Aksa Tufanı tarihin yönünü değiştiriyor
İmam Hamenei’nin ABD'deki üniversite öğrencilerine hitaben yazdığı mektubu İran’ın Mehr Haber Ajansı’nın soruları ile yorumlayan YDH Genel Yayın Yönetmeni, ABD’deki üniversite protestolarının son 70 yıllık tarihte bir ilk olduğuna dikkat çekti.
İran’ın Mehr Haber Ajansı’nın sorularını cevaplayan YDH Genel Yayın Yönetmeni, ABD’deki üniversite protestolarının son 70 yıllık tarihte bir ilk olduğuna dikkat çekti.
İran Devrimi Lideri Ayetullah Hamenei’nin Amerika’daki üniversite öğrencilerine hitaben yazdığı mektubu yorumlayan Dursunoğlu, Aksa tufanı sonrasında Batı kamuoyunda Filistin lehine yaşanan bilinç aydınlanmasının tarihin yönünün değişmekte olduğunun bir göstergesi olduğuna dikkat çekti.
***
İslam Devrimi Lideri Ayetullah Seyyid Ali Hamanei, ABD üniversitelerindeki Filistin yanlısı öğrencilere hitaben bir mektup yazdı.
Devrim Lideri'nin mektubunun bir bölümünde "ABD’deki sevgili öğrenciler! Siz, tarihin doğru tarafında yer aldınız. Sizler artık direniş cephesinin bir parçasını oluşturuyorsunuz ve gaspçı ve acımasız Siyonist rejimi açıkça savunan hükümetinizin acımasız baskısı altında onurlu bir mücadele başlatmışsınız" ifadelerine yer verildi.
Mehr Haber Ajansı bu tarihi mektup ile ilgili Türk gazeteci-yazar Alptekin Dursunoğlu ile bir röportaj gerçekleştirdi.
Aşağıdaki yazıda bu röportajı okuyabilirsiniz:
1- İslam Devrimi Lideri’nin Batılı öğrencilere hitaben yazdığı mektupta “Siz artık tarihin doğru tarafında duruyorsunuz. Direniş cephesinin bir parçasısınız, duruşunuza değer veriyorum” ifadesine yer verilmiş. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Batı kamuoyu, İsrail rejiminin kurulduğu 1948’den beri büyük bir Siyonist propagandaya maruz kalmış; katili kurban, kurbanı da katil olarak tanımıştı. İsrail rejiminin 7 Ekim 2023’ten sonra başlattığı Gazze soykırımı, Batı kamuoyunun gerçekte katilin ve kurbanın kim olduğunu görmesini sağladı.
Gazze soykırımına kadar Batı kamuoyunda yaygın şekilde kabul gören Filistin anlatısına göre dünyanın çeşitli yerlerinde soykırıma uğrayan Yahudiler, 1948’de kendi devletlerine kavuşmuştu; ancak Araplar, tıpkı Naziler gibi onları yok etmek istiyordu.
Filistin direnişi Aksa Tufanı operasyonu ile tüm dünyanın dikkatinin Filistin’e yönelmesini sağladı. İsrail rejimi, Batı ülkelerindeki Siyonist lobiler ve ana akım medya, Aksa Tufanı konusunda 70 yıllık klişe propagandalar ile bir kez daha İsrail’i mağdur, Filistinlileri ise zalim ve katil olarak göstermeye çalıştı.
Ancak Direniş Cephesi’nin İsrail rejiminin askeri hedeflerine ulaşmasını engellemesi, savaşın uzaması İsrail rejiminin tarihsel gerçekliğinin hiç de 70 yıldır anlatıldığı gibi olmadığını gösterdi. Batı kamuoyu artık soykırım yapanın İsrail, soykırıma uğrayanın Filistin olduğunu görüyor.
İsrail ve müttefikleri kamuoyunu tarihsel gerçeklerden saptırmak için 7 Ekim 2023’te başlayan bir tarih anlatmak istedi; ancak Gazze soykırımı Batı kamuoyunun bile Filistin’de tarihin 1918’de başladığını görmesini sağladı.
Filistin 1918’de İngiltere tarafından ele geçirilmişti. İngilizler Filistin’de Siyonistlere yurt vaat etmiş ve Birleşmiş Milletler ise 28 Kasım 1947’de Sovyetlerin de desteğiyle Filistin’in yüzde 56’sını Siyonistlere, yüzde 44’ünü ise o vatanın asli sahiplerine vermişti.
Görünüşte Birleşmiş Milletler; ama aslında Amerika ve Sovyetler, Filistinlilerden kendi vatanlarının yüzde 56’sını, dünyanın farklı yerlerinden getirilmiş olan ve nüfusun sadece yüzde 30’unu oluşturan Yahudilere terk etmesini istiyordu.
Vatanlarından vazgeçmeyen Filistinliler, 1948’de ve 1967’de kendi topraklarından, 1970’te mülteci olarak bulundukları Ürdün’den, 1982’de ise Lübnan’dan sürgün edildi.
1947’de Filistin’i Siyonistler ile Araplar arasında paylaştıran BM, Siyonistlerin devletini tanıyıp desteklerken mültecilerin dönüş hakkını kabul eden 194 sayılı kararına rağmen Filistinlilerin sonsuza kadar vatandan mahrum bırakılmasını sadece izledi.
Filistinliler 1948’den beri üç esaret hayatı yaşıyor: 1948 topraklarında kalabilen Filistinliler İsrail’in ikinci sınıf vatandaşı oldu. Batı Şeria ve Gazze’dekiler kendi ülkelerinde açık cezaevi hayatı yaşıyor. Başka ülkelere göç edenler ise mülteci kamplarında sefalete mahkum.
Direniş Cephesi dışındaki hiç kimse şimdiye kadar Filistinlilere dayatılan bu üç hayata itiraz etmiyordu ve Arap ve İslam ülkeleri dahi İsrail rejimiyle ilişkilerini normalleştirerek Filistinlilerden sonsuza kadar bu esareti kabullenmesini bekliyordu.
Aksa Tufanı Filistin’e dayatılan 70 yıllık tarihin değişiminin miladı oldu. Tarihi değiştirmekte olan Aksa Tufanı devrimi, Batılı halkların bilincini bile değiştirdi.
Artık Batılı üniversiteler ve halklar bile 70 yıldır görmediği veya görmezden geldiği bir gerçekliği görmek zorunda kaldı.
Batılı rejimler yeniden karşılaştıkları bu gerçeklik karşısında hemen İsrail rejiminin yanında saf tuttu. İsrail rejiminin soykırımı sürdürmesi için askeri ekonomik ve siyasi destek verdi. Direniş Cephesi’ni de Filistin’e verdiği destekten caydırmak için savaşla ve yaptırımla tehdit etti. Ancak Filistin halkı ve Direniş Cephesi artık eskisi gibi yalanlar ve propagandalarla yalnızlaştırılamıyor.
Vicdanı ve bilinci ölmemiş halklar ve üniversite öğrencileri 70 yıldır kendilerinden gizlenen gerçekliği görüyor.
İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamenei’nin ifadeleri şu önemli mesajları içeriyor:
1) İsrail, bölge tarihinin doğal bir parçası değil, Batılı rejimlerin emperyalist hedefler doğrultusunda icat ettiği yabancı bir varlıktır.
2) Şu an bölgeye hakim kılınan 70 yıllık emperyalist tarihi sürdürmek isteyen küresel sulta düzeni ile bu tarihi değiştirmeye çalışan Direniş Cephesi’nin savaşı yaşanıyor.
3) Filistin’den yana olarak Direniş Cephesi’nin bir parçası olan üniversite öğrencileri, şu an yönü değişmekte olan bu tarihte doğru bir yerde duruyor. Bu sebeple de tıpkı Direniş Cephesi gibi öğrenciler de Batılı rejimlerin hedefi oluyor.
4) Üniversite öğrencilerinin bu tarihi dönüm noktasında; rejimlerinden, güçlüden ve kolaydan değil, zorluklara rağmen haklıdan, adaletten ve özgürlükten yana durması çok değerlidir.
Gazze soykırımına en büyük desteği veren Amerikan rejiminin başkanı 1 Haziran’da açıkladığı ateşkes planda direnişin şartlarını kabul etti. Ardından da Avrupalı müttefikleri Amerikan rejiminin planına destek verdi.
Bu, bütün bir küresel sulta düzeninin Direniş Cephesi’nin önünde diz çökmesi anlamına geliyor. Bu büyük zaferde Direniş Cephesi’nin bir parçası olmayı seçen üniversite öğrencilerinin ve rejimlerine itiraz eden Batı kamuoyunun payı da var. Devrim lideri işte bu yüzden onların bu duruşuna değer veriyor.
2- Batılı öğrencilerin protestosu neden bu kadar önemli. Devrim Liderinin bu öğrencilere hitaben mektup yazması ne anlamına geliyor?
- Rejimin polisiye şiddetine rağmen Filistin’den yana gösteriler yapan öğrenciler Amerika’nın en seçkin üniversitelerinde okuyor. Bunların neredeyse tamamında öğrenciler, üniversitelerinden İsrail rejimiyle olan milyonlarca dolarlık işbirliğine son vermesini talep ediyor.
Mesela Amerika’nın en önemli teknik üniversitesi olan MIT, İsrail ordusuyla ve askeri sanayisiyle bilimsel işbirliği yürütüyor. Başta yapay zeka olmak üzere yazılım teknolojisiyle ilgili birçok alanda İsrail rejimine askeri destek sunuyor.
Üniversite öğrencilerinin eylemleri sadece kendi toplumlarının bilinçlerini uyandırması bakımından değil, İsrail rejiminin bilimsel ve teknik altyapısının ortadan kaldırılmasına gidecek yolu açmış olmasından dolayı da çok önemli oldu.
Devrim Lideri Ayetullah Hamenei’nin mesajı, Batılı öğrencilere yalnız olmadıklarını küresel adalet ve özgürlük savaşında Direniş Cephesi adlı bir büyük ailenin parçası olduklarını hissettirmesi bakımından büyük önem taşıyor.
Bu duygu ve bilinç, öğrencilerin eylemlerini Batılı rejimler açısından daha tehlikeli hale getiriyor.
3- Devrim Lideri mektubunda üç önemli konuya yer veriyor:
A.Siyonist rejimin Filistin halkına yönelik zulmü
B.İngiltere'nin Siyonist rejimin oluşumundaki rolü
C.Amerika'nın İsrail'in nükleer silah sağlayabilmesindeki rolü
Derim Lideri mektubunda öğrenciler için bu üç konuya vurgu yapması ne anlamına geliyor?
- Devrim Lideri Ayetullah Hamenei’nin dikkat çektiği bu üç konu Siyonist rejimin sadece Filistin için değil, küresel barış ve güvenlik için ne büyük bir tehlike olduğunu ortaya koyuyor.
Filistin, İsrail tarafından işgal edilmiş olsa da İsrail denen varlık sadece küresel bir projenin uygulayıcısıdır. Onu var eden ve her alanda destekleyen Rusların tabiriyle “Kolektif Batı”dır.
7 Ekim, Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrullah’ın ifadesiyle İsrail’in örümcek ağından daha zayıf olduğunu ispat etti.
Amerika liderliğindeki bütün bir ‘Kolektif Batı’nın İsrail rejiminin yanında saf tutarak bölgeye nükleer denizaltıları ve uçak gemileri göndermesi, İsrail rejiminin saldırılarına bizzat katılması bir paniğin sonucuydu.
İsrail, tarihsel olarak Birleşik Krallık rejimi tarafından icat edildi; ancak onu nükleer silahlarla dahi silahlandırarak bölgenin süper gücü haline getirmeye ve İsrail liderliğinde bir bölgesel düzen kurmaya çalışan Amerikan rejimi oldu.
1948’de icat edilen İsrail, Kolektif Batı’nın doğrudan desteğiyle 70 yıl sonra Amerika adına bölgenin mutlak lideri olma hayalleri kurarken bir günde kendini varlığını koruma savaşı içerisinde buldu. Bu hem İsrail rejimi hem de onun Batılı büyükleri açısından trajik bir sonuç oldu.
İsrail’e varlığını koruma savaşına sürükleyen bir küresel güç veya nükleer silah sahibi bir bölge ülkesi değil 20 yıldır açık cezaevi şartlarında yaşayan yalın ayaklı Gazze direnişi oldu.
Gazze’ye karşı başlatılan soykırım savaşında ‘Kolektif Batı’ İsrail için; Direniş Ekseni de Filistin direnişi için destek cephesi rolüyle savaşa dahil oldu.
Joe Biden’ın son ateşkes planı gösterdi ki sınırsız ekonomik, siyasi, askeri desteğe ve nükleer silah üstünlüğüne rağmen İsrail Gazze direnişine; ABD liderliğindeki Kolektif Batı da İran, Suriye, Hizbullah, Ensarullah ve Irak Direnişi’nden oluşan Direniş Cephesi’ne yenildi.
İsrail rejimini nükleer bir güç haline getirerek İsrail liderliğinde yeni bir bölge düzeni kurmaya çalışanlar artık bölgede yeni bir nükleer güç dengesiyle karşı karşıya gelebilirler.
Ayetullah Hamenei henüz böyle bir mesaj vermiyor; ancak İranlı çok sayıda üst düzey yetkili, İsrail’in uluslararası denetime kapalı nükleer gücü devam ederse İran’ın da nükleer silahlar konusundaki savunma doktrinini değiştirebileceğinin mesajını veriyor.
Şimdiye kadar nükleer programını Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın denetimine açan, savunma doktrininde nükleer silaha yer vermeyen İran’ın nükleer silahlar yapabileceğinin sinyalini vermesi gerçekten tarihin yönünü değiştirebilecek bir adım olarak gözüküyor.
Amerikan rejimi, ya nükleer bir güç yaparak kendi adına bölgeye lider tayin etmeye çalıştığı İsrail rejimiyle ilgili gelecek hayallerini sürdürerek nükleer silah sahibi bir İran gerçeğiyle karşılaşacak veya İsrail’le ilgili hayallerinden vazgeçecek.
Her iki ihtimal de Amerika ve İsrail rejimleri aleyhine bir tarihin yazılmakta olduğunu gösteriyor.
(MEHR - Alptekin Dursunoğlu)