ABD Kobani'de Zayıflatılmış Uranyum Kullanıyor
Rojava’da ve özellikle Kobani’de IŞİD’e ait hedefleri bombalayan ABD uçaklarının kullandığı mühimmatta zayıflatılmış uranyum bulunuyor. Bu bomba ve füzelerin patlama anında çıkardıkları alev radyoaktif bir etki yapıyor ve kullanıldıkları bölgede yüzyıllar boyu giderilemeyen izler bırakıyor.
IŞİD’in Irak ordusundan ele geçirdiği ABD yapımı Abrams M1 tanklarının ve diğer zırhlı araçların zırh bölümünde de zayıflatılmış uranyum bulunduğu biliniyor. Yetkililer bu tür araçları imha etmek için yine zayıflatılmış uranyum başlıklı delici mühimmat kullanılmasının zorunlu olduğunu kaydediyorlar.
Radyoaktivitenin bölgede kuşaklar boyu görülecek etkisi kısırlık, kanser, lösemi ve özellikle doğacak olan çocuklarda anormallik, fiziksel ve beyinsel sakatlıklar olarak saptanıyor.
Zayıflatılmış uranyum nükleer santrallarda ve nükleer silah imalinde kullanılan zenginleştirilmiş uranyumun atığıdır. Batı ülkelerinde milyonlarca ton özenle yalıtılıp depolanmış ve yok edilemeyen uranyum atığı bulunuyor. Bu madde yüzde 0,2 oranında uranyum 235 ile 99,75 oranında uranyum 238 içeriyor ve metal formundadır. Zayıflatılmış uranyumdan nükleer bomba yapılamayacak olması onun radyoaktif olmadığı anlamına gelmiyor. Zayıflatılmış uranyum hedefe ulaştığında yangın çıkarıcı ve çok yüksek ısı yayan özelliklere sahiptir. Bu nedenle askeri mühimmatın uç kısımları bu metalle kaplanmaktadır ve bunlar ‘bunker buster’ yani sığınak ve zırh delicidir. Radyoaktivite işte bu esnada çevreye yayılmakta, üstelik uranyumlu mühimmat örneğin IŞİD’in elindeki araçlarda bulunan uranyumlu zırhla çarpıştığında defalarca artmaktadır.
Mühimmatın uranyum içeren niteliği çıkardığı alev nedeniyle gözle de saptanabilir. Uranyumun çözünürlüğü olmayan mikro parçacıkları rüzgarla yüzlerce kilometre öteye kadar dağılabilmektedir. Toprak, yeraltı su kaynakları, bitki örtüsü, hayvanlar ve tüm gıda zinciri etkilenmektedir.
ABD, Irak’ta 2003 müdahalesinden önce çevre zararının temizlenmesi masraflarını ödemeyeceğini peşinen beyan etmiştir. Halbuki uranyumun çevreye verdiği zarar hiçbir zaman geri döndürülemeyecek ölçüdedir. 1991’deki İlk müdahaleden sonra yapılan araştırmalarda bile Güney Irak’ta tüm hayvanların ve bitki örtüsünün üçte birinin radyoaktif olduğu saptanmıştır.
Zararlı etki beyinde, üreme organlarında, kaslarda, lenf bezlerinde, sinirlerde ve bağışıklık sisteminde görülmektedir. Belirtiler AİDS hastalığıyla benzerlik göstermekte ancak daha çok gelecek nesillerde anormallik ve organ eksiklikleri şeklinde olmaktadır. Zayıflatılmış uranyum parçacıkları genomlara yerleşerek nesiller boyu etkilerini sürdürmektedir, insanların genetiğini bozmaktadır.
Atom Enerjisi Komisyonu ABD müdahalesinden sonra Güney Irak’ta 500 bin kişinin kanser ve benzeri hastalıklardan öldüğünü saptamıştır. Uzmanlar Güney Irak’ın bazı bölgelerinde kanserin yüzde 700 oranında arttığını söylemektedir. Basra bölgesinde gözleri olmadan dünyaya gelen binlerce bebek bulunmaktadır, bugün bu bölgede çocuk sahibi olacak Iraklı anneler çocuklarının cinsiyetinden çok, normal olup olmayacağını bilmek istiyorlar. Örneğin 2010’da Felluce’de doğum evinde dünyaya gelen çocukların yüzde 15’i anormaldir. Bugün silahlardaki uranyum oranı daha da arttığından gelecek dönemde ABD’nin bombaladığı bölgelerde ve çocuklar arasında rekor düzeyde anormal bebek doğumları beklenmelidir.
Dolayısıyla sadece Kobani ve Rojava’da değil Kuzey Suriye’de, Şanlıurfa, Kilis ve Gaziantep’in bazı yörelerinde aynı felaketle karşılaşmak kaçınılmazdır.
Şimdi PKK, BDP, DBP yöneticisi hanımefendi ve beyefendilere soruyorum: Bölgeyi bombalayan ABD uçaklarını davet ederken bu gerçekleri bilmiyor muydunuz? Yoksa bölgedeki Kürt halkının kökünü mü kurutmak istiyorsunuz? Bölgede uranyumlu ABD bombalarıyla nesli tükenecek tüm halkların, sakat doğacak veya doğamayacak bebeklerin, yokolan tüm canlı varlıkların sorumluluğu üzerinizde olacak.
(Akşam Gazetesi)