Post-modern 28 Şubat Darbesi ile nelere engel oldular?
60 İhtilâli, 71 Muhtırası ve 12 Eylül Darbesi elbette Cumhuriyet tarihinin birer kara lekeleridir, ancak 28 Şubat Post-modern Darbesi hepsinden daha kötü ve sonuçları hepsinden daha yıkıcıydı. Zira 28 Şubat müdahalesiyle engel olunan, akamete uğratılan projeler sadece Türkiye halkının makus talihini değiştirecek nitelikte değildi. Bu projelerin kapsam alanı ümmet coğrafyalarıyla da sınırlı değildi. Bu projeler, bütün dünya insanlığına sunulan barış ve saadete ilişkin projelerdi. Merhum Erbakan Hocamız, "Savaş değil, barış. Çatışma değil, diyalog" derken bütün yeryüzü insanlığı için yeni bir "Dünya Düzeni"ni ve yeni bir "Birleşmiş Milletler"i tesis etmeyi hedefliyordu. D-160 derken kastettiği buydu. Erbakan Hocamız, "Biz sadece ülkemizin değil, biz sade İslâm ümmetinin değil bütün dünya milletlerinin refah ve saadetini istiyoruz" diyordu. 28 Şubat ile bu adımlara engel oldular.
Merhum Erbakan Hocamızın D-60'tan maksadı, iki milyara varan nüfus potansiyeliyle ulus devletlere bölünmüş olan İslâm ümmetini "müesses bir devlet düzeni" altında birleştirmekti. 28 Şubat ile bu hedefe engel oldular. Bu birliğin tesis edildiğini düşünelim. İslâm ümmetinin belki de yüz yıllara dayanan geri kalmışlık, edilgen zelil hâli ve makus talihi değişmiş olacaktı. Doğu ve Batı bloku karşısında oyun kurucu ve dünyada inisiyatif kullanacak yegane yaptırım gücüne sahip tek "belirleyici ve yönlendirici etkin kuvvet" İslâm olacaktı. Yani İslâm hak ve adalet adına dünyaya nizâmat verecekti. (NATO'ya umut bağlayan Ukrayna'nın başına geleni gördünüz! Bunda İslâm ümmetinin de vebâli var.) Her türlü zulüm, ülkelerin işgali, hegemonya, tahakküm, emek ve alın teri sömürüsü, gelir dağılımındaki adaletsizlikler son bulacak ve adalet temeline dayalı, hukukun üstünlüğünü esas alan bir müesses nizam kurulacaktı. Buna engel oldular.
Merhum Erbakan Hocamız, imâna taallûk eden hedef ve projelerini kısa, orta ve uzun vadeli olarak hayata tatbik etmek istiyordu. İşe D-8'den başlamıştı. D-8, 57 ulus devlet içerisinde kalkınmakta olan 8 ülke Türkiye, İran, Endonezya, Malezya, Bangladeş, Pakistan, Mısır ve Nijerya'dan müteşekkildi. Bunların siyasî bir mekanizma olarak bir araya gelmesi domino etkisini beraberinde getirecekti. Bu ülkelerin tarımdan sanayiye, üretimden ticarete kadar her birinin ayrı potansiyelleri vardı. Erbakan Hocamız bu potansiyeli güce dönüştürmek istiyordu. Ayrıca üretim mekanizmalarını hayata geçirmekle birlikte ekonomide güçlü olabilmek için başta dolar olmak üzere yabancı paranın tasallutundan kurtulmanın gerekliliğine inanarak İslâm ortak para birimi oluşturmak istiyordu. Bu proje Erbakan Hocamızın olmazsa olmaz hedeflerinden biriydi. Zira vahşi kapitalizm dolar ve sterlin üzerinden dünyayı sömürüyordu. (Sonradan euroyu da devreye soktular.) Biz İslâm ümmeti ve dünya halkları bu kıskacın altında eziliyoruz. Bugün yaşadığımız ekonomik kriz ile geldiğimiz destinasyonu görmek durumundayız. 28 Şubat Darbesi'ni yapanlar, Erbakan Hocamızın ekonomik kalkınmamıza ilişkin projelerine engel olmakla halkımıza zulmetmiş oldular. Halkımıza bu ihanet ve bu zulmü reva görenleri tarih affetmeyecektir.
28 Şubat Darbesi yapılmasa ABD gibi dünyayı sömürmekte olan emperyalist güçlerin sömürüleri son bulacak ve Siyonist çetenin Arz-ı Mevud emelleri ve yayılmacı politikaları akamete uğrayacaktı ve süreç içerisinde bütün Filistin toprakları işgalden kurtulmuş olacaktı. Bu nedenle içimizdeki piyonlara emredip 28 Şubat'ı yaptırdılar.
Fransız Siyasetçi Müslüman Roger Garaudy Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma Hocamız'a bizzat şunu söylüyor: "28 Şubat'ı D-8'e engel olmak için yaptılar. ABD ve diğer emperyalist devletlerin tek korkusu Müslümanların İslâm Birliği'ni tesis etmesidir."
"İslâm Birliği" tesis edilirse ne olur? Bakınız "İslâm "Birliği" tesis edilirse ne olacağını düşmanlarımız, yani dünyayı sömüren emperyalist devletler çok iyi biliyor. Her şeyden önce İslâm coğrafyalarındaki sömürgecilerin sömürü vantuzları kesilecek ve talanlarına son verilecekti. Biz kendi kaynaklarımızı kalkınmamız ve halkımız için kullandığımızda bizim refah düzeyimiz yükselecekti. Onlara hiçbir şekilde muhtaç olmayacaktık. Zira Merhum Erbakan Hocamızın bu kapsamdaki en önemli projelerinden biri de yüksek teknoloji ile kurulacak ağır sanayi idi. Erbakan Hocamızın temellerini attığı ASELSAN'ın bugün geldiği noktaya bakmak yeterlidir. Tek başına bu kadar mesafe kat edilmişse bunun diğer Müslüman ülkelerle dayanışmaya girilerek yapıldığını ve hayata geçirilen ortak projeleri düşünün! Yine aynı şekilde D-8 üyesi olan İran'ın bütün ambargolara rağmen geliştirdiği balistik füze sistemlerine ve savunma sanayiine bakın! Sadece bu iki ülkenin bile güç birliğine gittiğini düşünelim! Neler olmaz. Tek kelime ile "İslâm Birliği"nin tesisi dosta güven, düşmana korkudur. Onun için ABD, Siyonist çete ve diğer emperyalist devletler gücümüzü birleştirmemizi istemiyorlar. Korkuyorlar. Şu bir gerçek ki, "İslâm Birliği" tesis edildiğinde dünyanın çehresi çok farklı bir şekilde (dünya insanlığının hayrına) değişmiş olacak. "İslâm Birliği" ile yeni bir medeniyete kapı açılmış olacak. Bu zamana kadar uluslararası siyasete yön verenler İslâm medeniyetinin etkin gücü ile tanışmış olacak. Bu güçle haksızlıklara, işgal ve zulümlere gark olmuş dünya hak ve adalet temeline dayalı olarak yeniden dizayn edilecek. Kısaca ifade edecek olursak; ekonomik gelişmenin, halkların refah seviyesinin yükselmesinin, bayındırlık hizmetlerinin, güven ve huzur içerisinde yaşanabilir bir dünyanın teminatı "İslâm Birliği"dir. Yine aynı şekilde yoksulluk ve geri kalmışlığın sonlandırılması ve istikrarlı bir ekonomiye ulaşılması "İslâm Birliği"nin tesisine bağlıdır.
Bu "İslâm Birliği" projesi içerisinde en önemli unsur "savunma gücü" olacaktır. Erbakan Hocamız, bu yapının iyi anlaşılması için, "İslâm NATO'su" diyordu. Böyle bir gücün tesis edildiğini düşünelim. Mütecaviz emperyalist güçlerin sömürü ve işgalleri devam eder mi sanırsınız? Bu mümkün değil. Zira bu öyle bir güç olacak ki, dünyaya nizâmat verecek.
İşte 28 Şubat Post-modern Darbesi ile bu gücün oluşmasına engel oldular. O hainlerin engellemeleriyle dünyanın birçok beldesinde zulme uğrayan mazlumların feryadı bugün de arşa yükselmektedir. Sayın okuyucumuz, bu hainlerin nelere engel olduğunu görüyor musunuz?
İki milyara varan nüfus potansiyeli ile " İslam Birliği" tesis edilseydi ve bu birliğin bünyesinde "İslâm Savunma Gücü" kurulsaydı Doğu Türkistan'da, Keşmir'de, Arakan'da ve daha nice yerlerde kan ve gözyaşı akmaya devam eder miydi? Merhum Erbakan Hocamız'ın projelerine engel olmakla kan içici emperyalistlere "yardım ve yataklık yapmak" dolayısıyla onların zulümlerine ortak olmak aynı değil midir?
Bakınız REFAHYOL Hükümeti döneminde Siyonistler korkudan Gazze'ye bir kurşun dahi atamadılar. Bu durum bile bize bir şey anlatmıyor mu?
28 Şubat Darbesi'ni yapmakla Erbakan Hocamızın projelerine engel oldular ve böylece katillerin önünü açtılar, katillere imkân sundular. "Kâfirler için yaşasın cehennem" diyoruz ancak biz Müslümanlar böylesi olumsuzlukların arkasına bir mazeret olarak sığınamayacağımızı da bilmek zorundayız. Bakınız Merhum Erbakan Hocamız ne buyuruyor: "Hangi cemaatten, hangi tarikattan, hangi mezhepten olursan ol eğer İslâm Birliği için mücadele etmiyorsan beş para etmezsin." Şu hâlde mücadele ve direniş bizim için ilâhî bir vecibedir. Ancak şunu da belirmiş olalım ki, bu iş sadece bireylere ve sivil toplum kuruluşlarımıza değil siyasîlerimize de tevdi edilmiş durumdadır. (Al-i İmrân: 110)
Şu hâlde başımızdaki siyasîlerimizden "İslâm Birliği" için çaba sarfetmelerini istememiz ve buna ilişkin baskı grupları oluşturmamız imânımıza taallûk eden bir zorunluluktur. Çünkü ümmetin refahı ve insanlık âleminin huzuru "İslâm Birliği"nin tesisine bağlıdır. Vesselâm... (islamianaliz)