Kur’ân Neden Tefsir Edilmiştir II

-Kur’ân’dan Kaynaklanan Sebepler
Bir önceki yazımızda Kur’ân’ın kendisini apaçık bir kitap olarak takdim etmesine rağmen ayrıca neden tefsire ihtiyaç duyduğunu açıklamaya başlamıştık. Muhataptan ve Kur’ân’ın kendisinden kaynaklanan olmak üzere iki önemli sebebinin olduğunu belirttik. Muhataptan kaynaklanan nedenleri açıkladıktan sonra bu yazımızda Kur’ân’ın kendisinden kaynaklanan sebeplere değinmeye çalışacağız.
Kur’ân tefsire ihtiyaç duyar çünkü;
- Kur’ân-ı Kerimde; akaid, ahlak, ahkâm, ibadet, aile düzeniyle ilgili hükümler, sosyal ve siyasal hükümler, kıssalar, tarih, tabii ilimler, vb. farklı alanlarda oldukça geniş bilgiler az sayıdaki kelimeler içerisinde sunulmuştur. Bazen ayetlerin batınlarına da anlamlar gizlenerek daha da yoğunlaştırılmıştır. Bir kitabın içeriğinin bu denli yoğun olmasına rağmen, hacminin 600 sayfa kadar küçük olması tefsir ihtiyacını doğurur.
- Kur’ân-ı Kerim halkın genelinin anlayacağı yaygın bir dille çok yüksek manaları ifade etmiştir. Mesela Allah’ın zatı, sıfatları, fiilleri gibi konuları yaygın Arap diliyle ifade etmiştir. Basit bir ifadenin arkasındaki yüce manayı görebilmek için tefsir gereklidir. Aksi takdirde yüksek manalar kaybolur, belki Hristiyanlıkta olduğu gibi soyut manalar somutlaştırılarak şirke düşme ihtimali dahi olabilir.
- Arapça çok zengin bir dildir. Dilde kolay, açık, tanıdık ve yaygın kelimeler olduğu gibi yabancı, herkesin anlamını bilmediği müşkil ve garib kelimelerin varlığı, özellikle de Yemen, Himyer lehçesi gibi farklı lehçelerde kelimelerin olması tefsiri gerektirir. Arapçada herkesin bildiği kolay kelimeler olduğu gibi bazı kelimelerin kullanımı yaygın olmadığından dolayı ilk dönemlerde dahi Arapların garib bulduğu kelimeler olmuştur. Bu yüzden de çok erken dönemlerden itibaren garibu’l-Kur’ân eserleri yazılmıştır. İlk dönemlerde küçük hacimli garibu’l Kur’ân eserleri yeterli bulunurken muhatapların eksik bilgisinden dolayı zamanla daha kapsamlı eserlere ihtiyaç duyulmuştur.
- Kur’ân’da Muhkem ve Müteşâbih sözlerin oluşu
Kur’ân’daki ayetler iki kısma ayrılmaktadır. Manası açık olanlar Muhkemdir. Muhkem ayetler genel ve açık manalı oldukları için anlaşılmaktadır.
Müteşâbih ise birbirine benzeyen, birden fazla şekilde anlaşılmaya müsait olan sözlerdir. Lafızları açısından söz tanıdık, bildik iken, ondan gerçek muradın ne olduğu açık olmayan ayetler müteşabih kategorisinde değerlendirilmektedir. Bazen sözlük açısından anlam ortaya konulsa da Cenâb-ı Hakkın muradının hangi anlam olduğu konusunda tercih yapılamamaktadır. Mesela “Allah’ın eli onların eli üzerindedir”[1] ayeti söz olarak anlaşılır ve bilindik ifadelerden oluşmaktadır. Ancak gerçek muradın ne olduğu noktasında birçok anlama muhtemeldir. Ya da “ Rahman arşa istiva etmiştir.”[2] Ayetindeki “arşa istiva etme“ Arap kelamında kullanılan ve anlamı bilinen bir ifadedir. Ancak sözkonusu Allah (cc) olunca akıl tevakkuf etmektedir. Aynı şekilde görme, bilme, gelme, gitme gibi kelimeler de böyledir. Arap kelamında bilindik tanıdık olmalarına rağmen Cenab-ı Hakk için kullanıldığında teşâbüh meydana gelmekte, birden çok manada kullanılma ihtimali oluşmaktadır. Müteşâbih ayetlerden muradın sadece Allah’a ait olduğunu söyleyen alimler olduğu gibi bunlardan muradın muhkem ayetlere havale edilerek de öğrenileceğini savunanlar da olmuştur. Biz bu tartışmaya şimdilik girmek istemiyoruz.
Kur’ân’da Müteşâbih ayetlerin varlığını basit bir yöntemle anlatacak olursak en önemli neden maddi olmayan anlamların maddi olarak sunulmasıdır. Bu yönüyle Kur’ân’da müteşâbih ayetlerin olması bir gerekliliktir. Çünkü gayb aleminden haberler vermesine rağmen biz insanların dünyasında ona karşılık gelecek lafızlar mevcut değildir. Bizim bildiğimiz kelimelerle ifade edilince ortaya müteşâbih çıkmaktadır. Konuyu zihinlere daha da yakınlaştırmak için şöyle bir örnek verebiliriz. Örneğin 1400 yıl önceki insanların kullanımlarında; telefon, telsiz, internet, araba, uçak vb. kelimeler ve bunların karşılıkları yoktu. O dönemden günümüzü gören birisi kendi çeğındaki insanlara bunu nasıl anlatabilir? Örneğin telefonu nasıl tarif edebilir? Muhtemelen şöyle anlatacaktır: “Küçük bir taşı eline alıp sonra da parmaklarınla dokununca tanımadığın en uzağındaki bir insanı görerek konuşabiliyorsun.” Böyle bir ifadeyi duyan insanlar, etraflarında bu işlemi gerçekleştirecek gerçek bir taşı ararlarsa nasıl komik ve yanlış oluyorsa, peygamberimizin (sav) gelecekle ilgili verdiği haberleri, Kur’ân’ın Allah’ın zatı hakkında verdiği bilgileri de zahiri üzere anlamak o derece yanlış olur. Cenâb-ı Hakk aşkındır. Bu yüzden de Kur’ân’da onun cisim şeklinde anlaşılmasına müsait ifadeleri onun şânına yakışır şekilde tefsir etmek gerekir.
- Tefsiri gerektiren bir diğer sebep ise güncel meselelerin Kur’ân’a arz edilip ondan çözüm beklenmesi. Her müslüman toplum kendi sorunlarına Kur’ân’dan çözüm bulabilmek için güncel tefsirler yazma ihtiyacı hissetmiştir.
- Kur’ân’da mücmel ve umumi kanunların olması sünnetin tefsirine başvurmayı gerektirir. Kur’ân’da ibadetler ve muameleler, ceza, miras, evlilik ve boşanma kanunları umumi ifadelerle anlatılmıştır. Bunların detayı için Peygamber efendimizin (sav) sünnetine baş vurmak gerekir. Örneğin namazın kılınış şeklini ancak onun sünnetinden öğrenebiliyoruz.
[1] Fetih, 48/10.
[2] Tâhâ, 20/5.