortaktırlar. Hem de ilk sırada ortaktırlar. Çünkü engel olma potansiyeli varken engel olmamak cinayete ortak olmaktan başka bir şey değildir. Aynı şekilde İslâm Birliği'ni tesis etmemek de bu cinayete ortak olmaktır. Zulmün bertaraf edilmesi İslâm Birliği'nin varlığına bağlı ise bu birliği tesis etmek imânî bir vecibedir. Müslüman halklar başlarındaki siyasîlerden öncelikli talebi bu olmalı. Bunun için şiddet ve terör hariç her türlü baskıyı yapmalı ve itiraz hakkını kullanmalı. Bakınız, ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, vicdanı ve kalbi olan herkesiyakıyor. 7 Ekim'den bu yana sadece İslâm ümmeti değil dünyanın tüm erdemli/vicdan sahibi insanları mitinglerle, protesto eylemleriyle katil İsrail'i telin ediyor/lânetliyor. ABD ve Avrupa üniversitelerinde genç öğrenciler ve öğretim görevlileri polis baskısına ve şiddetine rağmen mazlum Gazze halkının uğradığı bu zulme seyirci kalmayıp katil İsrail'i telin edip lânetliyorlar. Bu erdemli insanlar susmanın cinayete ortak olmak olduğunu biliyorlar ve bu yüzden seslerini yükseltiyorlar. Şu acı gerçeği de itiraf etmiş olalım ki, "Direniş Cephesi"ni modifiye eden İslâm Cumhuriyeti hariç, bir Müslüman ülke çıkıp da bir Güney Afrika ülkesi kadar olamadı. En azından Adalet Divanı vesilesi ile katil elebaşı Benyamin Netanyahu ve Siyonist çetenin Savunma Bakanı Yoav Galant'ın Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde yargılanmalarına karar verildi. Bu karar bazı yüreklere su serpse de Gazze'de yaşanan vahşetin telafisi asla bu olamaz, bu değildir. 15 binin üzerinde bebek ve çocuk katledildi. 8 aydır yapılan katliamda hayatını kaybedenlerin sayısı 40 bini aştığı kanaatindeyiz. Bu nasıl bir canavarlıktır, bu nasıl bir vampirliktir böyle?
Katliama önce Kuzey Gazze'den başladılar. Bombalıya bombalıya, adım adım, enkaza çevire çevire güneye doğru yöneldiler. Hayatta kalan insanlar Refah'a kadar giderek orada çadırlara sığındı. Canavar Siyonist çete Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu'nu da dinlemeyip Refah'ı gece boyu bombalamaya devam etti. Bir gecedeki ölü sayısı 100'ü geçti. Haklarında tutuklama kararı çıkmasına rağmen onlar fütursuzca ve umursamaz bir şekilde katliam yapmaya devam ediyorlar. Sormak lazım, İslâm ümmetinin başındaki siyasîler nerede? Refah sınır kapısının öbür tarafında koskoca 85-90 milyon nüfusu ile Mısır nerde? Sahi İslâm İşbirliği Teşkilatı ne ile iştigal ediyor? Yoksa devekuşu misali kafasını kuma mı gömmüş? İktidarlarını küresel güçlere borçlu olan aşağılık siyasîlerden ne beklenir ki? Siyonist çete lideri boşuna seslenmemiş! "Koltuklarınızdan olmak istemiyorsanız, ekonominizin bozulmasını istemiyorsanız sesinizi çıkarmayın." Nitekim 8 aydan beri öylesine aşağılık bir sessizliğe büründüler ki, en pespaye, en çirkin lâneti hak ettiler. Biz Siyonist çetenin Filistin toprakları üzerinde illegal olduklarını söylüyoruz, ancak buna ek olarak Filistin için, Gazze için harekete geçmeyen Müslüman ülkelerin başındaki siyasîler de bulundukları makamlarda gasıptırlar, o makamların üzerinde asla meşruiyetleri yoktur. Alaşağı edilmeliler. Şunu bilmiş olun ki, erdem sahibi dünya halkları Netenyahu ve Galant'tan nefret ettiği gibi Filistin için, Gazze için kılını kıbırdatmayan Müslüman ülkelerin başındaki siyasîlerden de nefret ediyor. Çünkü seyretmekle, ses çıkarmamakla bu cinayete ortaktırlar. Bu canavarlığa ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya ne kadar ortaksa sessizliği tercih eden Müslüman ülkelerin başındaki siyasîler de o kadar ortaktır. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya ne kadar melun ise sessizliği tercih eden Müslüman ülkelerin başındaki siyasîler de o kadar ve hatta daha fazlasıyla melundur. Zira Siyonistler ve Haçlılar vazifelerini yapıyor, peki Müslümanları temsil edenler ne yapıyor? Çabalamıyorsa, demek ki melunca seyrediyor. Vekâleten orada isen ve Müslümanları temsil ediyorsan, Müslümanların taleplerine cevap vermek zorundasın. Müslüman kardeşlerin orada cayır cayır yakılırken, bebeklerin ve her yaşatan insanların bedenleri paramparça edilirken sen seyredemezsin. Allah Teâlâ buyuruyor ki: "Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!' diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?
İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar. Şu halde şeytanın dostlarına karşı savaşın." (Nisa: 75-76)
Allah Teâlâ'nın bu hükmünü çiğneyen Müslümanların başındaki siyasîler bu soykırımın baş müsebbibidirler. Allah Teâlâ Kûr'ân-ı Kerim'in birçok ayetinde İsrailoğullarının nasıl bir tıynete sahip olduklarını, ellerine fırsat geçince yeryüzünde nasıl zulümler yapacaklarını, nasıl kan dökeceklerini bildiriyor. Buna mukabil biz Müslümanlara da nasıl tedbir almamız gerektiğini (sadece bildirmiyor) emrediyor. Bu emir siyasîlerin pek çoğu tarafından kulakardı edilmiş ve ayaklar altına almış vaziyette.
Allah Teâlâ bir başka hususa dikkat çekerek Yahudi ve Hıristiyanların birlik olduğunu vurguluyor ve bizim de birlik olmamız gerektiğini emrediyor. Eğer birlik olmazsak zillete düçar olacağımızı bildiriyor.
"Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları veli edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez." (Mâide: 51) "Allah'a ve Resûlü'ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Birlik olun. Eğer birlik olmazsanız gücünüz gider, zelil olursunuz." (Enfâl: 46) Ümmet olarak kendi birliğimizi tesis edeceğimize, gâvurlarla, İslâm düşmanları ile birlik olmaya yönelmişiz. NATO'ya girerek Hıristiyanları veli edindik. Siyonist Yahudilerle ise her türlü diplomatik ve ticari ilişkiye girerek onları devlet olarak tanıdık, onlara velayet yetkisi verdik. Yüz yıl öncesinden ise sömürü vantuzları olan şirketlerine kapılarımızı sonuna kadar açmıştık. Siyonist çete ve Siyonist çeteye aleni destek olan ABD ve Avrupa (Haçlı) şirketlerine kapılarımızı açmamalıydık. Boykotun anlamı bu. Şimdi hangi şirketin ürünlerini boykot edeceksiniz? Kılcallarımıza kadar girmişler. Tedbir baştan alınmalıydı. Kötü yöneticiler işin başında zenginliklerimizi, yeraltı-yerüstü kaynaklarımızı İslâm düşmanlarına peşkeş çektiler.
Müslümanların başındaki yöneticilerin çoğu "İslâm Birliği" adına çabalayacaklarına ırkçı, faşist ulus devletlerini putlaştırdılar. Fakat buna rağmen, ülke menfaatlerini gözetmeden ırklarına ve meskûn halka ait ne varsa müstevlilere peşkeş çektiler. Müstevli diyoruz, çünkü işgal altındayız. Müslüman ülkelerin başındaki siyasîlerin çoğu müstevlilerin tayini ile müstevliler adına yönetimde bulunmaktadır. Tek çare bu aşağılık melun yöneticileri alaşağı etmektir. Zira Siyonist katile "yardım ve yataklık" yapan bunlardır... (Hazim Koral - Hürseda Haber)