Altılı Konsorsiyum
Karabağ zaferinin hemen akabinde ve bir yıl sonrası (Şuşa ziyareti esnasında) Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başta Ermenistan olmak üzere Rusya, İran, Azerbaycan ve Gürcistan'a seslenerek "Altılı Konsorsiyum" oluşturulmasına ilişkin davette bulunması oldukça manidar ve üzerinde düşünülmesi gereken kayda değer bir konu. Bu davetin pratize edilmesi için söz konusu ülkeler ivedilikle diplomatik girişimlerde bulunması gerektiği kanaatindeyiz.
Öyle ki, bu ülkeler aralarında oluşturulacak konsorsiyum ile sadece güvenlik alanında işbirliği değil, ticarî, kültürel ve ekonomik alanda da çok yönlü ilişkileri beraberinde gelecektir. Bölgemiz açısından bu gelişim bir kalkınma hamlesi olacaktır. Kısacası böylesi bir dayanışma bölge halklarının refah ve istikrarı için müspet gelişmişlik sağlayacağı muhakkaktır. Bu konsensüs/bu uzlaşı aynı zamanda bölge barışının da teminatı olacaktır. Özellikle burada Ermenistan'a uzatılan barış eli ve mütekabiliyet esasına göre geliştirilmek istenen ikili ilişkilerin haricinde diğer söz konusu ülkelerle de dayanışma içerisinde olma talebi Erdoğan'ın bu kulvarda "iyi dilek elçisi" olduğunu ortaya koymaktadır. Sayın Erdoğan'ın bu talebi mutlaka dikkate alınmalıdır. Bölgenin huzur, istikrar ve kalkınmasına en büyük pay sahibi olacak böylesi bir konsorsiyumdur. Bu yapı aynı zamanda Soçi ve Astana'nın (Nursultan'ın) devamı niteliğinde olacaktır. Bu girişim D-8 ve D-60'a alternatif değil D-160'ın küçük bir nüvesini yansıtacaktır. Bu yapı oluşturulur ve istikrarlı bir şekilde yoluna devam ederse hiç kuşkusuz diğer komşu ülkelere de "rol-model" olacaktır. İyi komşuluk ilişkileri diğer ülkelerle de müspet münasebetleri beraberinde getirecektir...
Evet Karabağ işgalden kurtarılmış ve mütecavize haddi bildirilmiştir. Bundan sonrasında ise düşmanlık ve husumete son verip barış ve güvenlik ortamı içerisinde yaşamanın ve dayanışma içerisinde komşuluk ilişkilerini sürdürmenin yolları aranmalıdır. Bu her ülkenin menfaatine olan bir durumdur. Savaşlar arızîdir. Asıl olan barışın sürdürülmesidir. İslâm barış dinidir ve bütün insanları barış ve suhulete davet etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın daveti de bu amaca mebnidir. Bu davet sözde kalmamalıdır. Erdoğan bu sözleri laf olsun diye dile getirmedi. Onun bu çağrısı şu iki ayet muvacehesindedir:
"...Mütecavizlere karşı savaşın; fakat vazgeçerlerse, artık zalimlerden başkasına husumet yoktur." (Bakara:193)
"Eğer barışa yanaşırlarsa siz de yanaşın ve Allah’a güvenin; O her şeyi işitendir ve bilendir." (Enfâl:61)
Asıl olarak devletler arası ilişkiler mütekabiliyet esasına göre belirlenir, yani karşılıklı egemenlik haklarına riayetle eşit koşullarda ikili ilişkiler geliştirilir. Yukarıda vermiş olduğumuz ayet örneklerinden maada Yüce Rabbimizin bize öğütlediği ve bizim için kırmızı çizgi olan şu ayet-i kerimedir.
"Dininiz hususunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmaya teşebbüs etmeyen gayrimüslimlerle iyi ilişkiler geliştirmenizi Rabbiniz men etmemektedir." (Mümtehine: 8)
Bu ayet bizim için bir manifesto ilkesidir aynı zamanda. Biz savaşa teşne bir millet değiliz. Biz, Yüce Rabbimiz tarafından yaşanır kılınmış olan tüm yeryüzü coğrafyasında insanların barış, huzur ve güvenlik içerisinde hayat sürmelerini istiyoruz. Bunun teminatı da Müslümanlardır. Bir başka deyişle bunun garantörü İslâm ümmeti olmak zorundadır. Bu bir ilâhî vecibedir, ilâhî misyondur. Bakınız, biz Müslümanlar için Yüce Rabbimiz ne buyuruyor?
"Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz iyi olanı tesis eder olumsuz olanı bertaraf edersiniz. Kurtuluşa erecek olanlar da işte bunlardır." (Al-i İmrân: 110) -rast-