Hizbullah lideri neden Amerika'yı hedef gösterdi? "Aksa Tufanı"nını etkisi nedir?
Hamas’ın Aksa Tufanı baskını ve İsrail’in misillemesiyle bir ayın sonunda gelinen yer, çatışmanın genişlemesi riski ve Hizbullah lideri Nasrallah’ın konuşmasını araştırmacı yazar Emir Aşnas değerlendirdi.
Emir Aşnas’a göre, İsrail ilk defa bu kadar büyük beka sorunu yaşayarak ‘çılgınlaştı’. Gazze’de sivillerin hedef alınmasının ABD’nin Arap müttefiklerini de zorda bıraktığını belirten Aşnas bölgede patlama riskine işaret etti. Aşnas’a göre Nasrallah’ın beklenen konuşmasının en önemli yanı Lübnan cephesinin tüm ihtimallere açık olduğunu belirtmesi.
Filistin İhvanı HAMAS’ın 7 Ekim’deki İsrail saldırısı ve İsrail yönetiminin Gazze Şeridi’ni hedef alan ağır misillemesi birinci ayını doldururken, dikkatler bölgesel savaş olasılığına çevrildi. İsrail Gazze’ye kara harekatına girişmişken, İsrail-Lübnan sınırının ateşi de sönmüş değil. Bu koşullarda dikkatler geçtiğimiz Cuma günü Lübnan’daki Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın konuşmasına çevrildi. Konuşma öncesi İsrail’e savaş açılacağı beklentisi medya ve sosyal medya kanalıyla yükseltilirken, Nasrallah, 7 Ekim’den bu yana zaten çatışma halinde olunduğunu belirttiği konuşmasında, seçenekler açısından ‘ucu açık’ bir görünüm çizdi.
Hamas’ın Aksa Tufanı baskını ve İsrail’in misillemesiyle bir ayın sonunda gelinen yer, çatışmanın genişlemesi riski ve Hizbullah lideri Nasrallah’ın konuşmasını araştırmacı yazar Emir Aşnas ile konuştuk.
- ‘İsrail ilk defa bu kadar büyük bir beka sorunu ile karşı karşıya kaldı’
Emir Aşnas’a göre, Hamas’ın 7 Ekim saldırısı İsrail için büyük bir darbe oldu. İsrail’in büyük saldırıyı hep kuzeyden beklerken güneyden darbe yediğini belirten Aşnas, olayların iki sonucunun İsrail’in ilk kez bu kadar kayıp vermesi ve unutulmuş Filistin sorununun tüm dünya tarafından hatırlanması oldu:
“Öncelikle mevcut duruma bakalım. Neredeyiz? Olanların anlamı ne? Filistin sorunu 75 yıldır devam eden, uluslararası sistemin çözemediği veya çözmediği bir sorun. Arada sırada alevleniyor. Tabii bu sorunun tanımına girersek çok vakit kaybederiz ama önemli olan nokta, 7 Ekim’de ne olduğu. 7 Ekim’de İsrail, 17 yıldır kuzeyden tehdit beklerken ve buna ilişkin tüm planlarını yapmışken, yani Lübnan Hizbullahı’na karşı, tam tersine güneyden bir darbe yedi. Ve yediği darbe, Filistin tarihinde ve İsrail tarihinde son derece önemli. Ve İsrail’in kendi içinde yediği en büyük darbeydi belki de. Bu kadar büyük bir darbe olmasının birkaç nedeni var. İsrail ilk defa bu kadar çok kayıp verdi. Ve daha önemlisi, Filistin sorunu unutulmuşken, İsrail kendisini en güçlü gördüğü zamanda, bütün dünyanın İsrail toprağı olarak tanıdığı 1948 topraklarında bir operasyon ve savaş ile karşı karşıya kaldı. Ve bütün bu ABD’nin ve Batı’nın desteğine rağmen, bu darbe tam anlamıyla askeri ve güvenlik fiyaskosu oldu İsrail için. Dolayısıyla bu esasen İsrail’in kendi yapısından kaynaklanan beka sorununu, var oluş sorununu, bugüne kadar görülmemiş bir seviyeye çıkardı. Mesele bu.”
- ‘İsrail yediği darbenin etkisiyle çılgınlaştı’
Filistinli Arapların öldürülmesi yahut mülklerine el konmasının ve etnik temizliğin bölge için yeni bir şey olmadığını söyleyen Aşnas, ancak 7 Ekim’in İsrail’in tümden kontrolü yitirmesine yol açtığını vurguladı:
“Bu zaten Batı’nın ve Amerika’nın en şımartılmış çocuğunun, kendisini tamamen kaybetmesine ve çılgınlaşmasına yol açtı. Yani Filistinliler’in öldürülmesi yeni bir olay değil. İsrail’in yaptığı etnik temizlik yeni bir mesele değil. Filistin tarihi bu zaten, İsrail’in de tarihi bu. Arada sırada bu süreç hızlanıyor, şiddetleniyor yahut yavaşlıyor. Fakat sürekli olarak mevcut. Oranın yerli halkının topraklarından kovulması, öldürülmesi, mülklerine el konulması ve mülteci haline getirilmesi, yani ırkçı bir işgal ile yürütülen bir etnik temizlik, Filistin’in tarihi zaten.
Fakat şimdi 7 Ekim’deki olayın İsrail’e etkileri, onun kontrolü kaybetmesine ve yediği darbenin etkisini hem kendi toplumunda hem de Filistin’de ortadan kaldırarak telafi etmeye yöneltti. Ve biz 30 gündür süren modern tarihin en barbar, en vahşi saldırılarını görüyoruz. Bu çerçevede, 4 binden fazla bebeğin ve çocuğun ölümüyle, toplam 10 bin ölüm ve 25 binden fazla yaralının bulunduğu bir trajedi ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla geldiğimiz nokta bu.”
- ‘Batı’nın tüm liderleri hacca gider gibi İsrail’e koştular’
Aşnas, İsrail’in var oluş sorununun en üst düzeye çıkmasının, zayıflığının ortaya çıkmasıyla birlikte bütün bölgeyi ve dünyayı ateşe atmaya yönelik tehlikeyi getirdiği görüşünde:
“Bu aynı zamanda, İsrail’in var oluş sorununun en üst düzeye çıkışı ve tüm o gücüne karşın kendi yapısından ötürü ne kadar zayıf olduğunun ortaya çıkması, bütün bölgeyi ve dünyayı ateşe atmaya yönelik bir tehlikeyi getirdi. Yani dikkat edin daha ilk günden ABD, uçak gemisini gönderdi. Britanya da sevk etti. Ve bu sadece ABD’nin değil, Batı’nın bütün liderleri, hem iktidardakiler hem muhalefettekiler, hacca gider gibi koşarak İsrail’e gitti ve destek olmaya çalıştı. İkinci günden itibaren de Hizbullah tarafından kuzey cephesi açıldı.
İsrail devleti ve toplumu, tarihinde olmadığı kadar büyük bir siyasi ve askeri kriz içinde. Bir tarafa Filistinliler, modern tarihin gördüğü en vahşi saldırı altında öldürülüyor. Diğer tarafta da İsrail devleti ve toplumu da tarihin en büyük var oluş sorunu ile karşı karşıya. ABD ve Batı’nın koşmasının nedeni de bu.”
- ‘İsrail’in sivilleri vurması ABD ve İsrail ile normal ilişkideki ülkeleri de vurmaya dönüştü’
Aşnas, Filistinli sivillerin vurulmasının aynı zamanda ABD’nin yanındaki ve İsrail ile normal ilişki içindeki ülkeleri de vurmaya dönüştüğü görüşünde. Aşnas, “Körfez ülkelerine, Mısır’a, Ürdün’e ve hatta Türkiye’ye vuruyor bir anlamda” dedi. Aşnas’a göre sivil ve çocuk ölümlerinin Arap ülkelerini de çok zorda bıraktığı ve sonunda tavırlarının sertleştiği yorumunu yaptı:
“Bizzat Hizbullah lideri, Amerika’nın onları tehdit ettiğini açıkladı. Bu gizli bir şey değil. Nasrallah’ın konuşmasına gelmeden birkaç şey ilave edeyim. Nasrallah; cuma günkü konuşmasında, ABD’nin onları tehdit ettiğini söyledi ve ‘Sadece sizi değil, İran’ı vururuz dediler’ diye ekledi. Bunu açıkça söyledi. Fakat neredeyiz, bölgede hangi noktadayız sorusuna gelince, Araplar’ın nerede olduğuna bakalım…
İsrail’in bu vahşice sivilleri öldürmesi, vurması, aynı zamanda Amerika’nın yanındaki ve İsrail ile normal ilişki içindeki ülkeleri vurmasına da dönüştü. Körfez ülkelerine, Mısır’a, Ürdün’e ve hatta Türkiye’ye vuruyor bir anlamda. Yani İsrail’in katlettiği her çocuk, bu ülkelere darbe olarak etki yaratıyor. Kimisine daha büyük etkiler yaratıyor. Türkiye daha uzak tabii etki daha az ama bir etki var. Mısır ve Ürdün daha ağır etkileniyor. Araplar sıkışmış durumda şu anda.”"
- ‘Bölgede bir iç patlama riski yaratıldı’
İsrail ile ABD’nin küresel hegemonya sisteminin sıkı sıkıya bağlı olduğunu ve İsrail dendiğinde aslında bir anlamda ABD’nin anlaşıldığını belirten Aşnas’a göre özellikle Gazze’deki Filistinlilerin zorunlu sürgün planları işleri karıştırdı. ABD’nin Arap müttefiklerinin çok zorda kaldığını belirten Aşnas, bölgede bir iç patlama riski yaratıldığının altını çizdi:
“ABD ve İsrail ilk başta, Gazze’deki 2,5 milyon insanı Sina Çölü’ne sürmeyi hedef olarak belirtti. Fakat buna Mısır ve Ürdün’ün çok büyük tepkisi oldu. Ve Amerika bu anlamda bu iki müttefikini anlamak zorunda kaldı. Öyle tepkiler gösterdiler ki mesela Biden’a toplantıyı iptal ettiler. Dolayısıyla Arap ülkeleri de sıkışmış durumda. Ama onlar da bir şey yapamıyorlar çünkü sizin de bahsettiğiniz üzere, ABD-İsrail ilişkilerinin sistematiği ile ilgili bir sorun var. Yani İsrail dediğimiz zaman İsrail’den bahsetmiyoruz aslında. İsrail dediğimiz zaman, Amerika’nın kendisinden bahsediyoruz bir anlamda. Dolayısıyla ‘Biden söz geçiremedi’ diyoruz ya, öyle değil. Zaten İsrail dediğiniz şey, Amerikan sisteminin bir parçası. Bu konudaki tartışmaları, Amerikan sisteminin iç tartışmaları olarak da görebiliriz. ABD sonuçta Arap ülkelerini, özellikle Mısır ve Ürdün'ü, istediği tarzda bir şekilde İsrail ile bir uygulama yaptıramadı.
Blinken 5 Arap devletiyle ortak toplantı yaptı. Ondan önce Ürdün, 5 Arap ülkesi olarak kendi aralarında toplanıp ardından Blinken ile bir araya gelip, Araplar’ın ortak tutumu olarak ateşkes ilan edilmesi gerektiğini söyleyeceklerini bildirdi. Fakat toplantıdan bir şey çıkmadı. Dolayısıyla bu ülkeler de zor durumda ve bölge bu anlamda da bir iç patlama riski yaratacak durumda.”
- ‘Bölgesel bir savaş yok ama bu kapı kapanmış değil’
Emir Aşnas’a göre, Nasrallah’ın dünya basını tarafından canlı olarak takip edilen konuşması esasında alışıldık konuşmalarından farksızdı. Aşnas, konuşma öncesinde Hizbullah medyası ile Hizbullah karşıtı medyanın ‘savaş açma beklentisini’ yükseltmesinin yaşanan hayal kırıklığında etkili olduğu görüşünde:
“Nasrallah’ın konuşmasını iki-üç defa izledim. Biraz dikkatli de dinlemeye çalıştım. Yıllardır da izlerim. Son birkaç yıldır neredeyse siyasi konuşmalarının tamamını izledim diyebilirim. Dilini, üslubunu, yaklaşımını vs. tanıyorum. Bir defa bu konuşma onun dışında değildi. Nasrallah iyi bir hatiptir, olumlu veya olumsuz anlamda söylemiyorum. Tespit olarak söylüyorum. İkincisi, sürekli olarak İsrail ile ilgili raporları okuyan birisi. İsrail’de ne konuşuluyor, gündem ne vs. bilir.
Dolayısıyla konuşmalarında, bu özelliklerin de etkisiyle, genelde mesaj vermeye çalışıyor. "Kendi medyasında da şu anda (savaş açma beklentisinin yükseltilmesiyle ilgili) bir tartışma var. Bir iletişim hatası olduğu düşünülüyor. Ama daha ziyade Körfez medyası yani Hizbullah ve İran karşıtı medya, ve tabii ki Lübnan da bunun içinde, onlar da konuşma öncesinde olayı büyüttüler. Ama son derece normal ve duruma uygun bir Nasrallah konuşmasıydı.”
- ‘Nasrallah mevcut durumu nedenleriyle ortaya koydu, İsrail’in geçmişten ders almadığını söyledi’
Aşnas, Nasrallah’ın her zaman olduğu gibi kendisine özgü olan ve bu sefer 1 saat 20 dakikayı bulan uzun konuşmasında durumun analizini yaptığını vurguladı:
“Nasrallah’ın ne dediğini soracak olursanız; durumu anlattı, uzun da bir konuşma yaptı. 1 saat 20 dakika civarındaydı. Yani mevcut durumun temel sebeplerini anlattı. Filistin halkının 75 yıldır çektiği acıların ve son İsrail hükümetinin Mescid-i Aksa saldırıları, Gazze ablukasının olayların sebebi olduğunu söyledi. Daha sonra Aksa Tufanı’nı anlattı. Operasyonun yüzde 100 Filistin’in kararı ve uygulaması olduğunu söyledi. Tüm dünya ile aynı anda öğrendiklerini belirtti. Direniş ekseninden bahsetti. ‘Sahaların birliği; yani birisi talimat veriyor, komuta kademesi aralarında koordine edip çalışıyor’ dedi. Yani ‘Biz İran’ın vesayetinde değiliz, HAMAS hiç değil’ dedi.
‘Bu Aksa Tufanı operasyonu tamamen Filistinliler’in kendi yaptığı bir şeydi’ dedi. Etkilerinden bahsetti. Operasyonun İsrail’de çok büyük askeri güvenlik, siyasi ve manevi depremler yarattığına işaret etti. ‘Düşman ne yaparsa yapsın, ne kadar Filistinli öldürürse öldürsün, bu Aksa Tufanı’nın etkilerini ve sonuçlarını değiştiremeyecektir. Bu aynı zamanda İsrail’in zayıflığını gözler önüne serdi’ dedi."
"ABD’nin sarsılan İsrail’i ayakta tutmaya çalıştığını ve derhal yardımına koştuklarını belirtti. İsrail’i ‘kontrolden çıkmış’ olarak tanımladı. Ve şuna işaret etti: Aslında İsrail’in araştırma kuruluşları aracılığı ile geçmişten ders çıkarttığı algısının da yanlış olduğunu vurguladı ve İsrail’in iki temel hatasından bahsetti. İsrail’in geçmişi değerlendiremediğini söyledi ve iki örnek verdi: ‘HAMAS’ı yok etme hedefi koydu ki bu aklı başında birinin söyleyebileceği bir şey değil. İkincisi, esirlerin kayıtsız şartsız iade edilmesi hedefini koydu. Bir düşünsün İsrail, bu hiç yaşandı mı geçmişte? 2006 savaşı bu yüzden çıktı. Biz iki esir aldık, İsrail o kadar savaştı, o iki askeri alabildi mi? Ancak onları pazarlık ile ve karşılığında esirler vererek alabildi’ dedi.”
- ‘Bölgesel bir savaş yok ama bu kapı kapanmış değil’
Aşnas’a göre Nasrallah’ın konuşmasının en önemli yanı ABD’nin yaşananlardaki sorumluluklarını anımsatıp Lübnan cephesinin tüm ihtimallere açık olduğunun altını çizmesi:
“Konuşmanın bana sorarsanız en önemli mesaj, Lübnan cephesini anlatmasıydı. Bir başka önemli mesaj ABD’ye oldu. Doğrudan ABD’yi hedef aldı ve tüm olanlardan ABD’nin sorumlu olduğunu, İsrail’in Amerika’nın bir uygulama aracı olduğunu söyledi. Bu sebepten dolayı ABD’nin gönderdiği uçak gemilerinden korkmadıklarını ifade etti. Nasrallah ayrıca ‘Lübnan cephesi tüm ihtimallere açıktır, tüm seçenekler mevcuttur ve bunları herhangi bir vakitte görebiliriz. Tüm bu ihtimallere hazır olmak gerekir, ki biz hazırız. ABD’nin tehditleri bize karşı hiç sökmedi bundan sonra da sökmez. Savaş filolarınıza karşı da hazırız. Ama eğer savaşın bölgesel bir savaşa yönelmesini istemeyenler varsa, Gazze’ye yönelik saldırıyı durdursunlar’ dedi.
Dolayısıyla her zamanki gibi bir konuşmaydı ve ucunu açık bıraktı. Bu ilk konuşmaydı. Savaşa girmeyecek. Evet, savaşa girmiş değil Hizbullah. Bölgesel bir savaş yok ama bu kapı kapanmış değil. Gelişmeler bunu ihtimal olarak da olsa mevcut durumda canlı tutuyor bu ihtimali.”
- ‘HAMAS bir sürpriz yaptı. Dolayısıyla Hizbullah böyle bir savaşa hazır değil ama…’
Aşnas, Nasrallah’ın her ne kadar temkinli davranmaya gayret etse de köşeye sıkıştırılması halinde 2006’daki gibi savaşa girebileceği görüşünde:
“Araplara bir imkan bıraktı Nasrallah. İsrail’in yediği bu darbeden sonra, bölgedeki direniş ekseni ve Hizbullah, kendilerini stratejik olarak daha kazançlı görüyor. ‘Eğer Gazze’de ateşkes olur ve esir takası yapılırsa, İsrail’in yediği darbeyle bir kan kaybı olacak ve zaten savaştan sonra da İsrail iç siyaseti ve toplumu da birbirine girecek’ şeklinde bir beklenti var. Dolayısıyla Nasrallah bana sorarsanız tabii ki temkinli. Böyle büyük bir savaşa gitmek de kolay bir şey değil. Bana sorarsanız bu zaten İran’ın ve direniş ekseninin planladığı bir operasyon değildi.
Bu İsrail’i yok etme savaşı değildi. HAMAS bir sürpriz yaptı. Dolayısıyla Hizbullah böyle bir savaşa hazır değil. Fakat kaçınılmaz olursa 2006 gibi mecburen savaşa girecek. Burada da Gazze’deki kan kaybının durdurulması ve Aksa Tufanı ile kazanılan stratejik başarının devamını sağlamak için fırsat yaratmak istedi. Tehdit de etti mesajın ucunu da açık bıraktı. Zaten Cumartesi günü de konuşacak.”
- ‘Ben Amerika’nın böyle bir savaşı istediğini sanmıyorum’
Aşnas, ABD’nin Çin ve Rusya’ya karşı tüm dünyada mevzilenmeye çalıştığı bir konjonktürde Gazze savaşının büyümesi senaryosunu arzu etmediği değerlendirmesinde bulundu:
“Belki de şunu söylemek lazım: Ben Amerika’nın böyle bir savaşı istediğini sanmıyorum. ABD bölgede İsrail’i kabullendirmeye ve yeniden konumlandırmaya çalışırken, Çin’e ve Rusya’ya karşı mevzilenmeye çalışırken, kendisini böyle bir savaşın içine sokmak istemez. Ve belki de İsrail’i ortadan kaldıracak bir riske girmez. Yani bunun bir tuzak, gizli bir plan olduğunu düşünmüyorum. Biliyorsunuz bu hafta Arap zirvesi var. O döneme kadar diplomasi hızlanır diye düşünüyorum ama sonuç çıkar mı bilmiyorum.”
(Ceyda Karan - Emir Aşnas, Sputnik)