Muzır Neşriyat ve Muzır Halk
Sayın okuyucumuz, başlığımızdan kastımız, dünyanın başına bela olan Siyonist çete ve kutsal kitapları muharref Tevrat olmaktadır. Tevrat dört kutsal kitaptan biridir. Ancak Zebur ve İncil gibi o da tahrif edilmiş.. Vereceğimiz ayet örneklerinden yola çıkarak siz de hakkı teslim edersiniz ki, bu kitap Allah kelamı olmaktan çıkmış ve müntesiplerini kendileri dışındaki halklara karşı kin ve düşmanlığa tahrik etmektedir. Özellikle Filistin'de yaşayan (Hıristiyan olsun, Müslüman olsun) kendileri dışındaki bütün insanları "itlaf edilmeleri gereken 'insan harici' (Goim) varlıklar" olarak görmektedirler. (Bu satırların yazıldığı dakikalarda Şirin Ebu Akle isimli Hıristiyan bir gazeteciyi öldürdüler.)
Kutsal kitaplarının kendilerini yönlendirip manipüle ettiği inançlarından dolayı "Nekbe" gününden bu yana o topraklarda jenosid uyguluyorlar.
Siyonist çete, Filistin topraklarına çöreklendiğinden beri bu soykırım emellerinden hiç vazgeçmedi. Her Allah’ın günü sistematik bir şekilde işgal ve soykırımlarına devam etmektedirler. Üstelik bunu çocuk, yaşlı ve kadın ayırımı yapmadan topyekün bir katliam olarak icra ediyorlar. Her ne kadar Tevrat'ta 10 emrin 6'ncısında "Öldürmeyeceksin" dense de bu kuralın sadece kendi soydaşları için geçerli olduğuna inanıyorlar. Az önce ifade ettiğimiz gibi, "Goim" olarak nitelendirdikleri kendi dışındaki insanları insan olarak görmüyorlar ve "İtlaf edilmeliler" diyorlar.
Bakınız, Siyonistlerin kutsal kitabı muharref Tevrat nasıl bir soykırım emrediyor:
“Ve İsrail onun mirasının sıptıdır; ismi orduların rabbidir. Sen benim topuzum ve cenk silahımsın; ve seninle milletleri kıracağım ve seninle ülkeleri helak edeceğim. Ve seninle atı ve binicisini kıracağım. Ve seninle cenk arabasını ve binicisini kıracağım; ve seninle erkeği ve kadını kıracağım; ve seninle kocamış adamı ve genci kıracağım; ve seninle genç adamı ve ere varmamış kızı kıracağım; ve seninle çobanı ve sürüsünü kıracağım; ve seninle çiftçiyi ve çiftini kıracağım; ve seninle valiyi ve kaymakamı kıracağım." (Yeremya, bab 51, ayet; 19-23, s, 777)
Muharref Tevrat, Filistinlilerin topyekûn öldürülmelerini emrediyor: "Ey Kenan, Filistinliler diyarı, Rabbin sözü size karşıdır; seni yok edeceğim, öyle ki artık sende oturan kimse olmayacak."
(Tsefenya, bab 2, ayet; 5, s, 887). Jenosid/soykırım bu değil de nedir?
Yine aynı minvâl üzere verilen şu insanlık dışı emre bakar mısınız? Emzikli çocuklara varasıya dek katledilmeleri emrediliyor:
“Hem yiğidi, hem kızı, emzikteki çocukla, ak saçlı adamı, dışarıdan kılıç ve içeriden dehşet telef edecek. Hasımlarından öç alacağım; ve benden nefret edenlere ödeyeceğim." (Tesniye, bab; 32, ayet; 25, s, 211)
Yine bir başka ayetlerinde ise bebek/çocuk ayırımı yapmadan bütün insanların öldürülmesi ve ayrıca büyükbaş, küçükbaş hayvan ne varsa topyekûn itlaf edilmeleri emrediliyor:
"Onların her şeylerini tamamen yok et, va onları esirgeme, erkekten kadına, çocuktan emzikte olana, öküzden koyuna, deveden eşeğe kadar hepsini öldür." (I. Samuel, bab 15, ayet; 3, s, 286)
Soykırım esnasında acıma olmasın isteniyor, yani acımasızlık ve gaddarlık emrediliyor:
“İhtiyarı genci ve ere varmamış kızı ve çocuklarla kadınları helak için vurun, gözünüz esirgemesin, ve acımayın."
(Hezekiel, bab 9, ayet; 5-6, s, 794)
Bu canilerin Arz-ı Mevud adına hedefleri sadece Filistin toprakları değil, işin içinde Suriye de var ve orada katliam yapmak onlara göre Allah'ın emri:
“Suriyelileri bitirinceye kadar Afekte vuracaksın." (II. Krallar, bab 13, ayet; 17, s, 383) Bu emri Golan Tepeleri'ni işgal ederek yaptılar, ancak bunu yeterli görmüyorlar. Hedefleri, (kendilerine göre) "Arz-ı Mevud" kapsamında Suriye dahil bütün Mezopotamya topraklarıydı. Günümüzde bunu maşa/taşeron olarak kullandıkları IŞİD ve benzeri terör örgütleriyle yapmaya koyuldular. Allah'tan İran ve Hizbullah Suriye'ye girdiler de hevesleri kursaklarında kaldı.
Onlara göre "Arz-ı Mevud" sınırları kapsamında, yani bütün Mezopotamya toprakları içerisinde yabancı unsurlar topyekûn öldürülmeli:
"Sizi kılıcın kısmeti edeceğim ve hepiniz (topyekûn) boğazlanmak için eğileceksiniz." (İşaya, bab 65, ayet; 12, s, 722)
Sadece katletmeye kurgulanmış/koşullanmış zihniyete emredilen bu: "Öldürmeye hazır ol; sen orada öldürmek için varsın. Onları kasaplık koyunlar gibi ayır, ve öldürme günü için onları hazırla."
(Yeremya, bab; 12, ayet 3, s, 736).
Sadece kendilerine destek çıkan Batılı ülkeleri değil, ayrıca "Yüzyılın Anlaşması" ve "Abraham Sözleşmesi" kapsamında kendilerine zillet içerisinde boyun eğen, kendilerine yandaşlık yapan Müslüman ülkeleri de işledikleri cinayetlere karşı ilgisiz ve duyarsız kılmak istiyorlar ki, yapacakları katliamlara halklar da seyirci kalsınlar. Hatta işleyecekleri cinayetleri haklı kılmak için, "Kendilerini savunma hakları var" densin ve bu canilikler için üzülmesinler, "Onlar hak etti" desinler. Onların algı operasyonları böyle sonuç veriyor ve her Allah'ın günü işledikleri cinayetler karşısında dünyanın gıkı çıkmıyor. Hatırlayalım, bir zamanlar Siyonist çete Lübnan'ı bombalarken Türkiye'de Siyonistlerin tasmalı köpeği bir gazete, "İsrail'den Müthiş Operasyon", "İsrail Terörü İninde Vurdu" diyerek manşetler atmıştı. Spor yorumcusu Erman Toroğlu ise, "Vurduğun zaman İsrail gibi vuracaksın. Ben İsrail’e bayılıyorum, 1 kişiye 100 kişi alıyor" sözleriyle Siyonist çeteye meth'ü senalarda bulunmuştu. Katliamları öven bir zihniyet.. Ne yazık ki, az da olsa bizim toplumumuzun bir kesimi dinî değerlerden uzaklaştırılarak bu hâle getirildi. "Bize ne Filistin'den, onlar Osmanlı'yı sırtından hançerledi, onlar bunu hak etti" diyenler var. Oysa İngiliz Lawrence ile işbirliği yapıp Osmanlı'yı sırtından hançerleyen Suud aşiretinden başkası değildi. mazlum Filistin halkına haksız yere iftira atılıyor. Ve böylece, vahşeti/katliamı/jenosidi haklı görenler oluyor. Kayıtsızlığın geldiği nokta şu: “Acıklı ölümlerle ölecekler, onlar için dövünen olmayacak." (Yeremya, bab 16, ayet 4, s 739). Evet, bir kesim sözde Müslüman mazlum Filistin halkı için üzüntü bile duymuyor.
Bir başka ayetlerinde vahşet uygulamaları emrediliyor: “Ele geçen her adamın gövdesi delik deşik edilecek ve tutulan her adam kılıçla düşecek. Yavruları da gözleri önünde yere çalınacak, evleri çapul edilecek ve karıları kirletilecek." (İşaya, bab 13, ayet 15, s 683).
Hamile kadınların karınlarının deşilmesi, gençlerin ve çocukların acımasızca öldürülmeleri emrediliyor:
“Ve yayları gençleri yere çalacak ve rahmin semeresine acımayacaklar, gözleri çocukları esirgemeyecek."
(İşaya, bab 13, ayet 15, 16, 18, s, 683).
Anti parantez hemen şunu da açıklamış olalım ki, Tevrat'ta geçen bu hükümler asla Allah Teâlâ'nın emri değil ve olamaz zaten. Tevrat tahrif edilmiş bir kitaptır. Verdiğimiz örneklerden de anlaşıldığı üzere müntesiplerini canavarca öldürmelere kurgulayıp yönlendiren "muzır" bir kitap. Müntesiplerini kin ve düşmanlığa tahrik edip canavarca eylemlere sevk ediyorsa bu kitap bütün dünyada "zararlı/muzır neşriyat" olarak ilân edilmeli ve yasaklanmalıdır. İnsan temel hak ve özgürlüklerinden biri de düşünce ve inanç özgürlüğüdür. Ancak bir kitap kutsallık adı altında jenoside varasıya dek öldürmeyi/canavarlığı teşvik ediyorsa o kitabı yasaklamak bir insanlık görevidir. Bu kitap hahrifata uğratıldığı için zaten kudsiyetini yitirmiş ve içerik olarak müntesiplerini kan dökmeye kurguladığı için muzır/zararlı hâle getirilmiştir.
Bu kitabı tahrif eden Yahudilerin önde gelen din adamlarının, hükmettikleri dindaşlarını düşman addetikleri halklara karşı kin ve düşmanlığa tahrik edip savaşa yöneltmek için Tevrat'a ekleme yaptıkları kendi hezeyanlarıdır. Siyonist olmayan bazı Yahudilerin önde gelenleri bu canavarca yönlendirmelerin farkında oldukları için, "Tevrat'ın her zaman ve her yerde okunması sakıncalıdır" ifadesini kullanmaktadırlar.
Bu yüzden şunu da kaydetmiş olalım ki, muharref Tevrat'tan aktardıklarımızla Siyonist olmayan Yahudileri töhmet altında bırakmamalıyız. (Yahudilerin bir kısmı ellerinde farklı varyantlarda nüsha ve papirüs Tevrat'ların tahrif edildiğine inanmaktadır.)
Biz Müslümanlar olarak hiçbir gayri müslime garazımız olmadığı gibi Siyonist ve işgalci olmayan Yahudilere de düşmanlığımız söz konusu değildir. Biz Müslümanlar asla "Anti-Semitizm" " taraftarı değiliz. Yüce Rabbimiz bizim kırmızı çizgimizi belirliyor ve buyuruyor ki: "Dininiz hususunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmaya teşebbüs etmeyen gayri müslimlerle iyi ilişkiler geliştirmenizi Rabbiniz men etmemektedir." (Mümtehine: 8)
Bu ayet bize Siyonist işgalci çete ile savaşmamızı farz kılmaktadır.
Kutsal Filistin'e böyle bakmak durumundayız. Kutsal topraklarımız işgal altında ve "muzır" işgalcileri oradan çıkarmak durumundayız.
Şunu da bilmiş olalım ki, Filistin işgaline İslâmî zaviyeden bakıldığında Birleşmiş Milletler'in önerdiği şekilde iki taraflı veya iki devletli çözüm ve barış mümkün değildir. Zira başta da belirttiğimiz gibi denizden nehire bütün Filistin toprakları Müslümanlar için kutsaldır ve “Namus-u Ekber” konumundadır.
Bakınız büyük İslâm alimi merhum Alleme Hüseyin Fadlullah diyor ki: “Bu topraklarda yaşayan Yahudiler din değiştirip Müslüman olsalar dahi biz onları buradan çıkarmalıyız. Zira onlar gasıp ve işgalcidirler. Bir Müslümanın diğer Müslüman kardeşinin toprağına ve malına el koymaya hakkı yoktur.” Müslümanlar nezdinde Filistin davası bu kadar net ve açıktır.
Şunu da hemen belirtmiş olalım ki: Bazı siyasilerin manipülatif hezeyanlarla dile getirdiği gibi, sadece doğu veya batı Kudüs değil tüm Filistin toprakları İslâm ümmetinin her bireyi için “Namus-u Ekber” konumundadır. Biz Müslümanlar için “kırmızı çizgimiz” 67 sınırları değil “İsrailsiz bir dünya”dır. Uzun yıllar boyunca Müslümanların kalbinden Kudüs aşkını, Kudüs sevdasını söküp atmaya çalıştılar. Önce içimizdeki Kudüs’ü işgale koyulmuşlardı. Ardından nice siyasîlerimiz Filistin topraklarının karış karış işgal edilmesine göz yumdular. Her katliamın ardından yapılan pasif kınamalar şirret İsrail’i daha da cesaretlendirip saldırgan hâle getirdi. Siyonistler, Müslüman ülkelerin başındaki siyasîlerin suskunluğunu fırsat bilip sahipsiz Filistin halkını sistematik olarak soykırıma tabi tuttular. Kan içici Siyonistler her Allah’ın günü katliam yaparken başta Suud olmak üzere Arap ülkelerinin gıkı çıkmadı. Yine aynı şekilde her katliam sonrası bir araya gelen İslâm İşbirliği Teşkilatı hiç bir yaptırımı olmayan beyanat ve demeçlerle yetindi. Ümmet olarak zillet içerisindeyiz. Rabbim bizleri bu aşağılanmışlık hâlden kurtarsın. Daha dün diyeceğimiz Ramazan arefesinde 60 tane Müslümanı katlettiler ve yüzlercesini yaraladılar, yine bir hemşire bacımızı ve yaşlı bir kadını acımasızca öldürdüler. En son El-Cezire muhabiri Şirin Ebu Akle'yi öldürdüler.
Siyonist İsrail’e ve onun hamisi olan büyük şeytan ABD’ye lânet olsun. Bizim siyasilerimizi de Rabbim ıslah etsin ve onlara basiret versin... “Kudüs Günü İslâm’ın vahdet ve diriliş günüdür ve her günümüz “Kudüs Günü"dür.
Hiç kuşkusuz, bütün Filistin toprakları özgürlüğüne kavuşuncaya kadar direniş/ mukavemet devam edecek.
Rabbimiz buyuruyor ki: "Kesinlikle galip helecek olan bizim ordumuzdur." (Saffat: 173)