Kerbelaya Giden Yollar Nasıl Döşendi
Yezit sadece eli kanlı bir katil değil.
Yezit sadece içkici sarhoş bir serkeşte değil.
Peygamberin minberine musallat olmuş maymunlardan bir maymunda.
Yezit aynı zamanda bir kurbandır.
Bu LANETLİ sistemin taşlarını döşeyen kirli elleri gizlemek için, atalarının ve yandaşlarının cürümlerini örtbas etmek için kullanılan serseri bir kurban.
Hüseyn'in nübüvvetin köklerinden yükselen bir ağacın dallarında parıldayan bir cennet meyvesi olması gibi, Yezit'de şeytana tapıcılarla özdeşleşmiş habis bir ağacın köklerinden yükselen bir cehennem meyvesi idi.
Ne kerbela, bir günde gerçekleşen bir olaydı, ne de Hüseyin o gün ortaya çıkan bir kahramandı.
Kerbelaya giden yol 10 yıllar önce Ceddi aleyhiselamın irtihali ile kabaran kavmiyyet hislerinin taşları ile döşendi.
Kerbelaya giden yol kainatın en şereflisinin biricik kızı, kainatın en şereflilerinin biricik anneleri Fatıma tül Zehra üzüntülere gark ettirildiği gün döşendi.
Kerbelaya giden yol Kabe'nin Rabbinin fil sahiplerini yok ettiği gibi, Hüseyn'in babasının kahramanlık cezbeleri ile peygamberin etrafında döne döne savaşırken put sahiplerini teker teker toprakla buluşturduğu gün döşendi.
Kerbelaya giden yol Mekke - Medine
sokaklarında nesilden nesile aktarılan kavmiyetçi kin ve nifak duyguları ile döşendi.
Kerbela bütün bir tarihin tefsiridir.
Kerbelayı ne Bedirden ne Uhuddan ve ne de Tevhid ve şirk, hak ile batıl kavgalarından ayrı düşünemezsiniz.
Kerbelanın doğumu taa Bedirlere, Hiralara kadar uzanır. Çünkü Kerbela ilahi bir misyonun sahibi Fatımanın babasının, Hüseynin dedesinin onurlu bir varisiydi.
Hz. Hüseyn'in 54 yıllık mücadele dolu ömrü boyunca hayatından sadece küçük bir abdest kesitinin ezberlettirildiği toplumların ne Kerbelayı ne de Hüseyni anlamlarını beklemek oldukça zor.
Hüseyni anlamak için nübüvveti bilmek, veraseti okumak, cesareti tadmak, halkın ezilmişliğini anlamak lazım.
Hüseyin bir kabustur Yezit için.
Peygamberin öğretilerinden fersah fersah uzaklaşmış, devlet ve saltanat imkanları ile yapılandırılmış saray kulu mollaların dinden uzak vaaz ve anlatımları ile dizayn edilen bir şehvet imparatorluğu için tek başına bile olsa Hüseyn bir korkudur Yezid için.
Peygamberinin, dedesinin ve bir avuç azınlık salihin gün yüzü görmeden, işkenler altında yaktıkları Tevhid ateşinin, İslam nurunun, kutsal mirasın talan edilmesi, israf ve şatafat, zevk ve melun bir şecereye teslim edilmeleri Hüseynin kabul edebileceği bir şey olamazdı ve olmadı. Hüseyin o yüzden bir kabustu Yezid için.
Tıpkı Hüsey'nin ceddinin, yezidin ceddi için bir kabus oluşu gibi. Tıpkı nübüvvet makamı ile kavmiyet oligarşisinin yok edildiği gibi. Tıpkı fil sahiplerinin ufacık taşlar ile yanık ekinlere dönüştürldüğü gibi.
Nasıl olduda peygamberin hatıraları daha tüm canlılığını korurken, ümmetinin kendisine ne kadar düşkün olduğu övgüyle anlatılan, adı anıldığında ümmetinin kendini iki büklüm ederek salavatlar getirdiği şanlı bir insanın tüm evlatları anlamsız ve korkakça bir sessizlik içinde dönemin İslam ordusu tarafından tarihte eşine az rastlanılır bir vahşet ile katledildiler.
Nasıl oldu hiç düşündünüzmü?
Düşünmeye, kafa yormaya değecek bir soru değilmi sizce?
Beynine, kalbine ruhuna güvenen herkesin, insanın ruh dünyasını darmadağın eden, kalbini ateşlere salan, beyin damarlarını çatlatan bu emansız soruları sorması gerekmezmi? (İdris Yamaç - Hürseda Haber)