“Anlaşma bir devlet politikası olarak kabul gördü”
Çin ve İran arasında imzalanan “İran-Çin Kapsamlı İş Birliği Programı”nın İran siyasetindeki yansımalarını uzun yıllar Tahran’da görev yapmış olan gazeteci Yakup Aslan değerlendirdi:
Çin Devlet Konseyi Üyesi ve Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin İran ziyaretinde iki ülke arasında çeşitli alanlarda iş birliğini öngören 25 yıllık anlaşma imzalandı.
“İran-Çin Kapsamlı İş Birliği Programı” başlığı ile imza altına alınan anlaşmada siyasi, güvenlik, savunma, kültür, tarım, ekonomik, bilim, turizm, petrol, enerji, sağlık, telekomünikasyon altyapısı ve iletişim teknolojileri gibi önemli başlıklar yer alıyor.
Kuşak ve Yol çerçevesinde uygulanmaya koyulması kararlaştırılan anlaşma için ilk adım Ocak 2016’da ortaya çıkmıştı.
İran merkezli Fars Haber anlaşma için, “25 yıllık uzun vadeli bir plan çerçevesinde hazırlanmış kapsamlı bir stratejik ortaklık ve somut adımların bir teşviki” olarak yorumladı. İranlı Öğrenciler Haber Ajansı’na (ISNA) konuşan İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Said Hatibzade’nin anlaşmanın iki ülke arasındaki ilişkilerin derinleştirilmesi için bir “yol haritası” olacağını vurguladı.
Anlaşma Çin basınında da geniş yer buldu. Global Times gazetesine konuşan Shanghai Uluslararası Çalışmalar Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Enstitüsü Profesörü Ding Long, “Çin ve İran’ın uzun bir iş birliği geçmişi var ve İran, Kuşak ve Yol girişimi platformu altında Çin’in hayati bir ortağıdır. İran’ın Batı’nın yaptırımlarını aşmak ve yerel altyapı inşaatını geliştirmek için Çin ile iş birliğine ihtiyacı var. Çin’in enerji güvenliğini sağlamak için İran’dan petrol ithal etmesi gerekiyor.” ifadelerine yer verdi.
Bölgeyi yakından takip eden ve uzun yıllar Tahran’da görev yapmış olan gazeteci Yakup Aslan, anlaşmanın İran’daki yansımalarını değerlendirdi.
Anlaşmanın bölgede büyük bir etki yaratacağını belirten Aslan, “Tarihi önemde olduğu düşündüğüm bu anlaşmanın, Çin’in Batı Asya’daki etkisini hiç olmadığı kadar derinleştirebileceğini ve Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) İran’ı tecrit politikalarını da baltalayacağını rahatlıkla söyleyebiliriz. Kısa süre sonra dünyanın birinci büyük ekonomisi haline gelecek Çin Halk Cumhuriyeti’nin üretim için gerekli enerjinin güvenliğini sağlamasını da amaçlaması son derece stratejik ve gerekli bir adımdır.” dedi.
“ANLAŞMA İLE İKİ TARAF ELİNİ GÜÇLENDİRECEK”
Anlaşmanın ABD tarafından hedef alınan iki büyük güç arasında imzalanmasının, iki ülkenin dayanışması ile büyük bir kazanıma dönüşebileceğini vurgulayan Aslan, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu anlaşma dünyanın herhangi iki ülkesi arasında imzalanmamıştır. Dünyanın en büyük petrol ve gaz rezervlerine sahip olan ülkelerden biri olan İran İslam Cumhuriyeti ki ABD’nin uyguladığı maksimum baskı politikası ile on yıllardır mücadele etmektedir. Aynı zamanda anlaşmanın diğer bir tarafı olan Çin Halk Cumhuriyeti de ABD ambargolarının hedef aldığı bir başka ülkedir. Anlaşma biri üretim alanında diğeri ise ham madde kaynağında ABD ambargolarına maruz kalan iki dev arasında imzalanmıştır. İmzalanan bu yol haritası niteliğindeki anlaşma ekonomi, üretim, bilimsel ARGE, tarım, telekomünikasyon ve ulaştırma ile sınırlı değil güvenlik ve askeri alanlar için yapılacak 25 yıllık uzun soluklu bir yol haritasıdır. Burada Askeri ve Güvenlik başlıkları da stratejik anlamda çok ama çok önemlidir, Çin Halk Cumhuriyeti bu iş birliği anlaşması ile hem ortak tehdide karşı hammadde ihtiyacını temin ediyor hem de enerji kaynağının güvenliği de sağlıyor. Elbette bu Çin’in İran’da askeri unsur bulunduracağı anlamına gelmiyor zira İran anayasasına göre bu mümkün değil ancak güvenlik teknolojisinde bilimsel ve teknolojik iş birlikleri şüphesiz hem Çin’in enerji güvenliğini sağlarken İran’ında bölgede ve uluslararası arenada elini kuvvetlendirecektir.
ABD tarafından da iki temel refleksin olduğunu söyleyebiliriz birincisi ciddi kaygılarla dolu eleştiriler olurken bir diğer kesiminde anlaşmayı küçülten haberler yaydığına şahit olmaktayız. Ancak ABD’nin bölgedeki müttefiklerinin düşüncelerini daha net ifade ettiklerini görüyoruz, İran ve Çin arasındaki anlaşmaya ilk tepkiler dengelerin tamamen değişeceğine işaret ediyor. Örneğin, Times of Israel ‘ABD’nin bölgedeki nüfuzu kesinlikle azalacak’ yorumunu yaptığını ifade etmek gerekiyor.”
“ANLAŞMA HÜKÜMET ÜSTÜ BİR DEVLET POLİTİKASI OLARAK KABUL GÖRDÜ”
İki ülke arasında artan ilişkilerin İran iç siyasetinde de gündem yaratması söz konusu. Her ülkede olduğu gibi anlaşmaların uygulanması ve gelişiminin iç siyasi dinamiklerin desteğine ihtiyaç duyduğunun altını çizen gazeteci Yakup Aslan şunları kaydetti:
“İran siyasetinin hakim politik görüşlerinden anlaşmayı olumlayan açıklamalar ön plana çıkmaktadır, zira bu anlaşma İran İslam Cumhuriyeti’nde hükümet üstü bir devlet politikası çerçevesinde kabul görmüştür. İran İslam Cumhuriyeti devletinin en yüksek makamı İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamanei dışişleri danışmanlarından eski meclis başkanı Ali Laricani bu stratejik iş birliği sürecinin başına büyükelçi olarak atanmıştır. Özetle İran’da hükümetler değişse bile bu anlaşma İran’da müesses nizam tarafından kabul edilmiş ve seçilecek hükümetlerin yol haritası çerçevesinde devamlılığı için katkı sunacaktır.
Elbette anlaşmayı eleştiren görüşlerin de olduğunu belirtmek gerek, özellikle Fars milliyetçisi ve muhafazakâr kesimlerden, ‘Çin bizi sömürecek’ yada ‘Çin Askeri ülkemize yerleşecek’ temelinde eleştiriler yapılmakta, anlaşmanın imzalanacağı tarihin yaklaşması ile yaklaşık bir yıldır benzer tartışmaların iç siyasette yaşandığını ifade etmeliyiz.”
“PSİKOLOJİK HARP İLE ALGI OLUŞTURULMAK İSTENİYOR”
Anlaşmanın bazı gruplar tarafından çarpıtılmak istendiğini dile getiren Yakup Aslan,” İran İslam Devrimi’nin ardından gelinen sürece kadar kaynağı ABD ve İngiltere olan ancak İran içerisinde de özellikle sosyal medyada tesiri olan bazı gruplarında İran-Çin yakınlaşmasını ülkemizdeki benzer propoganda malzemeleri ile bozmaya yönelik faaliyet yürüttüklerinin de altını çizmek gerekmekte. İran, Müslüman bir ülke olmakla birlikte ve nüfusunun yaklaşık yirmi beş milyonu da Türk bir ülkedir, burada da ülkemizde olduğu gibi ‘Uygurlar soykırıma uğruyor’, ‘Çin’de Müslümanlar soykırıma maruz kalıyor’, ‘Müslümanlar ibadet edemiyor’ gibi asılsız iddiaları içeren özel sosyal medya çalışmalarının da son bir yıldır hız kazandığını görmek mümkün.” ifadelerine yer verdi. (CRI-Turk)