Mezopotamya Dönüşürken (1)
Türkiye, Cumhûrbaşkanı seçimi nedeniyle iç siyâsete gömülmeye başlıyor. Zâten dünyâ okuması üzerinden düşünmek konusunda esaslı bir zihinsel tembelliğe sâhibiz. Anlaşılan o ki, seçim bahanesiyle en az bir ay boyunca, kamuoyları kafalarını kaldırıp dünyâ siyâsetine bakmayacak. (Oysa seçimin gâlibi neredeyse matematiksel bir kesinlikte belli durumda. Bunun kaldırılıp indirilecek bir tarafı yok.)
Diğer taraftan, hemen burnumuzun dibinde esaslı bir dönüşüm başladı. Târihsel adıyla Mezopotamya bloku yeniden yapılandırılıyor. Anlaşılıyor ki, Irak ve Suriye'de yaşananlar artık geri dönüşü imkânsız hâle getirdi. Yâni, siyâsal coğrafyalar artık eskisi gibi olmayacak. Bölünmeler ve yeni yapılar kaçınılmaz.
Bunun böyle olacağı, Arap Baharı'nda başlayarak aşağı yukarı belliydi. Bugüne kadar Mezopotamya blokuna yedirilmeye çalışılan renkler artık tutmuyor ve bu kadim blok tarafından kusuluyor. Blok içindeki, sıvamalarla gözden ırak tutulmaya çalışılan kritik damarlar işliyor ve kırılma ve kopuşların emârelerini veriyor.
Tablonun işaret ettiği ilk somut gerçek, artık bu coğrafyalarda Baas temelindeki parti-devlet modelinin işlemeyeceğidir. Dinamikler, Irak Savaşı'ndan başlayarak yavaş yavaş, bütün Baas modellerini bitirdi. Arap Baharı senaryoları bunun bir parçasıydı.
Şimdi bu açıdan Türkiye'ye bir bakalım. Elbette ki Tek Parti'li Türkiye, bir paralellik olsa da Baas modeli ile özdeşleştirilemez. Olanca kesintilerine ve sınırlılıklarına rağmen demokratik geleneği ile Türkiye, daha 1950'den başlayarak Baas benzeri parti-devlet modelinin geriletildiği ve sınırlandırıldığı bir ülkedir. Son on yılda ise vesâyet gelenekleri hızlı ve etkin bir tasfiye görüyor.
İran ise, Şahlık rejimiyle özdeşleşen otoriter yapılardan, Şia damarını açarak; adına 'İslam Devrimi' denilen bir süreç ile arındı. Geçiş çok sert oldu. İran'ın başına önce Saddam'ın Irak'ını tebelleş ettiler. Bu işi kotaranlar, en azından hesaplarının bir kısmında yanıldı. Bu savaş, militarist sanâyilerin kârlarına kâr kattı belki. İran'ı ekonomik açıdan zora soktu. Ama ideolojiyi güçlendirdi ve rejimi ayakta tuttu. Savaşın sonunda İran kendi hâline bırakıldı ve dünyâdan soyutlandı. Şu aralar, bir yandan önemli siyâsal ve ekonomik sorunlarla boğuşuyor, diğer yandan da Mezopotamya'daki etkinliğini arttırmaya çalışıyor.
Mısır'da ise belki Baas çökertildi, ama sürecin demokratikleşmesi de engellendi. Çekirdek kapitalist ülkeler Baas'ın çürümüş kadrolarını tasfiye ederken, sürecin Müslüman Kardeşler lehine işlemesine de müdahale etti. Mısır, şüphesiz Baas'dan daha sert bir yapıya sâhip olan, ama Baas geçmişi sözüm ona yıkanmış askerî yapılara terk edildi.
Türkiye'nin tercihi, demokratik Müslüman Kardeşler hareketinin yaygınlaşmasıydı. Bu model Türkiye'yi, Şii damara oynayan İran karşında, bölgede daha etkin bir konuma getirecekti. Ama bu senaryo işlemedi. Bunun nedeni elbette birinci derecede yine merkez kapitalist dünyânın bunu istememesidir. İkinci derecede de Müslüman Kardeşlerin kadrolarının acemîliği ve yetersizliği bunda rol oynadı.
Görülen o ki, Mezopotamya'da geçiş süreçleri tıkandı. Biricik idârî refleksi ezmek olan Baas devletleri yıkılınca, meydanı kaos dolduruyor. Blok, Şii-Sunni odağında kırılacak. Nasıl ve nereye kadar bir ayrışma, ya da dağılım olacak henüz bilmiyoruz. Bildiğimiz, bütün bunlar yaşanırken, yakın dönemde Türkiye'nin iki önemli güç odağıyla esaslı bir rekâbete girişeceğidir. Odaklardan birisi beklenebileceği üzere, Şiilerin hâmisi konumundaki İran'dır. Diğer taraftan, Mısır rejimine tam destek veren ve bölgede Sünnî kartına oynayan Körfez Ülkeleri ve Suudi Arabistan, sâdece İran'a karşı durmuş olmuyor; Türkiye'nin de gücünü kırmaya çalışıyor. Bunu IŞİD ile başardılar. Ama bu kart, Kuzey Irak'daki Kürt duvarına tosladı. Gelinen aşamada, Rojawa'dan Kerkük ve Erbil'e Türkiye ile bölgedeki Kürtler arasında kaçınılmaz bir kader birliği ve ittifak oluşuyor. Bu kader birliği, Türkiye'nin çözüm sürecini başarılı götürmesiyle daha da pekişecektir. Bu gidişat içinde, herkesin hayrına olarak maksimalistlerin gündemden düşmesini beklemeliyiz. Et ve tırnak metaforu, bir söylem olmaktan çıkıp somut bir gerçeğe dönüşüyor. Devâm edeceğiz...
(Yeni Şafak)