Tadın Bakalım Şu Biriktirdiklerinizin Tadını!
Ergenekon davasında karar açıklandı…
Mahkeme “Ergenekon silahlı terör örgütü”nün varlığına hükmetti ve yargılanan sanıkların bir çoğu işledikleri suçlardan dolayı ağır hapis cezalarına çarptırıldı. Verilen karar farklı açılardan değerlendirilebilir. Ancak can alıcı birkaç nokta üzerinde durmak kâfi gelir.
Dikkat edilirse davanın başlangıcından beri kimi kesimlerce mahkemelerin siyasi davrandığı iddia ediliyor. Oysa eleştirdikleri ve siyasi davranmakla suçladıkları bu mahkemeler tarafından yıllardan beridir insanlara bazen onyıllarca, bazen de müebbet cezalar veriliyor. Her feryat edene “olur mu canım, mahkemeler adil ve bağımsız” ifadeleri ile adeta alay edercesine davranılıyordu. Ne oldu da canları yanınca mahkemeler “yanlı veya siyasi” oluverdi.
Daha 10 yıl etmedi, kimi insanlara verilen cezaların bazılarının gerekçesi şöyleydi; “camide takke takmış halde bir halka içinde oturur vaziyette Kuran okurken yakalandı.” Bunlara ceza verilince hoş ama “darbeye” teşebbüs edenlere ceza verilince “olur mu canım”. Olur olur, bal gibi olur. En büyük suç, devletin gücünü ve yetkisini kullanarak insan öldürmek ya da kimi kurumlara saldırılar düzenlemektir.
Onbinlerce insana bilgisayar çıktısı belgelerle ceza yağdırılınca sus pus olanlar, hatta teşvik edenler, şimdilerde ise “ıslak imzalı” belgeleri dahi teknoloji hileleri ile taklit edilebilir iddiasında bulunuyorlar. Hukuk demek ki yargılanan kişilere göre değişiyormuş…
Yıllarca bu halka tepeden baktılar. Bu ülkenin bütün nimetlerinden sınırsız bir şekilde faydalandılar, sadece kendi heva ve heveslerini düşündüler. O kokuşmuş düzenlerini sürdürmek için her türlü melaneti işlemekten geri durmadılar.
Öyle ki, canları meyve çekiyor diye eşleri gece yarısı onlarca askeri seferber edip konvoy eşliğinde gidip marketlerden meyve alıyordular. Daha da beteri köpeklerinin maması için onlarca asker eşliğinde mama almaya gidiyordular. Köpeklerinin bakımını, evlerinin temizliğini, tamiratını bu halkın çocuklarına yaptırıyordular. Kendileri de bu arada yüce komutan oluyordu, halk güdülmesi gereken sürü, halkın onlara emanet ettiği evlatları ise hizmetçi.
Hem ne diyordu eğitimci kisveli darbeseverin biri; “Halktan yüzde 95 de oy alsalar müsaade etmeyiz”. Sırtını dayadıkları karanlık güçler onları kurtaramayınca da umudu halka bağlıyorlar.
Ceza yedikten sonra ne de güzel söylüyorlar; “Eğer bir ülkede, toplum hâkimlerin bağımsızlığını sorguluyorsa, verilen hükümlerin hukuka uygun olduğuna ilişkin şüpheler taşıyorsa, o ülkede hukukun üstünlüğünün var olduğu ileri sürülemez. Bu durumda yargılananlar için son sözü millet söyleyecektir. Ve millet yanılmaz ve aldanmaz.”
Son sözü millet söyledi zaten; “Tadın bakalım şu biriktirdiklerinizin tadını!”
Şimdi feryad edin bakalım, “af istiyoruuuuuz” diye ağlayın bakalım. Belki 90 yıldır feryad eden insanların acısını biraz olsun anlarsınız. Belki anneleri, babaları, evlatları, eşleri daha iyi anlarsınız.
Perinçek Dostları ve Perinçek’i Kaynak Gösterenler Özeleştiri Vermeli
Doğu Perinçek hakkında ki suçlamalardan bazıları “… Danıştay ve Cumhuriyet saldırısını yönlendirmek, saldırının amacıyla ilgili bilgi kirliliği yaratmak “ şeklinde. Demek ki, Perinçek bilgi kirliliği oluşturmayı geçmişten beri bir alışkanlık haline getirmiş. Bir dönem bu şahısla can ciğer olanlara duyurulur. Zira bu konuda halka halen bir özeleştiri vermediler. O dönem ne konuştuklarına, neler yaptıklarına ve ne tür tahribatlara sebebiyet verdiklerine dair bir açıklamada da bulunmadılar.
Ne kadar acı, değil mi? Devletin en derin yapıları içinde yer alanların, JİTEM ve Özel Harekat’ın kurucuları ve tetikçileri ile birlikte hareket edenlerin, sırf İslami bir hayat sürdüren insanları halk nezdinde karalamak için “devletin adamlarıdır” iftirası ile onları karalamaya çalışması… Birilerinin de bu kişilerle Bekaa’da “gül” alışverişini sorgulaması gerekirken, bu ortaklığın mağdurlarını karalaması… İşte böyle garip bir ülkede yaşıyoruz.
Neymiş; “… saldırının amacıyla ilgili bilgi kirliliği yaratmak”. Ehh, bu kadar “bilgi kirliliği yaratmış” olanların sözkonusu İslam ve Müslümanlar olunca hele ki 90’lı yıllarda neler yapabileceğini varın siz düşünün. Bu kişinin kontrolündeki basının yaptığı yayınları delil diye sunan ve kendilerine İslamcı basın diyenlere de duyurulur.
Hizbullah’ı JİTEM ve Özel Harekat ile karalamaya çalışan, JİTEM (Veli Küçük, Arif Doğan) ve Özel Harekat (Hanefi Avcı) kurucu ve tetikçileri ile aynı karede yer alan “Aydınlık” kökenli gazeteci ve yöneticilerin ifadelerini kaale alanların ve onlarla birlikte hareket edenlerin geçmişinin sorgulaması gerekir.
1992 yılında yani çatışmaların en sıcak olduğu dönemde Gündem Gazetesinde Yazı İşleri Müdürü olarak görev yapan ve Perinçek gibi ulusalcılığa terfi eden ve yine Ergenekon’dan ceza alan Merdan Yanardağ’ı özellikle gözardı etmemek gerekir.
Tabii Yalçın Küçük’ü ideolog olarak gören, Ergenekon davasında tutuklandıktan sonra dahi görüşleri dikkate alınmalı diyen “serok”un da durumunun ve konumunun ayrıca irdelenmesi gerekir.
Perinçek, Küçük, Yanardağ ve “Aydınlık”ın diğer geri kalan kadrosunun tümünün birden ulusalcılığa dümen kırma ihtimali zayıf olduğuna göre önümüzde iki seçenek kalıyor.
Birincisi, ya bunlar o dönem PKK içine sızdırılmış olan kişilerdi. Bu gaflet demektir ki PKK yaşananların sorumluluğunu kabul etmeli. Nitekim o dönemde PKK şiddeti en doruk noktadaydı. Özellikle de Hizbullah ve diğer dindar kesimler başta olmak üzere PKK dışındaki tüm kesimler bundan nasibini alıyordu.
İkincisi, ya da PKK bu kişiler ile gönüllü bir işbirliği içindeydi. Ki bu da ihanet demektir ki, bunun sorumluluğu daha ağır.
(Hürseda Haber)