Türkiye'nin en büyük sorunu
Bölgemizle kıyasladığımızda, pek çok açıdan nispeten iyi durumdayız; gelişmiş dünya ile kıyasladığımızda ise gidecek daha uzun bir yolumuz var... İmparatorluk çocuğu her ülke gibi Türkiye’nin yeniden kudretli bir devlet olması ise içimizde yatan gizli aslan... Hepimiz istiyoruz ki ülke olarak bir an önce güçlenelim, güçlü devletlerle aramızdaki farkı normalden daha kısa bir sürede kapatalım. Bu ise ancak eğitim ile olabilir. Çünkü gerçek gelişme insanın gelişmesidir, insanın gelişmesine ise onun eğitimi diyoruz…
İşin aslına bakacak olursak, yeni nesilleri iyi yetiştiremiyorsak ve fikir-bilgi üretmiyorsak aslında toplum olarak hiçbir şey yetiştirmiyor, hiçbir şey üretmiyoruz demektir. Başka bir deyişle, eğitimde iyi değilsek, iyi olduğumuzu sandığımız hiçbir işte iyi değiliz demektir.
Eğitim her çağda en büyük güç oldu. Ancak makinaların dahi ‘akıllı’ sıfatını aldığı bir çağda insanları eğitimsiz bir toplumun elde edebileceği kalıcı hiçbir başarı yoktur. Bundan dolayıdır ki Amerikalı aktivist ve düşünür Malcolm X, “bu dünyada eğitim olmaksızın varabileceğiniz bir yer yok” demiştir. Eğitim, özgürlüğün de, demokrasinin, insan haklarının da, kalınma ve gelişmenin de anahtarıdır.
Bu bilgiler ışığında diyebiliriz ki Türkiye’nin en büyük, belki de tek sorunu eğitim sorunudur. Bu alanda alınacak her mesafede her sorun alanında ciddi iyileşmeleri getirecektir.
EĞİTİMLİ İNSANIN YENİ TANIMI
Bunları söylerken eğitimi sadece beyinlere bilgi depolamak olarak anlamıyoruz. Özellikle modern çağda eğitimli insanın tanımı çok değişti. Eğitimli insan, çağımızda, kendisine verilen bilgiyi kullanabilen insan olmanın ötesine geçip, aldığı bilgileri harmanlayabilen, yorumlayabilen ve yeni koşullar altında farklı kullanım becerilerini sergileyebilen kişi haline geldi.
Geçmişte ülkelerin eğitimde gelişmişliği okur-yazar oranlarıyla ölçülürdü. Türkiye, uzun yıllar % 100 okur-yazar seviyesini yakalamaya çalıştı. Bunda bir hayli de yol aldı. TÜİK’in 2013 verilerine göre Türkiye, okur-yazarlıkta % 95,7. Bu rakam, Türkiye’nin tarihinde gördüğü en iyi oran. Bu başarıda okuma-yazma kampanyalarının rolü büyük. Ancak meseleye başka bir açıdan bakıldığında Türkiye, medeni dünya içinde okuma-yazma oranı % 99’un altında olan neredeyse tek ülke. Daha da önemlisi artık ülkelerin eğitim düzeyi okuma-yazma oranlarıyla değil, lise ve üniversite mezunlarının oranlarıyla ölçülüyor.
Türkiye'de 15 yaş üzeri eğitim durumuna göre nüfus dağılımı şöyle: Okuma yazma bilmeyen 2 milyon 784 bin 257 (% 5), okuma yazma bilen fakat bir okul bitirmeyen 3 milyon 784 bin 667 (% 7) insanımız var. İlkokul mezunu sayımız; 15 milyon 220 bin 28 (% 28). İlköğretim diplomasına sahip olanların sayısı 11 milyon 617 bin 159 (% 21). 2 milyon 849 bin 999 (% 5) ortaokul veya dengi okul mezunumuz, 12 milyon 96 bin 830 (% 22) lise veya dengi okul mezunumuz var. Yüksekokul veya fakülte mezunlarının sayısı 5 milyon 913 bin 187 (% 11); Yüksek lisans mezunu 416 bin 741 (% 1); doktora mezunu ise 122 bin 619, oranı ise % 0.
Başka bir deyişle, okuma yazma bilmeyenler ile hiç okula gitmemiş olanların sayısı neredeyse 7 milyon kişi. Bunlara ilkokul mezunlarını da eklersek 22 milyondan fazla bir nüfusun “ne iş olsa yaparım abi” konumunda olduğunu görüyoruz. Bu kadar büyük bir nüfus en fazla ilkokulu bitirmiş ise o ülkeden yüksek-teknolojiye dayalı üretim beklemek, bu çağın gerektirdiği verimi gösterebilen bir ekonomi çıkarabilmek gerçekten çok güç bir görevdir.
Oysa ki gelişmiş dediğimiz ülkelerde üniversite mezunlarının oranı % 40’ı aşıyor. Hatta bazılarında bu oran % 50’yi geçiyor. Yani bu ülkelerde yoldan geçen her iki kişiden biri üniversite mezunu:
İrlanda’da nüfusun % 90’ı en az lise mezunu; Kanada’da nüfusun % 52,6’sı üniversite mezunu; ABD’de üniversite mezunlarının oranı % 43,1.
ÜRETKEN VE İNOVATİF BİR EKONOMİ
Ekonomi ile eğitim arasındaki yakın ve doğrudan bağlantı pek çok araştırma tarafından ortaya kondu. Konuya ister bireysel açıdan bakın, isterseniz ülke olarak daha fazla eğitim daha az işsizlik ve daha çok zenginlik anlamına geliyor.
Yakın dönemde gözlenen ‘ekonomik mücizeler’ de eğitime yapılan yatırımla çok ilişkili. Örneğin Samsung, Hyundai gibi pek çok küresel markayı çıkrana Güney Kore’nin başarısının altında eğitimdeki hızlı yükselişi yatıyor. 2000’lerin başında üniversite mezunlarının oranı % 20’lerde olan Güney Kore bugün % 40 düzeyine gelmiş durumda. Yani en azından oran olarak Güney Kore, ABD ve diğer Batılı ülkeleri yakaladı…
Eğitimsiz kitleler eğitildikçe ve toplum değiştikçe ekonomi ve üretimin anlamı da değişiyor. Yeni çağda ekonomi hem üretken olmak zorunda, hem de inovatif olmak zorunda. Sıkı çalışma ve yenilikleri ortaya koyan bir ekonomi ise ancak ve ancak daha eğitimli bir toplumla mümkün…
Türkiye, son 15 yılda ciddi ekonomik başarılar kazandı. Ne kadar başarılı olduysa kanaatimce bunu eğitebildiği ve ekonomiye katabildiği nüfusuna borçlu. Ancak tüm kesimlerin ortak düşüncesi, hızlı gelişmenin birkaç yıldır yavaşladığı yönünde. Bu yavaşlamada konjonktürel etkenler mutlaka rol oynamıştır. Ancak yine herkesin mutabık olduğu husus Türkiye’nin ekonomide ve diğer alanlarda büyük bir dönüşüme girmesinin kaçınılmaz olduğu şeklinde. Neredeyse tüm iktisatçılar yapısal bir reform yapılmaz ise Türkiye’nin gelişmesinin belli bir bant içerisinde kalacağını iddia ediyorlar. Ancak yapısal reformdan bahsedenler genelde bunun ihtiyaç duyduğu eğitimli insan gücünden çok az bahsediyorlar.
2023 EĞİTİM HEDEFLERİ NE OLMALI?
Türkiye’nin 2023 hedeflerinde bence en önemli rakamlar eğitimle ilgili olmalıdır. Bu hedeflerin ilk kısmı niceldir. Örneğin üniversite mezunlarının toplam nüfusa oranı % 20’nin üzerine çıkmak zorundadır. Ayrıca bu oran içindeki açık öğretim payının hızla düşürülmesi gerekir. Yine meslek yüksek okulları mezunlarının da bu orandan ayrı değerlendirilmesi gerekir.
Hala ülkemizde 3 milyona yakın insanın okur-yazar olmaması düşündürücüdür. Bu sayının 2023 yılına kadar 1 milyonun altına indirilmesi bir hedef olarak benimsenebilir. Yeni çağda ayakta kalabilmemiz için lise ve üniversite mezunları oranının mutlaka % 80’lere ulaşması gerekiyor. Bu oran şu anda % 35’in altında. Bunu 2023’e kadar gerçekleştirmemiz zorsa da makul bir hedef belirlenebilir.
En az bunlar kadar önemlisi ise niteliksel iyileştirmeler. Eğitim binalarının yapımı, eğitmenlerin yetiştirilmesi ve öğrenci sayısının artması olmazsa olmaz işler. Ancak bu yapıda verilen eğitiminde gözden geçirilmesi gerekiyor. Yani karşılığı olmayan diplomalar basmak, diplomalarda yazılı becerileri taşımayan mezunlar vermek bir anlamda kendi kendini kandırmak gibi oluyor. Bu duruma düşmemek için hem kaliteyi arttırıcı çalışmalara ihtiyaç var hem de iyi bir planlamaya. Çünkü planlama doğru yapılmaz ise ekonominin ihtiyaç duymadığı veya bir anda sindiremeyeceği mezunlar ortaya çıkar ve bu da ayrı sorunlara yol açar. Öte yandan belli alanlarda aşırı yığılmalar gözlenirken, ekonominin çok ihtiyaç duyduğu alanlarda çalışacak kişi bulunamaz. Türkiye’nin şu an yaşadığı sorunlardan biri de budur. Ekonomide belli sektörler işçi/uzman bulamazken, diğer taraftan pek çok insan iş bulamamaktadır.
Sonuç olarak, yoğun ülke gündemi bizleri yanıltmamalıdır… Türkiye’nin en önemli sorunu eğitimdir ve diğer sorunlar bu meselenin türevlerinden ibarettir.
(İnternet Haber)