Çözüm Süreci'ni kim zehirledi?
Abdullah Öcalan’ın Nevruz çağrısıyla birlikte PKK’nın silahsızlanmasının an meselesi olduğu havası pompalandı… Aylardır pompalanan bu hava ne yazık ki hayatın gerçeklerine çarptı ve birkaç gün içinde tuzla buz oldu…
Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yapılan açıklamaya göre, PKK 25 Mart 2015’de öğle saatlerinde Hakkari kırsalındaki Dağlıca’da askerlere saldırmış ve TSK da saldırıya karşılık vermiş…
Örgütün silah bırakmaya yanaşmayacağını aforoz edilme pahasına çeşitli defalar yazdım. Hatta Öcalan’ın dahi istediğinin silahsızlanma olmadığını, silahların gücünden vaz geçmelerinin mümkün olmadığını söyledim. Buna rağmen, PKK’nın, silahsızlanacağının iddia edildiği şu günlerde, TSK’ya saldırması ilginç, değil mi?
Bir diğer gelişme ise Genelkurmay Başkanı Özel’in PKK çıkışı: Özel, Havacılık ve Savunma Dergisi’ne verdiği röportajda PKK’nın IŞİD (DEAŞ) bahanesiyle meşrulaştırılmaya çalışıldığını söylüyor. Özel, “Bölücü terör örgütü, Irak ve Suriye'de yaşanan gelişmeler doğrultusunda elde ettiği kazanımları artırmaya çalışırken aynı zamanda kendisini ve diğer ülkelerdeki uzantılarını masum göstererek farklı bir algı oluşturmaya çalışmaktadır” diyor.
Kısacası Türk Silahlı Kuvvetleri PKK’nın güçlenmesinden ve sanki meşru bir yapıymış gibi görünmesinden rahatsız… Ancak Genelkurmay PKK’yı meşrulaştıran diğer gelişmelere pek değinmiyor.
Genelkurmay Başkanlığı, Abdullah Öcalan’ın Nevruz açıklamasına da sert bir dille karşı çıkıyor. Hatırlayacaksınız, Abdullah Öcalan, 1 milyon Diyarbakırlı önünde okunan o konuşmasında ‘Eşme Ruhu’nu övmüş ve Süleymanşah Türbesi’nin taşınmasının PKK ile işbirliği sayesinde gerçekleştirildiğini iddia etmişti. İşte, bu açıklama Genelkurmay’ çok kızdırdı ve 3 Mart Pazartesi günü şu açıklamayı yayınladı:
“Bazı basın yayın organlarında; hiçbir zaman muhatabımız olmayan ve olmayacak olan terörist başının “EŞME RUHU” açıklamasına atfen, Süleyman Şah Saygı Karakolu’nun SURİYE toprakları içinde yer değiştirmesi ile ilgili olarak “TSK ile PYD/PKK’nın işbirliği yaptığı” yolundaki yayın ve haberler tamamen gerçek dışı olup; 31 yıldır Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasal düzenini değiştirmeyi hedefleyen bir terör örgütü ile silahlı mücadele eden ve bu uğurda binlerce şehit ve gazi vermiş olan şerefli, haysiyetli ve onurlu Millî Ordu Türk Silahlı Kuvvetlerine bu yakıştırmayı yapan kişileri ve yayın organlarını Yüce Türk Milleti önünde şiddetle kınıyoruz.”
Yani Öcalan, Süleymanşah Türbesi’nin taşınmasına PKK’nın yardım ettiğini iddia ederken Genelkurmay bu iddiayı bir tür hakaret sayıyor ve Eşme Ruhu diye bir şeyin olmadığını söylüyor…
“SÜREÇ ZEHİRLENDİ”
Bunlar yetmezmiş gibi aynı gün (Perşembe), Çözüm Süreci’nin önemli isimlerinden Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, “Demirtaş ve Kandil'in açıklamaları sürecin ruhuna uymuyor, adeta süreci zehirlemiştir, iklimi bozmuştur” diyor.
Böylece, en yetkili ağızdan sürecin "bizzat HDP ve PKK tarafından zehirlendiğini" öğrenmiş oluyoruz.
Bu sözlere Demirtaş’tan anında cevap geliyor ve Demirtaş sürecin Cumhurbaşkanının müdahalesi nedeniyle artık belirsizliğe girdiğini söylüyor. Demirtaş’a göre İzleme Komitesi sayesinde (devlet ile PKK arasında) müzakereler başlayacaktı ve PKK silah bırakacaktı, fakat artık bu şartlar ortadan kalktı.
CUMHURBAŞKANI’NIN MÜDAHALESİ
Hükümet, Abdullah Öcalan’a silahlı mücadeleye son verdirme çağrısını yaptırabilmek için aylarca uğraştı ve en sonunda Öcalan beklenen çağrıyı yaptı. O çağrıyı içeren cümlenin de yer aldığı açıklamayı ise Öcalan’ın yanından gelen HDP’li vekiller ile Hükümet temsilcileri hep birlikte Dolmabahçe Başbakanlık Çalışma Ofisi’nden tüm dünyaya duyurdular. O metinde Öcalan, yerine getirilmesini istediği 10 maddeyi sıralıyordu. Hükümet ile Öcalan, sürecin hızlanması ve şartların yerine getirilmesini izlemesi için bağımsız isimlerden oluşacak bir İzleme Komitesi üzerinde de mutabakata vardılar.
Öcalan aynı talepleri ve PKK’ya “silahlı mücadeleyi bırakmayı görüşeceğiniz kongreyi yapın” çağrısını Nevruz’da da tekrarladı ve kongrenin yapılmasını 10 maddedeki taleplerin yerine getirilmesine bağladı.
İşte bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan devreye girdi ve 19 Mart’ta “Kürt sorunu yoktur, Kürdün sorunu vardır” deyiverdi. Erdoğan, bununla da yetinmedi ve İzleme Komitesi’ne olumlu bakmadığını açıkladı. Hatta, İzleme Komitesi’nden haberdar olmadığını, bu konuyu basından öğrendiğini iddia etti. Hemen akabinde ise Dolmabahçe’de verilen o fotoğrafı da olumlu bulmadığını açıkladı. Erdoğan’ın olumlu bakmama gerekçelerinden biri ise bir hayli ilginçti: “İzleme Heyeti Ada’nın (Öcalan’ın) meşruiyetini arttırır”.
Erdoğan’ın son itirazı ise Öcalan’ın silahlı mücadeleyi bırakmada ön şart saydığı 10 maddeye oldu. Cumhurbaşkanı, “10 maddeye de karşıyım” dedi.
Kimilerine göre, Cumhurbaşkanı pişmiş aşa su kattı, o kadar emek harcanmış bir çalışmaya son verdi… Hükümet’in tarihi adım olarak sunduğu Öcalan’ın çağrısı böylece anlamsız hale geldi.
Hükümet dahi bu duruma şaştı kaldı, hatta Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Olumlu bakmıyorum” açıklamasını eleştirdi ve “Erdoğan’ın bu sözlerini şahsen uygun bulmuyorum” dedi. Arınç, “Çözüm süreci konusunda bugüne kadar atılan adımların bir noktası da İzleme Heyeti’nin oluşturulmasıdır. Hükümetimiz bunu uygun görmektedir. Kimin hangi görevleri yapacağı konusunda bir yol haritamız mevcuttur. Ülkeyi yöneten hükümettir, sorumluluk da hükümettedir” ifadelerini kullanarak adeta bir krizi ateşledi. Arınç, Cumhurbaşkanı’nın İzleme Komitesi’nden haberdar olmamasının mümkün olmadığını da iddia etti.
Peki, Erdoğan neden böyle davrandı? Neden Hükümet’in tüm hamlelerini boşa çıkardı?
İLK NEDEN SEÇİMLER
Kanaatimce ilk neden seçimler. Seçimlere aylar kala Hükümetin HDP ve Öcalan’la yan yana geldiği izlenimini veren görüntüler kamuoyundan tepki topluyor. Özellikle Dolmabahçe Fotoğrafı, AK Parti-HDP hatta AK Parti-PKK pazarlığı gibi algılandı. Daha doğrusu bu algı geçmişten daha geniş bir kitleye yayılmaya başladı. Bu durum HDP’ye olumlu yansırken, AK Parti’nin oy kaybetmesine yol açıyor. Oysa ki Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin en az 400 oy almasını istiyor. Bu ise HDP’nin % 10 barajının altında kalmasına bağlı.
AK Parti-PKK işbirliği fotoğrafı, Kürt oylarını daha çok HDP’ye kaydırırken, Türk milletçisi oyları da MHP’ye ve diğer partilere kaydırıyor. Belki bu kayış devasa rakamlarda değil. Ancak küçük kayışlar dahi milletvekili sayısında büyük sonuçlara neden olabiliyor. Dahası Çözüm Süreci’nde ortaya çıkacak bir krizle etki katlanarak büyüyebilir de.
İşte, Erdoğan’ı Çözüm Süreci’nde yavaşlatan ilk neden bu.
İkinci neden, Sürecin Öcalan’ın ve PKK’nın kontrolüne girdiği izlenimi. Erdoğan PKK’nın ve Öcalan’ın kolay kolay tatmin edilemeyeceklerini olduklarını biliyor. Ona göre istenenler parça parça ve zamana yayılarak verilmeli. Eğer istekleri hızlı karşılarsanız hem elinizde verecek bir şey kalmaz hem de verdiklerinizin karşılığını alamazsınız.
Üçüncü olarak, basına da sızan raporlar PKK’nın silah bırakmak gibi bir niyeti olmadığını gösteriyor. Hatta istihbarat raporlarına göre, PKK silah bırakmak bir yana büyük bir ayaklanmaya ve savaşa hazırlanıyor. Bunun pek çok kanıtı var. Örgütün ağır silahlara sahip olduğu, kırsalda büyük bir saldırı için hazırlıklar yaptığı, TSK’ya roketlerle, uçaksavarlarla saldırma ihtimalinin yüksek olduğu söyleniyor. İşte, bir ihtimal Cumhurbaşkanı Erdoğan örgütün seçimler öncesinde ansızın saldırmasından endişe ediyor ve bu nedenle Çözüm Süreci’ne müdahale ediyor.
Son bir neden ise Erdoğan’ın sürece müdahalesi üzerinden güç inşa etmesi olabilir. Çözüm Süreci bu ülkedeki en önemli konuların başında geliyor ve son müdahalesi ile Cumhurbaşkanı Erdoğan böylesine önemli bir sürecin de tek patronu olduğunu kanıtlamış oldu. Erdoğan’ın müdahalesi bir anlamda Hükümet’in Çözüm Süreci’nde Cumhurbaşkanı’ndan farklı düşünmesinin asla söz konusu olamayacağına işaret etti, ki bu da Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda oluşturulmaya çalışılan güç merkezini güçlendirmiş oldu.
PKK NE CEVAP VERİR?
PKK ve Öcalan Çözüm Süreci’ni ayrı siyasi yapı hedefine ulaşabilmek için bir araç olarak kullandılar. Türkiye içinde silaha fazla başvurmadılar, ancak bunun nedeni değişmeleri değil, silaha Suriye ve Irak’ta daha çok ihtiyaç duymaları idi.
Başka bir deyişle, Çözüm Süreci PKK’nın çok işine yaradı, 3 cephede savaşmak yerine Türkiye’deki güçlerini diğer cephelere aktarma imkânını buldu. Ancak silah masadan hiç kalkmadı. Örgüt, Çözüm Süreci’nde silahın gücü sayesinde istediklerini alabildi. Bugün de eğer süreç tıkandıysa örgütün bunu açmak için kullanacağı en önemli araç yine silahtır. Tıpkı Dağlıca’daki gibi birkaç yerde çatışma olur ise bunun en önemli nedeni örgütün kendisini hatırlatmak ihtiyacıdır. Kısacası Örgüt şu günlerde silahın ucunu gösterebilir, tüm Türkiye’ye kendisinin dikkate alınmaması halinde neler olabileceğini kendince hatırlatmak isteyebilir. Buna siz ‘ölümü göster, sıtmaya razı et’ taktiği de diyebilirsiniz.
(İnternet Haber)