D-8 Ve Çeyrek Asır
Sayın okuyucumuz, Merhum Erbakan Hocamız'ın 40 küsur yıllık siyasî hayatını tetkik edip incelediğimizde aidiyet değerlerimizi baz alarak imâna taallûk eden bir takım projelerinin varlığına tanık olacağız. Bu projelerinden biri de İslâm Birliği'ni tesis etmek ve İslâm'ı bir dünya düzeni hâline getirmekti. Erbakan Hocamız bu ilâhî amaç uğruna nice badirelerden geçti, nice kovuşturmalara maruz kaldı, hatta idamla yargılandı. Savcıların iddianamelerine baktığımızda çok bariz bir şekilde Merhum Erbakan Hocamız'ın dinî söylemleri hedef alındığı görülecektir. Açıkçası, savcılar İslâm düşmanlığı üzerinden Erbakan Hocamız'ı cezalandırmanın derdindeydiler. Bu yüzden dört kez partisi kapatıldı. Fakat Hocamız yılmadı ve beşinci partiyi kurdu.
Erbakan, Başbakan olduğunda hem yurtiçi ekonomi politikalarını iyi bir şekilde yönetti, hem diğer aslî amacı olan İslam Birliği için ilk adım olarak D-8'i kurdu ve hummalı bir şekilde bu iş için Müslüman ülkeler arasında diplomasi trafiği yaşadı. Ekonomi politikalarını iyi idare etmesinden maksat, egemen vahşi kapitalizmin sömürü çarklarına rağmen denk bütçe politikası ve havuz sistemini uyguladı, ayrıca "Eşel-Mobil" ile akaryakıttan vergi almayıp vatandaşı rahatlattı. Böylesi bir uygulama ile cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa REFAHYOL Hükümeti döneminde bütçe açık vermedi. İşçi, memur ve emekliye cumhuriyet tarihinin en büyük maaş artışını yaptı. "İslâm Birliği" ideali için ise, kısa vadeli olarak ilk etapta kalkınmakta olan 8 Müslüman ülke ile bir konsorsiyum oluşturarak İslâm Birliği'nin ilk somut adımını atmış oldu. Bu 8 ülke Türkiye, İran, Pakistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya, Mısır ve Nijerya'dan müteşekkil. Erbakan Hocamız bu ülkeleri bir araya getirmek için çok çabaladı. Sonunda muvaffak oldu ve çeyrek asır önce 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul Çırağan Sarayı'ında bu ülkelerin devlet başkanlarıyla D-8 zirve toplantısı yaparak İslâm Birliği için ilk adım olan bu yapıyı dünyaya ilân etti. Erbakan bu ilânını manifesto niteliğindeki şu sözlerle dile getiriyordu: "Savaş değil, barış, çatışma değil diyalog, çifte standart değil, adalet, üstünlük değil, eşitlik, sömürü değil, adil düzen, baskı ve tahakküm değil, insan hakları ve hürriyet." İslâm dünyasında ve uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet esasına dayalı bu sözler parçalara bölünmüş İslâm ümmetine büyük bir umut aşılamıştı. Zira, özellikle Osmanlı İmparatorluğu dağıldıktan sonra İslâm ümmeti küçük küçük ulus devletlere bölünmüştü. Bugün itibariyle İslâm ümmeti 57 ulus devlete bölünmüş vaziyette. Nüfus potansiyelimiz ise iki milyara yaklaştı. Fakat uluslararası arenada bir varlık gösteremiyoruz. Çünkü birlik değiliz. Erbakan Hocamız bu üzücü durumun bilincinde olan bir siyasî lider olarak diplomatik hamleler yaparak içerisinde bulunduğumuz bu makus talihimizi değiştirmek ve bu bölünmüşlük zilletinden kurtulmamız için D-8'i kurmuştu. Elbette hedef ve gayesi D-8 ile sınırlı değildi. D-8 ile kısa vadede kalkınmakta olan 8 Müslüman ülkeyi bir araya getirip uluslararası arenada bir güç oluşturmak, akabinde orta vadede D-60 ile bütün Müslüman ülkeleri bir araya getirip "İslâm Birliği"ni tesis etmek. Sonrasında, yani uzun vadede D-160 ile anti-emperyalist/bağlantısız ülkelerle yeni bir Birleşmiş Milletler kurup yeni bir dünya düzeni oluşturmak. Merhum Erbakan Hocamız'ın bu projesi gayet mümkün ve uygulanabilir bir proje idi. Dünyayı sömüren küresel güçlerin "sömürü değil, adil düzen" diyen bir yapıdan rahatsız olmaması mümkün değildi. Nitekim ABD ve Siyonizmin içimizdeki piyonları 28 Şubat Post-Modern Darbesi'ni yaparak bu projeyi akamete uğrattılar. Ak Parti döneminde başta Çevik Bir ve Çetin Doğan olmak üzere 28 Şubat darbecileri yargılanıp cezalandırıldılar/hapse tıkıldılar ve 14 generalin rütbeleri söküldü.
Davanın görüldüğü Ankara 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi, haklarında verilen müebbet hapis cezası kesinleşen 14 emekli generalin rütbelerinin sökülmesi için Genelkurmay Başkanlığı'na yazı göndermişti.
Buna istinaden Genelkurmay Başkanlığı, 1632 sayılı 'Askeri Ceza Kanunu'nun 30'uncu maddesi ile 926 sayılı 'Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) Personel Kanunu'nun 50'nci maddesi gereğince sanıklar hakkında TSK'dan çıkarma ve rütbelerini sökme işlemi yaptı.
Ak Parti Hükümeti'nin yapmış olduğu bu hak edilmiş ceza operasyonu elbette takdire şayan. Bu durum Müslüman halkımızın kısmen de olsa yüreğini ferahlatmış oldu. Fakat asıl ivedilikle yapılması gereken Merhum Erbakan Hocamız'ın bu projelerine total olarak sahip çıkıp hayata geçirmekti. "Gerekirse bin yıl sürecek" deyip değerlerimize "topyekûn" savaş açıp tankları Sinan sokaklarına indiren ABD ve Siyonistlerin piyonlarını cezalandırmak kamu vicdanını rahatlatmak için yeterli değildir, adaletin tahakkuku için Merhum Erbakan Hocamız'ın projelerini hayata geçirmek gerekmektedir. Zira söz konusu projeler, her şeyden önce Müslüman halkımızın aidiyet değerlerinden neşet eden ve imâna taallûk eden ilâhî menşeli projelerdir. 15 Haziran 1997 yılından bu yana çeyrek asır geçti. Ağır aksak sadece D-8 yürürlükte. Dönüşümlü olarak bu ülkeler arasında "dönem başkanlığı" söz konusu. Şu an dönem başkanlığı Bangladeş'te, bir önceki başkanlık Türkiye'de idi. Üzücü olan bu projenin aktivitesi ve olması gereken etkin gücü adeta atıl vaziyette bırakılarak pasifize edilmiş. Bugüne kadar olması gereken bu ülkelerle sadece ticarî hacmimizin yükseltilmesi değil, ortak üretim alanlarının geliştirilmesi gümrüklerin sıfırlandırılması ve hatta sınırların kaldırılıp ortak para biriminin hayata geçirilmesi gerekirdi. Olması gereken buydu. Bugün D-8 projesi D-60'a geçiş yapmalıydı. Kısacası şimdiye kadar D-60 tahakkuk etmeliydi. Çeyrek asır geçti ne kadar mesafe kat ettik? Bakınız, Avrupa Birliği'nin kurulması da bir hayli zaman almıştı, ancak onlar istikrarlı bir şekilde yollarına devam ettiler. İlk önce kömür ve çelik madeni üzerinden bir konsorsiyum oluşturdular, ardında Avrupa Ekonomi Topluluğu'nu kurdular ve nihayetinde aralarındaki sınırları kaldırıp ortak para birimini oluşturdular ve tek bayrak altında Avrupa Birliği'ni hayata geçirdiler. Dünyevi menfaatlerinin gereği olarak bunu yaptılar. Elbette perdenin arkasında Vatikan vardı. (Onlar aralarına Türkiye'yi almamak için "Avrupa Birliği bir Hıristiyan kulübüdür" diyebiliyorlar.) Peki ümmetin başındaki siyasîler ne yapıyorlar? "İslâm İşbirliği Teşkilatı" nerede? Suud krallığının tasallutu altındaki bu kurumun İslâm dünyasını birleştirme diye bir gayesi ve çabası var mı? Merhum Erbakan Hocamız D-8'i kurarken defalarca Suudi Arabistan'ı ziyaret ediyor, onları bu birliğin içine almak için çabalıyor ama nafile, çünkü onlar ABD'nin kuklası. Evet, Suudi Arabistan'ın durumu bu fakat birçok Müslüman ülkenin Suud'tan farkı yok. Buna rağmen içten içe ABD'yi hazetmeyen Türkiye, Pakistan, Bangladeş, Endonezya, Malezya ve Katar gibi ülkeler de var veya ABD'den nefret eden, ABD emperyalizmine direnen İran, Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan, Yemen gibi ülkeler de var. Kısacası ümmet elbette ki İslâm Birliği'nden yana ancak Müslümanların başındaki siyasîler de bu konuda samimi olmalılar ve bu projeleri hayata geçirmek için çabalamalılar. İslâm Birliği için çabalamayan hangi siyasî lider veya hangi siyasî yapı olursa olsun çok açık bir şekilde ifade etmiş olalım ki, hem İslâm ümmetine hem Allah Teâlâ'nın dinine ihanet etmektedirler. Rabbimiz buyuruyor ki: "Toptan Allah'ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin, dağılıp ayrılmayın.." (Al-i İmrân: 103) "Eğer birlik olmazsanız yılgınlaşırsınız, gücünüz/devletiniz (otoriteniz) gider." (Enfal:46) "Sizin ümmetiniz bir tek ümmettir. Ben de sizin Rabbimiz'im, şu hâlde bana kulluk edin." (Enbiyâ: 92) "Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz iyi olanı tesis eder olumsuz olanı bertaraf edersiniz." (Al-i İmrân: 110)
"Yeryüzünde adaleti kaim kılmanız için Kûr'ân'ı ve mizanı indirdik." (Hadid:25
Ayetleden de anlaşılacağı üzere biz İslâm ümmetine Yüce Rabbimiz bir takım mükellefiyetler yüklemiş. Bu ilâhî buyrukları tahakkuk ettirebilmemizin ön koşulu "İslam Birliği"ni tesis etmemizdir.
Merhum Erbakan Hocamız bu ilâhî sorumluluğun bilincinde olan mümtaz bir siyasî liderdi.
Bakınız, bu konuda kendisi ne buyuruyor: "Bana diyorlar ki, 'ne işin var siyasetle, otur Kûr'ân'ını oku.' Ben de oturup Kûr'ân okuduğumda, Kûr'ân bana diyor ki, 'ayağa kalk ve kötülüklere karşı cihat et/mücadele et ve adil bir düzen kur." İşte bütün mesele Hocamız'ın bu sözlerinde ve bu sözlere ilham kaynağı olan şu ilâhî buyrukta özetleniyor: "Yeryüzünde kötülüklerden eser kalmayıncaya ve din hükümleri Allah adına tatbik edilinceye kadar mücadele ediniz."
(Bakara: 193)
Bu ve benzeri olarak Kûr'ân-ı Kerim'in birçok ayetinde belirtildiği üzere biz İslâm ümmetinin bütün yeryüzü insanlığına, canlılar alemine ve tabiata karşı sorumluluklarımız var. Şu da bir gerçek ki, yeryüzü genelinde kötülüklere engel olmak büyük bir müesses nizama ve büyük bir yaptırım gücüne sahip olmayı gerektirmektedir. Allah Teâlâ biz Müslümanlara bunu emrediyorsa ve ilâhî buyrukta belirtildiği üzere bize kaldıramayacağımız yükü yüklemediğine göre (Bakara: 286) demek ki bizde bu potansiyel var. Şu hâlde önemli olan bu potansiyeli işlevsel hâle getirmek. Bu yüzden Merhum Erbakan Hocamız şöyle bir ikazda bulunuyor: "Bu yolda Allah Teâlâ sana 100 adım atacak güç vermişse, sen de buna mukabil 95 adım atmışsan, geri kalan 5 adımın hesabını Allah Teâlâ mahşer günü sana sorar."
Ardından şöyle bir ikazda daha bulunuyor: "Hangi cemaatten, hangi tarikattan, hangi mezhepten olursan ol, İslâm Birliği için mücadele etmiyorsan beş para etmezsin."
Görüldüğü gibi ümmet olarak vebalimiz büyük. Fakat ümmetin başındaki siyasilerin vebali çok daha büyük. Halkın bunları iktidara getirmesindeki maksat, statükoya hizmet etmeleri için değil, aksine değerlerimize taban tabana zıt olan köhnemiş/metruk/çürümüş siyasî yapıları değiştirmeleri ve aidiyet değerlerimize mütenasip yeni bir "siyasî mekenizma" meydana getirmeleri için.. İslâm müesses nizam haline getirilmeli ki, aynı tevhidî değerler etrafında İslâm Birliği de tesis edilmiş olsun. Bu nedenledir ki, Merhum Erbakan Hocamız kırk küsur yıllık siyasî hayatı boyunca hep "Adil Düzen" deyip durdu ve bunun için yılmayan bir kararlılıkla son nefesine kadar mücadele etti. (Mekânı cennet olsun inşAllah.) Vesselâm... (Hazım Koral / Rast)