Bencillik
İnsan nefsinde ki en düşük duygulardan biride bencilliktir. Bu huy mala düşkünlük, cimrilik ve kendini çok sevmekten kaynaklanan hırslarla şekillenmiş ahlaki bir zafiyettir. İslam’ın toplumsal dinamiklerinden olan cömertlik, paylaşmak, infak ve kanaat gibi temel ahlaki düsturlara aykırı olan bu özellik, Müslümanlar açısından son derece zararlı sonuçların doğmasına sebep olan kötü bir huydur.
Bu konuda ayeti kerimelerde paylaşmak ve kardeşini düşünmek övülürken aksi olan bencillik ve hırslar yerilmiştir. Ashabı kiramın bu konuda ki örnekliğini ayeti kerime şu şekilde ifade etmektedir: “Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır. “ (Haşr, 9)
Gerçekten Ensar’ın benliğini ikinci plana atarak muhacirlere karşı beslediği emsalsiz duygular hayrete şayandır. Onlar ki evlerini, mallarını paylaşarak Muhacirleri kendilerinden önde tuttular, öyle ki Peygamber (SAV)’in elde edilen ganimetler konusunda: “İsterseniz ganimetleri muhacirler arasında paylaştırayım, artık sizin onlara karşı sorumluluğunuz kalmasın. İsterseniz de sizleri de ortak edeyim, ancak muhacirlere olan destek ve yardımlarınız devam etsin” dediğinde Ensar: “Hayır, Ya Resulullah (SAV) hem ganimeti onlar arasında paylaştır, hem de biz onlarla mallarımızı evlerimizi paylaşmaya devam edeceğiz” demişlerdi.
Aynı şekilde şehit olmak üzere susuzluktan kavrulan sahabelerin sucuların uzattığı suyu aynı şekilde yanı başında susuzluktan kavrulan yaralı arkadaşına verilmesini istemesi ve sonuçta ikisinin de susuz bir şekilde şehit olmalarını İslam Tarihinden başka hangi tarih yazar. Çünkü onlar Nübüvvet pınarından kana kana içmiş ve gereken eğitimi almışlardı.
Hadisi şerifte “Sizden hiç biriniz kendi nefsi için istediğini din kardeşi içinde istemedikçe (tam) iman etmiş olamaz” (S. Müslim) buyurmuştur. Her Müslüman nefsinin kirli duygularından arınmak zorundadır. İmanın kemale ermesi, amel ile birlikte düşünsel olarak da Kur’an’a ve sünnete muvafık düşünmektedir. Zaten hadiste dikkat çekilen noktada düşünseldir. Böyle düşünen bir Müslüman paylaşmayı, kanaati, kıskanmamayı dahası karşısında ki Müslümana menfaatin iyiliğin dokunmasını en az kendisine dokunmasını istediği kadar isteyecektir.
Tüm bunlardan daha önemlisi meselenin kişisel zaviyeden çok toplumsal zaviyeyi ilgilendirdiği hususunu hatırdan uzak tutmamaktır. Bir Müslümanın bencil tutkuları bazen çevresindeki birçok Müslümanın duygularını kirletecek ve toplum içerisinde ihlası yok edecektir.
Bu açıdan her Müslüman muhakkak kötü hasletlerinin nelere mal olabileceğini düşünmeli hiçbir şekilde bu sorumluluğu boynuna almamalıdır. Çünkü o çetin hesap günü her amelimiz boynumuza asılı olarak Allah’ın huzuruna çıkacağız.
Bencil duygularımızla Müslümanlar arasında sebep olacağımız ifsadın telafisi de vebali de ağır olabilir. Bunun yerine kendimiz için istediğimiz kadar din kardeşlerimiz, komşularımız içinde isteyeceğiz. Dünyevi ve uhrevi her hayırda kardeşimizi kendimiz kadar düşünecek ve kendimize istediğimiz gibi ona da isteyeceğiz ki o zaman her Müslüman belki de kendisinden çok karşıdaki Müslümanı düşünecek ve İslam toplumunun kenetlenmiş bir yapı olduğunu gösterecektir.
Her durumda takvaya sarılmak ve takvalı davranmak kurtuluşun ve selametin en mükemmel kalesidir. Nefsin kirli duygularından sıyrılarak takvaya sarılmak en güzel çare ve kurtuluştur. Selam ve dua ile…
(SUSANINGULLERI.BIZ)