ABD, Ege'deki Yunan Adalarını Neden Silahlandırıyor?
2020 yılı verilerine göre ABD Silahlı Kuvvetleri 172 ülkede çeşitli ölçeklerde 800'e yakın askeri üs ve Amerika ana kıtası dışında 320 binden fazla muharrib güç bulunduruyor. Elbette dünya jandarmalığına soyunmak bunu gerektirmektedir. Eşyanın tabiatı boşluk kabul etmiyor. Dünya üzerinde garantörlük hakkı Müslümanlarda iken (Al-i İmrân: 110) bunu ABD üslenmiş. Ama kötüye kullanıyor. ABD, kendi şeytanî tıynetine yakışır bir şekilde yüklenmiş olduğu misyonun gereğini yapmaktadır. Bildiğiniz üzere ABD İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünya jandarmalığını İngiltere'den devraldı. İngiltere dünya tarihinde gelmiş geçmiş en büyük sömürgeci bir ülkedir. Bugün bile 5 İngiliz Milletler Topluluğu ülkesinin ulusal bayraklarının üst köşesinde Birleşik Krallık bayrağı vardır.
Bu konuda büyük şeytan ABD'nin taktiği farklı olmaktadır. Evet 172 ülkede üs bulundurmaktadır, ancak bu ülkeleri sömürge altında tuttuğu belli olmasın diye İngiltere'nin bayrak yöntemini uygulamamaktadır. Ayrıca ABD, tahakküm altına alıp sömürdüğü ülkelerin hepsine aynı yöntemle yaklaşmayıp bunları tasnif ve kategorize ederek jeostratejik veya jeopolitik konumlarına göre yönetmektedir. Örneğin uzun yıllardan beri Türkiye'ye, Yunanistan'a, Singapur'a veya başta Suudi Arabistan olmak üzere Arap ülkelerine spesifik (kendine özgü) ve yumuşak bir yöntemle nüfuz etmişken, Vietnam ve Kamboçya'yı işgale koyulmuştu. Yine yakın tarihimizde muharrib güç göndererek işgal ettiği Afganistan ve Irak'a girişi tamamen kanlı olmuştu. 20 yıl sonra enkaz yığınına dönüştürdüğü Afganistan'dan Kudüs Gücü Ordusu'nun katkılarıyla kovulmuş olsa da Irak'taki işgali kısmen de olsa devam etmektedir. Yine Kudüs Gücü Ordusu'nun katkılarıyla Irak'tan temizlenmesine az kaldı inşAllah. (Birilerinin dediği gibi, "ABD, Irak'ı İrana altın tepsi içinde teslim etti." Hayır efendim çok ağır bedeller ödeyerek bugünlere gelindi.)
Kısacası ABD'nin işgal taktiği, öncelik olarak zaiyat vermeden, diplomatik yollar deneyerek ülkelere nüfuz girişiminde bulunuyor. Bu yöntemle amacına ulaşamazsa askerî seçeneği devreye sokmaktadır.
Bu son ifademizle Almanya'yı istisna tutarsak bu yöntem Avrupa ülkeleri için geçerli değildir. ABD'nin İkinci Dünya Savaşı'nda Hitler nezdinde Almanya'ya askerî harekât başlatması ve bu ülkeyi zapturap altına alması onun dünya jandarmalığına soyunmasının ilk adımıydı. ABD Avrupa ülkeleri ile yaptığı askerî işbirliği anlaşmaları mütekabiliyet esasına dayalıdır ve koruyucu şemsiye amacına matuftur. Marshall Yardım Plânı bunun için devreye sokulmuş ve 15 Avrupa ülkesi bu konsorsiyuma dahil edilmiş. 16'ncı ülke ise Türkiye'dir. Fakat Marshall Yardım Plânı kapsamında Türkiye'ye yönelik yaklaşım kaba tabirle "ağa-maraba" ilişkisi gibidir.
Zira ABD'nin başta Türkiye olmak üzere Müslüman ülkelere girişi sömürü ve tahakküm amaçlıdır. Bugün Yunanistan'a yığınak yapması Rusya bahanesiyle değil, asıl olarak Türkiye'ye karşı Yunanistan'ı koruyucu şemsiye altına almak ve Türkiye'ye yönelik çok boyutlu şeytanî plânlar peşinde olmak amacıyladır. Görüldüğü gibi son bir yıldan beri yapılan yığınak sadece savunma amaçlı olmadığı, taarruz ve saldırı amaçlı olduğu anlaşılmaktadır. Öteden beri ABD'nin Türkiye'ye yönelik entrikalarını biliyoruz. ABD yıllardan beri başımıza bela olan terör örgütlerine silah veriyor. En son Suriye'de ki terör gruplarına 50 bin TIR dolusu silah verdi. Şunu açık bir şekilde ifade etmiş olalım, ABD'nin çok yönlü saldırıları altındayız. Diğer darbelerde olduğu gibi 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında yine ABD vardı. "Ne istedi de verilmedi?" dense de, anlaşılan o ki ABD bugüne kadar bizden aldıklarıyla yetinmiyor. Aslında ABD'nin bizden talebi açık. Merhum Erbakan'ın kurduğu ASELSAN'ı, ROKETSAN'ı TÜBİTAK'ı, kısacası yerli üretim yapan silah sanayimizi durdurmamızı ve yine eskisi gibi kendisine bağımlı olmamızı istiyor. Nitekim 28 Şubat darbesinin yapılma sebeplerinden biri de budur...
Kendi talep ve dayatmalarının haricinde bir girişimde bulunmaya, bir iş yapmaya kalktığımızda çıldırıyor şeytan. Hatırlayın, S-400 Hava Savunma Sistemleri'ni Rusya'dan aldık diye olmadık tepkiler verdi. Ki bu tepkileri hâlâ devam ediyor. Bu yüzden kendileri ile müşterek ürettiğimiz F-35'lere el koyup vermediler. Üstelik S-400'ler adı üzerinde "savunma sistemi", yani saldırı amaçlı bir silah değil. Buna rağmen tepki veriyorlar. İfade ettiğimiz gibi onlar bizim kendilerinden bağımsız bir şekilde komşularımızla ticaret yapmamızı bile istemiyorlar. Asıl istedikleri silah sanayimizi sonlandırmamız. Bu ülke bir zamanlar kendi uçağını üretmeye başlamıştı. O dönemin siyasîleri büyük bir basiretsizlik gösterip ABD'ye teslim bayrağını çektiler ve üretimi sonlandırdılar.
Bugünkü hükümet ise temellerini Erbakan'ın attığı silah sanayimizi çok ileri düzeyde teknolojik donanımla modernize edip daha ileri boyutlara taşıyarak silahlı kuvvetlerimizin envanterine güç veren bir katılım sağlanmaktadır. Elbette ki bu durum dosta güven, düşmana korku ve rahatsızlık vermektedir. Biliniz ki, bize asla dost ve müttefik olmayan büyük şeytan ABD'nin bütün hamle ve saldırıları bu yüzden.
Evet, bu yüzden Donald Trump döneminde ve gerekse şimdi Joe Biden döneminde sürekli saldırı altındayız. Hatırlayınız, Donald Trump Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alarak, diplomasi diline asla bağdaşmayan, son derece çirkin bir üslupla ve son derece küstahça attığı Tweet'lerle "Seni ekonomik olarak çökerteceğim, seni dolarla vuracağım, akıllı ol" dedi ve bunu uyguladı. ("Akıllı ol"dan kastı, "bana itaat et."
Joe Biden de henüz seçilmeden, yani seçim propagandaları esnasına Erdoğan'ı hedef alarak Trump'ın kullandığı tehdit içerikli çirkin ifadeleri kullanmıştı. Ayrıca açık açık, "Muhalefeti destekleyerek onu alaşağı edeceğiz" diyordu. Geçmişteki "Gezi Parkı" olayları da bu saldırının bir ayağı idi. Fakat hakikaten, "İp itin elinde" darb-ı meselini hatırlatıp ifade etmiş olalım ki, bize günümüz itibariyle döviz ve ekonomi ile büyük bir darbe vurmuş oldular. Tehdit almaya başladığımızda dolar 5 TL bile değildi. Bugün ise 19 liraya dayanmış vaziyette. Enflasyon ise TÜİK'in açıkladığı % 89 olsa da piyasaya bakıldığında bu rakamın abartısız olarak % 400'leri, % 500'leri aştığı görülecektir. Bir başka ülkede böyle bir enflasyon rezaleti olsa halk ortalığı yakıp yıkmak için sokaklara dökülür. Allah'a şükür ki bizim toplumumuz ne kadar sıkıntılara maruz kalsa da sabredip sağduyulu davranıyor. Zaten büyük şeytan ABD, kaos olsun, halk sokaklara insin, AVM'lere saldırsın, ortalığı yakıp yıksın istiyor. Bu olmadı ve ABD'nin hevesi kursağında kaldı. Ancak düşman öylesine arsız ve şirret ki, tıpkı şeytan gibi her yönden saldırıyor. Terör örgütleriyle yapamadığını, ekonomi ve dövizle vurup deviremediği Türkiye'yi şimdilerde Yunanistan üzerinden kuşatıyor.
15 Temmuz darbe girişimi ile işgal edemediği Türkiye'yi Yunanistan ile birlik olup işgal mi etmek istiyor? Bu ifademiz, abartılı bir komplo teorisi olarak görülebilir ancak bu söylemi ilk biz kullanmıyoruz. 08.10.22 tarihli Sözcü Gazetesi'de yayınlanmış bir röportaj dikkatimizi çekmişti. Bu röportajı Aytunç Erkin, TÜRK DEGS Başkanı Müstafi Tümamiral Doç Dr. Cihad Yaycı ile yapmış. Tümamiral Yaycı söz konusu röportajın bir bölümünde şu çarpıcı iddiada bulunuyor: "ABD destekli provakasyonlarıyla Yunanistan Ege'de sürekli tansiyonu yükseltiyor. ABD, Türkiye'yi Yunanistan'la çatıştırmaya sokarak bizi NATO'dan çıkarma plânı yapıyor. Bu plân işlerse Güney Kıbrıs ve İsrail NATO'ya alınacak ve Türkiye'yi Kıbrıs'ta bir NATO üyesini işgal eden devlet statüsüne sokacak. NATO'nun 5. maddesi eliyle Türkiye'ye müdahale edecek ve işgal plânlarını çalıştıracak."
Görüldüğü gibi bu paragrafta Türkiye'nin NATO'dan çıkarılıp Güney Kıbrıs ve işgalci İsrail'in NATO'ya alınacağı savı ileri sürülüyor. Ve bu şekilde NATO üyesi olan Güney Kıbrıs'a yönelik Türkiye işgalci gösterilme bahanesiyle savaş başlatılacak ve Türkiye'ye yönelik işgal girişiminde bulunulacak deniyor. Bu savın kulakardı edilmemesi gerektiği kanaatindeyiz. Zira büyük şeytan ABD'den böylesi sinsi plân beklenmeli. Diğer bir paragrafta ise şu ifadelere yer veriliyor:
"Yunanistan adaları hukuksuz bir şekilde silahlandırmasına karşı bu adaların egemenliğini tartışmaya açtığı gibi Türkiye'ye açık tehdit oluşturması da Türkiye'nin BM 51. maddeye dayanarak müdafaa hukukun doğmasına yol açmaktadır. Türkiye BM Güvenlik Konseyi'ni ve NATO'yu toplantıya çağırmalıdır."
Biz de diyoruz ki, Birleşmiş Milletler ve NATO kurumsal yapı itibariyle ikisi de büyük şeytan ABD'nin emrinde ve ABD'ye hizmet etmektedir. Elbette Türkiye Birleşmiş Milletler nezdindeki hukukuna sahip çıkarak böyle bir girişimde bulunmalı. Zira BM 51. maddesi Türkiye'ye müdahale hakkı veriyor. Yunanistan uzun süredir ABD ile elbirlik adalara yığınak yapıyor. Ayrıca uçaklarımıza radar kilidi atıyor. Bu tahrikler neyin nesi?
Bakınız, 1914, 1922 ve 1947 anlaşmalarına göre Yunanistan'a terk ettiğimiz 23 ada "silahsızlanma koşulu" ile verilmişti. Şu an özellikle 1947 Paris Barış Antlaşması ihlâl edilerek söz konusu adalara ABD tarafından üs kurulup silahlandırılmaktadır. Bu durum yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Birleşmiş Milletler nezdinde uluslararası sözleşme hukukuna göre suç teşkil etmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan buna istinaden olsa gerek, "Bir gece ansızın gelebiliriz" diyor.
Bakınız, ABD Dedeağaç, Kavala, Larissa ve Stefanoviç'e üs kurmakla yetinmeyip Midilli ve Sisam'la birlikte diğer adalara da büyük bir askerî yığınak yapmaktadır. Öteden beri ise Girit adasında Suda Üssü'nü merkez olarak kullanmaktadır. ABD bu üsse F-35 ve F-15 savaş uçakları konuşlandırmış vaziyette. ABD sürekli taarruz kapasitesini yükseltmektedir.
Midilli ile Sisam adalarına silah sevkiyatını, Türkiye’nin İHA’ları görüntüledi. Bu tamamen hukuk dışı sevkiyat olmaktadır. Türkiye ile müttefik olduğunu söyleyen ABD, silahsızlandırılma statüsündeki adaları illegal bir şekilde neden silahlandırıyor? Dedeağaç'taki yığınak için Rusya'yı bahane gösteriyorlardı, peki Girit'e ve hatta Güney Kıbrıs'a kadar bu silah hareketliliği neyin nesi? Güney Kıbrıs üzerindeki silah ambargosunu kaldırıp orası ile de askerî işbirliği anlaşmalarına girişmesi ne anlama geliyor?
ABD tıpkı şeytanın insanı her yönden kuşattığı gibi bizi ablukaya almaktadır. Topraklarımızda zaten 28 tane üssü bulunmaktadır. ABD Ege'deki adaları silahlandırarak Yunanistan üzerinden bize hamle yapması, bizi tamamen işgal etmeye matuf mudur?
"Su uyur, düşman uyumaz" darb-ı meselinden yola çıkarak ona göre gardımızı almak ve her daim teyakkuz hâlinde olmak gerek. Fakat bu da yetmez, zira düşmanın saldırısını beklemeden bir taraftan BM'nin 51 maddesindeki hukukî müdahale hakkımızı kullanarak bir gece ansızın bir sürpriz yapmalıyız ve diğer taraftan onlar bizi çıkarmadan biz NATO ile ilişkimizi ve ABD ile ittifak anlaşmalarımızı ve dolayısıyla ABD üslerini ivedilikle masaya yatırmalıyız. Bakınız Merhum Erbakan Hocamız, Kıbrıs'a çıkarma yaptık diye ABD'nin bize ambargo uygulamasına misilleme olarak 25 Temmuz 1975 tarihinde bütün ABD üslerini kapatmıştı. Üstelik o dönemde askerî sanayimiz çok zayıftı. Buna rağmen üsler kapatıldı. Demek ki, siyasî bir liderin göstereceği irade ve dirayet çok işe yaramaktadır.
Başımızdaki siyasîlerden böyle bir irade bekleme hakkımız olduğu kanaatindeyiz. Vesselâm... (Hazım Koral - İslamianaliz)