Erdoğan’ın Afrika sevdası Fransa’yı bunaltıyor mu?
Erdoğan Afrika pazarına oynarken Fransa’nın sömürgecilik sicilini yüzlerine vuruyor. Gelen tepkiler Fransa’nın Afrika’yı kaptırma endişesine bağlanıyor. Ancak Afrika açılımında ters giden şeyler var. Fehim Taştekin'in ilgili yorumu:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Afrika ülkelerine en çok ziyaret gerçekleştiren lider olarak övünüyor. 27 Ocak’ta Gambiya, Erdoğan’ın elini uzattığı 28’nci Afrika ülkesi olarak kayda geçti. Bu ziyaretlerin en dikkat çekeni 2011’de Somali’ye yapılanıydı. 20 yıl sonra Mogadişu’ya Afrika dışından gelen ilk liderdi. Kısa olan piste inişte uçağın kanadı zemine çarpmış, bu durum Erdoğan’ı “Herkesin unuttuğu Somali’ye risk alarak giden lider” yapmıştı.
En tartışmalı ziyaret ise 2017’de devrik lider Ömer El Beşir’in Sevakin Adası’nı Türkiye’ye tahsis ederek Erdoğan’ın Osmanlı hayallerini şenlendirdiği Sudan çıkarmasıydı. Türkiye’nin adadaki tarihi yerleri restore ettikten sonra askeri üs kuracağına dair beyanatlar Kızıldeniz’i paylaşan diğer ülkelerde “sömürgecinin dönüşü” diye öfke patlamasına yol açmıştı.
Türkiye’nin 1998’lerda başlayıp 2002’de iktidara gelen Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ile ileri bir boyut kazanan Afrika açılımı ticaret, yatırım ve insani yardım çerçevesinde ilerlerken kuşku çekmiyordu. Türkiye ilişkilere askeri boyutlar eklemeye başlayınca kaşlar çatıldı. Somali’de 2017’de eğitim amaçlı olarak açılan üs ile Sudan’da öngörülen üssün yarattığı tartışmalar bir kenara Türkiye’nin Libya’daki savaşa müdahil olması Afrika açılımında hikâyeyi değiştiren bir sapma olabilir.
Erdoğan, “Afrika Yılı” olarak ilan edilen 2005’ten bu yana Osmanlı’nın gurur veren bir miras bıraktığını, Türkiye’nin asla sömürgeci olmadığı ve ötekiler gibi “Kara Kıta”nın kaynaklarına göz dikmediğini savunurken Batı’nın sömürgeci tarihine, özellikle de Fransa’nın kötü siciline göndermeler yapıyor. Erdoğan, Suriye’den Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Demokratik Birlik Partisi (PYD) temsilcilerinin Élysée Sarayı’nda ağırlanması nedeniyle zaten Fransa’yı topa tutuyordu. İki ülke Libya’da da tamamen karşı karşıya geldi. Ankara Trablus’ta İslamcıların kontrolündeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni desteklerken Paris, Libya Ulusal Ordusu Komutanı Halife Hefter’e oynuyor. İki ülke arasındaki çatlak Berlin’deki Libya konferansında iyice büyüdü. Berlin’de Türkiye’nin Suriye’den Libya’ya cihatçı taşımasını gündemleştiren Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron daha sonra Ankara’yı verilen sözleri tutmayıp gemilerle paralı asker taşımakla suçladı. Macron “Bu Libya'nın egemenliğine saldırıdır. Bu, tüm Avrupalılar ve Sahel Bölgesi'nde yaşayanların güvenliklerine bir saldırıdır" dedi.
Erdoğan ise Paris’le kavgasını tarihi referanslarla büyütmekte kararlı olduğunu 26-28 Ocak’taki son Afrika turunda gösterdi. Erdoğan, Cezayir’de Cumhurbaşkanı Abdülmecid Tebbun’un 130 yılda 5 milyondan fazla Cezayirlinin Fransızlar tarafından katledildiğini söylediğini, kendisinin de “Bana bunun belgelerini gönderirseniz, çok memnun olacağız” dediğini aktardı. “Böyle bir rakamı tahmin etmiyordum” diyen Erdoğan, aslında 16 Nisan 2018’de Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı’nı eleştiren Fransa’ya çatarken “Cezayir’de 5 milyon insanı kâtletmediniz mi? Önce bunun hesabını verin” demişti.
Türk medyasındaki coşkulu yorumlara bakılacak olursa Fransa, Afrika’yı Türkiye’ye kaptırmanın paniğini yaşıyor. Fransa’nın Afrika’daki askeri varlığı ve “terörle mücadele” adı altında yürüttüğü operasyonlara tepkiler artıyor. Ticaret ve yatırım alanlarında gerileme yaşanıyor. Eski sömürge ülkelerini döviz rezervlerinden yüzde 50 ilâ yüzde 65 arasında bir miktarı Fransa Hazinesi’nde tutulmasını şart koşan CFA Frangı (Afrika’daki Fransız kolonileri frangı) sisteminden çıkıyor. Bunların üzerine bir de Türkiye’nin girişken Afrika açılımı eklenince Fransa öfke nöbetlerine giriyor.
Gerçekten de Türkiye’nin Afrika stratejisi Fransa’nın önünü kesecek bir boyutta mı?
Fransa’nın, bölgeye hızla giren Çin ve Hindistan ile bunların önünü almaya çalışan ABD ve Avrupa’dan öne çıkan İspanya, hatta eski sömürgeci Britanya karşısında zemin kaybettiği doğru. Çin’in Afrika pazarındaki payı 2000’den 2017’ye kadar yüzde 3’ten yüzde 18’e çıkarken, Fransa’nın pazar payı aynı dönemde yüzde 11’den yüzde 5.5’e kadar geriledi.
Ancak Türkiye’nin atılımları sayesinde “Afrika’da bir Fransız sonbaharı yaşanıyor” denilemez.
Fransa’nın 2018’de Afrika’ya ihracatı 28 milyar dolardı. Avrupa’da Fransa’yı 25.4 milyar dolarla Almanya, 21 milyar dolarla İspanya, 19.9 milyar dolarla İtalya izliyor. Fransa’nın Afrika’dan ithalatı ise 27.5 milyar dolar. Yani ticaret hacmi 55.5 milyar doları buluyor.
Erdoğan’ın rakamlarına göre Türkiye’nin Afrika ile ticaret hacmi son 17 yılda yüzde 381 artışla 26 milyar dolara ulaştı. Bunun 16 milyar doları ihracat.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun verilerine göre ise 2018’de ticaret hacmi 21.4 milyar dolardı. Bunun 14.4 milyar doları ihracat, 7 milyar doları ithalat. 2019’da ihracat 15.8 milyar dolar, ithalat ise 5.6 milyar dolar olarak gerçekleşti. Toplam ticaret hacmi 21.5 milyar dolar.
Erdoğan, 2015’te Gabon’da açıkladığı 50 milyar dolar ticaret hedefini 26-28 Ocak 2020’de Cezayir, Gambiya ve Senegal’i kapsayan son turunda da tekrarladı.
Yatırımda ise rakamlar gayet mütevazı. Erdoğan bu konuda “Türkiye’nin bu coğrafyadaki net yatırım stoku 2 milyar dolarlık bir büyüklüğü yakaladı. Bu yatırımların piyasa değeri ise 6 milyar doları aşıyor” dedi. Türkiye-Afrika İş Konseyleri Koordinatörü Tamer Taşkın’a göre ise 2003'te 100 milyon dolar seviyesinde olan doğrudan yatırımlar 2017 itibarıyla 6.2 milyar dolara yükseldi.
İlişkilerin derinliğini tayin eden de yatırımların büyüklüğü.
Fransa’nın doğrudan yatırımları 2014-2018 arasında 34 milyar dolardı. Yatırımda lider 72 milyar dolarla Çin. Çin’i 31 milyar dolarla ABD, 25 milyar dolarla Birleşik Arap Emirlikleri ve 17 milyar dolarla Britanya izliyor. 22 Ocak’ta İngiltere-Afrika Yatırım Zirvesi’ne ev sahipliği yapan Britanya, Avrupa Birliği’ne veda ederken Afrika’yı yakın plana aldı.
Erdoğan inşaat sektörünün yanı sıra savunma sanayini de güçlü bir ihracat kalemine dönüştürmeye çalışıyor. Afrika turunda Türkiye’nin ürettiği insansız hava aracı, savaş gemisi, helikopter, tank, zırhlı araç, füze, tüfek, obüs topu ve eğitim uçağı için pazar arayışını sürdürdü.
Ticaretin ötesinde Türkiye’nin Afrika’ya atılımında dikkat çeken birkaç unsur daha var: 2002’den bu yana Türkiye’nin Afrika'daki elçiliklerinin sayısı 12’den 42’ye çıktı. Afrika ülkelerinin Ankara’daki elçiliklerinin sayısı da 10’dan 36’ya yükseldi. Son beş yılda ülkeler arası 15 yeni iş konseyi kuruldu. Toplam sayı 45 oldu. Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) kıta genelinde 22 yerde ofis açtı. Türk Hava Yolları Afrika’da 38 ülkede 58 noktaya uçuyor. Türkiye’de burslu okuyan Afrikalı öğrenci sayısı 4 bin 500’ü buldu.
Bu şekilde yakalanan ivmeyi sorunlu hâle getiren bir siyaset tarzı giderek belirginleşiyor. İslamcı kanalların en kolay erişilebilir nüfuz kanalları olarak görülmesi bunların başında geliyor. Ankara’nın “soft power” stratejisinde ana kolonlar yıllardır İslamcı cemaatlerle bağlantılı kuruluşlar olageldi. Sudan’da Beşir rejimiyle kurulan paydaşlıkta İslamcı damarların rolü vardı. Beşir’in devrilmesiyle birlikte kurumsal temelleri zayıf ilişkiler ağı tökezledi.
İslamcı güçlerden yana ağırlığın konulmasıyla ters tepen bu strateji Libya’da tekrarlanıyor. Buna bir de Suriye’den cihatçı transferi eklenince işin rengi hayli değişiyor. Kuzey Afrika ve Sahel Bölgesi’nin yıllardır muzdarip olduğu İslamcı kalkışmanın yarattığı hassasiyetler bu kez Türkiye nedeniyle canlanıyor. Fransa’nın eline verilebilecek en büyük koz da bu.
Cibuti, Fildişi Sahili, Gabon ve Senegal'de kalıcı askeri üssü bulunan Fransa, “terörle mücadele” adı altında “Fransız Afrikası”nda müdahale kabiliyetini sürdürüyor. Ocak 2013’te Serval Operasyonu ile Mali’de başlayan askeri hareketlilik, Ağustos 2014'ten bu yana Barkhane Operasyonu ile Moritanya, Nijer, Burkina Faso ve Çad’ı içine alarak genişledi. Fransızlar şimdi Türkiye’nin cihatçıları besleyen politikasına dikkat çekiyor.
Afrika’nın sömürgecilik döneminden kalan çelişkilerinin kullanılması da ilk bakışta Türkiye’ye alan açmak için zekice bir taktik olarak görülebilir. Ancak Avrupa’nın sömürgeci geçmişinin öne çıkarılması, Türkiye’nin ayaklarına dolaşan bir tuzağa da dönüşebilir. Sonuçta Osmanlı mirasını herkes Erdoğan gibi pirüpak olarak anmıyor.
Erdoğan, 2011’de Fransa’daki Ermeni soykırımı tasarısını eleştirirken "Cezayir'de Fransızların yaptığı soykırımdı. (Nicolas) Sarkozy bu soykırımı bilmiyorsa, gitsin babası Pal Sarkozy’ye sorsun" demişti. Bunun üzerine, dönemin Cezayir Başbakanı Ahmed Uyahya, Türkiye’ye “Cezayir sömürgesinin ticaretini yapmaktan vazgeçin. Hiç kimsenin Cezayirlilerin kanından faydalanmaya hakkı yoktur” diye seslenmişti.
Erdoğan’ın son sözleri de tepki çekti. Cezayir Dışişleri Bakanlığı, “Cezayir, Erdoğan'ın Cezayir tarihiyle ilgili Tebbun’a atfettiği, konudan saptırılmış açıklama nedeniyle şaşkın. Bu tür sözler geçmişin miraslarıyla ilgili sorunların çözümünde Cezayir ve Fransa’nın sergilediği çabalara katkıda bulunmuyor” açıklamasını yaptı.
El Şark’ul Evsat gazetesi de 31 Ocak’ta Tebbun ve Erdoğan’a karşı düzenlenen gösteride bir eylemcinin “Cezayir, buradaki Osmanlı yağmasına dair Avrupa’nın özel arşivini talep edebilir. Bunlar Fransa’nın sömürgeci suçlarından daha hafif olmayan suçlardır” dediğini aktardı.
Osmanlı mirasının diriltilmesi yönündeki söylem de benzer bir reaksiyon yaratıyor. Ankara’nın ilişkilere askeri boyut katma çabası bu konudaki alerjiyi artırdı. (Al-Monitor)