Tesettür Tarz Değil Farzdır
İmanını koruma, yaşama, geliştirme ve gelecek kuşaklara sahih olarak Salih amel yoluyla aktarma sorumluluğunu ve duyarlılığını taşıyan her Müslüman tesettür farzının serbest bir şekilde mü’mine kadınlar tarafından ihya edilmesine katkı da bulunmakla mükelleftir.
Tesettür, mü’mine kadın için imanî kazanımlarının tercümanıdır. O, aksesuar değil, Allah’ın fermanıdır. Tesettür-ü şer’i, kadının omurgasıdır. Tesettürsüzlük dayatması, kadını kimliksiz ve kişiliksiz kılmak isteyenlerin girişimidir.
Batıla dayanan Batı’nın sembollerinden birisi de, modadır. Batıla dayanan Batı’nın modası, bir nevi cehennemin odasıdır. Kur’an tesettürü emrederken kadının ziynet ve cazibesinin örtülmesini istemiştir. Ziynet ziynetle örtülünce, karşı cinsin ilgisini çekmesi bakımından kimi zaman daha çekici bir pozisyon çıkarılmış olabilir. O zaman giyinmiş çıplaklar türer. Rasûlüllah (sav) buyuruyor:
“Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamçılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biri de birtakım kadınlar topluluğudur ki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır.
Bunlar cennete giremeyecekler, kokusu şu kadar! Şu kadar! Yürüme mesafesinden alındığı halde bunlar cennetin kokusunu da bulup alamayacaklardır. “ (Sahih Müslim, cennet: 53, libas ve’l- zineh hadis nr.3971)
Bu hadis-i şerif’te gündeme gelen “giyinik çıplaklar”, tesettür farzını modernizmden kaynaklanan modanın tarzına dönüştürenlerdir. İşte Firavunların, Bel’amların, Hamanların yasakladıkları, zihinlerden silmek istedikleri tesettür farz olmaktan çıkıp tarza dönüşürse, ülke bir “giyinik çıplaklar kampı”na dönüşür.
“Tesettür’de Moda” sloganı şekerle kaplanmış zehir gibidir. Bu slogana inanarak yola çıkanın kalbi küfür’de kazandibidir. Tesettür; bir fantezi, bir nostalji, bir hobi olmanın ötesinde bir farizadır. Mü’mine kadın için tesettür, inandığını inandığı gibi yaşamaktır. Mü’min olarak inandıklarını inandıkları gibi yaşamayanlar, yaşadıkları gibi inanmaya başlayanlardır. İşte asrımızda farz olan tesettürü tarza dönüştürenler, yaşadıkları gibi iman etmeye başlayan kimselerdir.
Münkir ve müşriklerin kitabına göre meşguliyet içinde olanlar, kendilerini ve çevrelerini tevhid’den çalanlardır.
Asrımızda Türkiyeli mü’mine bayanlar tesettürü, Ahzap Sûresi/59, Nur Sûresi/ 31’den öğrenmek yerine Armine’den, Vakko’dan, Aker’den, Tekbir’den öğrendikleri günden bu yana farzın değil tarzın peşindeler.
Allahû Teâla tesettürü süslenmek için değil, süsleri gizlemek için farz kıldı. Süslenmek için giyilen tesettür (!) farz değil, tarzdır. Tesettürün maksad-ı şer’isini gerçekleştiremeyen örtüler ve örtünmeler, maslahata değil mefsedete hizmet ederler.
Altını çizerek diyorum ki; kimin tarafından hazırlanırsa hazırlansın, kimin tarafından desteklenirse desteklensin, “Tesettür Defileleri”, Kur’an’ın ayetlerine, Peygamber (sav)’in sünnetlerine göre “Çağdaş Cariye Pazarları”dır. Müslümanlar arasında mahremiyeti tüketenlerin zafer şölenleridir. Dünün mücahidleri bugünün müteahhidleri olup çağdaş cariye pazarlarına akın ediyorlarsa vay bizim halimize. Nerden nereye geldik?
İnsanın beden ve ruhunu örten asıl elbise, takvâ elbisesidir. Bedenin tesettürü, kalbin tesettürü ile; bedenin elbisesi, takvâ elbisesi ile tamam olur. Birisi olmadan diğeri hep eksiktir.
Kadının dişiliğini, kişiliğinin ve kimliğinin önüne geçiren örtünme farz olan tesettür değil, modadan sayılan tarzdır. Farz olan tesettür, kadının kişiliğini, kimliğini dişiliğinin önüne geçirendir.
Kadının vücud hatlarını gösteren daracık örtüler, kadını cazib kılan ve erkeklerin bakışlarını üstüne çeken rengârenk örtünmelerin meşruluğu hususunda hiçbir delil İslâm dinin ana kaynaklarında bulunmamaktadır.
Müslüman kadının tesettürü, Kur’an’da geçen “Libasu’t takva”dandır. Rabbimiz buyuruyor: “Adem oğulları, size, bedeninizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar, Allah’ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.” (Ar’af Sûresi/26) Müslüman kadının bedenini erkeklerin şehvetli nazarlarına hazırlayan, pazarlayan örtünmeler, tesettür-ü şer’i’den sayılmazlar. Bu tip örtünmelere tarz denilebilir ama asla farz denilemez. İnsanın beden ve ruhunu örten asıl elbise, takvâ elbisesidir. Bedenin tesettürü, kalbin tesettürü ile; bedenin elbisesi, takvâ elbisesi ile tamam olur. Birisi olmadan diğeri hep eksiktir.
Genelde İslâm coğrafyasında özelde ise ülkemizde Müslümanların paralarıyla neşrü nema bulan birtakım mevkutelerin sütunlarında tesettür adına farz yerine tarzın tavsiye edilmesi, bizi dilhun etmektedir. “Ehl-i sünnet ve’l cemaat” tabirini ağızlarına alarak kadınların rengârenk elbise giyinip süslü, makyajlı bir şekilde dışarı çıkmalarını tesettür olarak tavsiye eden yazarlar, akılları Fransız kolejlerinin projelerinde kalmış olan Tarzanlardır. Bunlardan moda tarzının ihyası beklenir ama Kur’an’ın emrettiği farzın ihyası beklenemez.
Tesettür hususunda “Dine karşı Din”den olan Prof.ların. Doç.ların. Dr.ların, Hocaların, Mollaların, Üstad’ların kendi heva ve heveslerinden söyledikleri ürettikleri tarz, Kur’an-ı Kerim’in emrettiği ise farzdır. Tesettür hususunda Kur’an’a inanıp bağlı kalanlar farzı, bağlı kalmayanlar ise tarzı ihya ederler. Bu, böyle biline!.. (Yeni Akit)