İnsanın kanatları
Kuşları uçuran kanatlardır, insanı yürüten ayaklarıdır. Kuşun bir kanadı olmazsa uçamaz, insanın bir ayağı olmazsa desteksiz yürüyemez. Uçmak ya da sorunsuz bir şekilde yürümek isteyenlerin her iki uzvunun da sağlam olması şarttır. Tekil varlıklar için mesele bu kadar açık ve netken herhangi bir topluluk için bu kadar açık olamayabiliyor. Çünkü topluluklar için kanadın bir tarafı maddi olanı ilgilendirirken diğer tarafı manevi olanı ilgilendiriyor.
Peki, toplulukların kanatları dediğimiz vazgeçilmezler nelerdir? Bunu açıklayabilmek için toplulukların farklı oluşumlarına bakmamız gerekecektir. Aileler, şehirler, devletler ve medeniyetler sayıları ve mahiyetlerine göre farklılık arz eden topluluktan oluşur. O zaman bu farklı toplulukların kanatlarının neler olabileceğini ayrı ayrı açıklamak gerekecektir.
Ailenin kanatları nedir mesela? Aile için bu kanatlar iaşe ve sevgi olabilir. Eğer bir aile temel ihtiyaçları anlamında mensuplarını tatmin edemiyorsa, bu ailenin sağlıklı bir şekilde devamlılığı zordur. Ya da ekonomik anlamda refah düzeyi yüksek ama sevgi eksikse yine bu ailenin varacağı nokta aynıdır. Ailenin devamlılığı için maddi ihtiyaçların giderilmesi kadar duygusal ihtiyaçların da aile içerisinde tatmin olması gerekir.
Şehirler, harika bir planlamayla inşa edilebilir, alt yapısı eksiksiz tamamlanabilir, maddi anlamda tüm imkânlar sunulabilir ama diğer taraftan şehirlerin manevi atmosferi korunmazsa, tarihiyle irtibatı kaybedilirse, kültürel dokuları zedelenirse gerçek anlamda bir şehircilik yapılmış olamaz. Mekânsal gelişmişlik değerlerle bütünleşmediği sürece arzulanan şehre kavuşulamaz.
Bir ülkenin fabrikalarla donatılmış olması, yüksek teknolojiye sahip olması, refah seviyesi ya da milli geliri o ülkenin büyük bir ülke olduğu anlamına gelmiyor. Maddi anlamdaki gelişmişliğinin yanında mutlaka manevi değerlerle beslenmiş olması zaruridir. Bir devletin manevi değerlerinin başında adaletin gözetilmesi, huzur ve güvenin tesis edilmesi gelir. Sadece sınırlarına değil, temas ettiği herkesle bu değerleri gözeterek ilişki kurması gerekir.
Medeniyet, inşa ve ihya sürecidir. İnşa süreci somut alanların mevcut toplumun tarihi ve kültürel birikimi üzerine şekillendirilmesidir. İhya süreci ise medeniyetin muhatabı olan insanın mütekâmil olmasını arzular. İnşa süreci maddi gelişmişlikle, ihya süreciyse insanın gelişimiyle alakalıdır. Medeniyet bu iki sürecin beraber yürütülmesinden ortaya çıkar.
İnsanın ihya edilmesi için gayret gösterirken maddi gelişmişlik ihmal edilirse folklorik bir gelişme sağlanmış olur. Fakat güçlü bir medeniyete karşılık gelebilecek bir gelişme sağlanmış olmaz. Bu yüzden bu topluluklar şiddet ve vahşetin mağduru olmaya mahkûmdurlar.
Eğer maddi anlamda gelişme sağlanıp insan ihmal edilirse, medeniyet bütün unsurlarıyla tamamlanamadığı için, medenilik bu topluluk içerisinde yer bulamayacaktır. Bu sebeple bu toplulukların şiddet ve vahşetin öznesi ve kaynağı olmaları kaçınılmazdır. Çünkü barbarlık insanın ihmal edilmesinin bir neticesidir.
Bundan dolayı ruh ve bedenden oluşan insan, mensubu olduğu bu toplulukları kemale erdirebilmesi için hem maddi anlamda hem de manen beslemesi gerekir. İnsanın kanatlanması insanın elindedir. Şöyle de diyebiliriz, insanın kanatları insanlığı yükseltir. (Milli Gazete)