Bize Yeni Bir Selahaddin Lazım
2.5 yılı aşkın bir süredir Suriye’de dram devam ediyor. Ne kadar süreceği de belirsiz.
Daha ilk günlerde bir iki çatışma haberiyle “Esed düştü düşecek” diye haberler pompalanıyordu.
Sonra görüldü ki Esed öyle kolay lokma değilmiş. Zaten dikkat edilirse çatışmaların başında en yüksek perdeden hareket eden Türkiye özellikle uçağı düşürülünce işin vehametini anladı ve daha düşük tonlu söylemleri tercih etmeye başladı.
Türkiye’yi Mısır içişlerine karışmakla suçlayan Batılı ülkelere "İçişlerine karışma uyarısı yapanlar Suriye için neden yardım istedi?..." diye soran Erdoğan, aslında başlangıçta Suriye’de acele davrandığını ve Batı’nın kimi sözleri ile hareket ettiğini de belirtmiş oluyordu…
Savaşın ilk gününden beri, “Baas rejimi zalimdir" diyoruz. Hatta savaş başlamadan önce de bunu söylüyorduk, ancak 20-30 yıldır uyuyanlar, daha düne kadar dost olanlar, nedense bir anda Esed’in zalim olduğunu hatırladılar.
Ancak nedense anlamadılar, anlamak istemiyorlar. Zaten hep öyle olmuyor mu? Birilerinin peşinden gitmedin mi, onların sloganik söylemlerini dillendirmedin mi sen de düşman oluveriyorsun bir anda… Yada hele bir durun şöyle bir sağlıklı düşünelim ne oluyor, ne bitiyor dedin mi hemen yaftayı yiyorsun, “demek, sen de ondan yanasın”.
Evet, Esed gitmeli ama nasıl?
Bölgenin güçlü ülkeleri var. Türkiye, İran ve Mısır (en azından Mursi dönemindeki Mısır). Bununla beraber güçlü İslami hareketleri var; Hamas, Hizbullah. Bu ülkeler bir araya gelip bu sorunu çözebilirler.
2.5 yıldır o topraklarda kan ve gözyaşı var. Yüzbinlerce insan öldü, belki milyonlar sakat kaldı (öyle ya tespiti zor ve sakat kalmak sanki çok sıradan bir şeymiş gibi dile getirilmiyor maalesef). Yine milyonlar aç sefil perişan, yersiz, yurtsuz komşu ülkelere sığınmış… Ve tabii en yakınlarını kaybedenlerin yaşayacağı travma. Aslında geriye kalanların da ölenlerden bir farkı kalmıyor…
Bunun sorumlusu kim, bunun hesabını kim verecek? Sadece bu dünyayı düşünmeyin, bir de bunun uhrevi bir hesabı var. Hiç kimsenin kaçamayacağı, haklı çıkmak için yalanlarla bezenmiş sözlerin para etmediği gün…
Suriye’ye müdahale oldu, olacak... Buna sevinenler oluyor… Batı nereye huzur getirmiş ki Suriye’ye getirsin.
Afganistan’a müdahale etti, ne oldu?
Somali’ye müdahale etti ne oldu?
Irak’a girdi ne oldu? Saddam da gitti sonuç ortada… Ve daha onlarca ülke...
Suriye’de de durum farklı olmayacak.
Gerekçesi ve amacı ne olursa olsun Batı’nın İslam ülkelerine müdahalesi insanı üzüyor. Batı çıkarı olmayan hangi işe girişmiş ki? Bosna’yı hatırlayın? Ya daha iki gün etmeyen Mısır darbesini? Neredeydi o iyiliksever batı..?
Kurşun ve bomba ile öldürmek serbest, her türlü konvansiyonel silah kullanmak serbest ama kimyasal ile öldürmek kabul edilemez... Kimyasal ile siviller ölüyorsa, bombardımanda da siviller ölüyor, tank top güllelerinden de siviller ölüyor.
İşte batının insanlık anlayışı budur ve her yönüyle sakattır.
Batının niyeti aslında şudur; “Müslümanlar nasılsa birbirini vuruyor, bize ise rahat koltuklarımızda oturmak düşer. Irak, Afganistan tecrübesi dururken niye ateşe atalım kendimizi”… Eğer batı Suriye’ye saldırırsa da bu sorunu çözmek için değil savaşan kesimler arasında şu an var olan güç dengesizliğini tekrardan sağlamak için olacaktır ki bu savaş daha uzun sürsün, kendi arasında kamplaşan Müslümanlar daha çok birbirine düşman olsun.
Batıyı biliyoruz da bizim ahmaklara ne oluyor anlamak mümkün değil. Neredeyse yollara dökülecekler. Sanki Selahaddin’in ordusu geliyor.
Ne yazık ki, müslümanlar kendi göbeğini kesmekten aciz. Kendi iç meselelerini Haçlıya havale ediyor, ondan umut bekliyor, tıpkı Selahaddin öncesi dönem gibi. Ve bize de tekrardan yeni bir Selahaddin beklemek kalıyor şimdilik… Müslümanlar birbiri ile uğraşırken hatta onunla da uğraşırken, yönünü Haçlıya çevirmiş bir Selahaddin… O da uzak değildir inşaallah.
(Hürseda Haber)