Seçimin kaderini ekonomi vegüvenlik belirleyecek
Türkiye’nin her seçimi çok önemlidir, sanki ölüm-kalım meselesidir. Haziran’daki seçimler de öyle. Seçim ülkenin geleceğini çok etkileyecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçimlerden beklentisi parlamenter rejime son verebileceği bir desteği sandıktan çıkartabilmek;
Başbakan Davutoğlu, ilk kez bir seçim kazanarak rüştünü ispat etmek, partinin ‘gerçek genel başkanı’ olmak istiyor;
CHP, MHP ve diğer muhalefetin derdi ise AK Parti iktidarına son verebilmek;
HDP önce % 10 barajını aşmayı, ardından ‘özerk Kürdistan’ı kurmayı hedefliyor.
***
Milletvekili aday listeleri pek çok sürprizle dolu. Birçok tanınmış sima listelere giremedi. En büyük değişim ise AK Parti’de görülüyor. 3. dönem şartı nedeniyle listeye giremeyen onlarca bakan ve milletvekili var. Bunlar arasında TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcıları Bülent Arınç ve Ali Babacan, Kültür Bakanı Ömer Çelik, Tarım Bakanı Mehdi Eker, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Enerji Bakanı Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu gibi isimler de var... AK Parti üçüncü dönemlerini tamamladıkları için bu isimlere yer vermedi, ancak bu kişilerin bu nedenle siyasete son vermeyeceklerini herkes biliyor. Bunlardan bazıları Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda ‘iş buldu’ bile. Bir kısmı partide yine görev alacak ve bir dönem sonra yeniden dönecekler. Geri kalan çoğunluk ise siyasette kalabilmek için her türlü opsiyonu değerlendiriyor. Bu opsiyon başka bir parti de olabilir, partide kalıp alternatif liderin yanında yer almak da.
SEÇİM VE GEÇİM
Haziran seçimlerinin en büyük belirleyicisi yine geçim olacak. Bu anlamda ekonomi verilerini iyi analiz etmek gerekiyor. Ekonomide ise uzun bir süredir neredeyse hiç iyi haber gelmiyor. Dövizde çok sert devalüasyonlar yaşadık ve dolar inanılmaz yükseldi. Dolar kurundaki artış hayatın her alanında fiyatları arttırdı. Normal şartlarda yükselmesi gereken ihracat ise adeta yere çakıldı. Son 3 aydır ihracatımız düşüyor ve yılın geri kalanında artmasını gerektirecek herhangi bir veri yok elimizde.
Geçen yılın büyüme rakamı da % 2,9 çıktı. Her zaman söylemişimdir, Türkiye gibi bir ülkede % 5’in altı gerilemek demektir. Nüfus artışı ve diğer faktörleri dikkate aldığımızda Türkiye her yıl % 5’in üzerinde büyümek zorundadır. Nitekim 1950’lerden bu yana Türkiye’nin büyümesi ortalama % 5 ve üzeridir. Ne var ki son birkaç yıldır büyüme rakamları da alarm veriyor. 2014’de çıkan % 2,9’luk oran ise gelişmekte olan ülkelerin ve dünya ortalamasının gerisinde.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci önceki gün bizim kaygılarımızı teyit etti ve şöyle dedi: “% 2,9 büyüme Türkiye için durmak demektir. Hiç kıpırdamamak demektir. İşsizlik artışta, Türkiye % 5'in altında bir büyümeye razı olmamalı”.
Bakan Zeybekçi’nin de işaret ettiği üzere bir diğer sorun da işsizlik. İşsizlik istikrarlı bir şekilde yükseliyor. Resmi rakamlar işsizliğin % 10’u aştığını söylüyor, ancak gerçek rakamlar bunun bile üzerinde. Bu gidişle işsizliğin seçimlerden önce % 11’i aşması işten bile değil. Genç nüfusta işsiz oranı ise % 20’ler civarında.
Hükümet de durumun farkında ve bir şeyler yapmak istiyor. Ancak işi çok zor. Çünkü elinde yeterli enstrüman yok... İşsizliği azaltmak için yeni yatırım gerekli, bunun içinse faizlerin düşmesi şart. Yüksek gelen enflasyon ve döviz kurlarındaki artış ise faizlerin düşmesine engel. Ayrıca kasada para kalmadı desek yeridir. Hükümet, son 10 yıldır belki de ilk defa seçim ekonomisi uyguluyor, ancak bu dahi piyasaları hareketlendirmeye yetmiyor. Buna karşın devlet hazinesi şimdiden çok zorlanmış durumda. Yılın ikinci yarısında işlerin karışacağını şimdiden görmek mümkün. En son açıklanan teşvik paketinin kaynağının işsizlik fonuna bağlanması denizin bittiğinin bir göstergesi...
Dediğimiz gibi, seçimi geçim belirleyecek. Ekonomi ise çıkışta değil, yokuş aşağı inişte. Hükümet, ekonomide geçmişin mirasını yiyor. Halkın “bunlar çalışıyor” algısı kritik bir eşikte duruyor ve muhalefet de bu durumun farkında. CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “emekliye bayramlarda birer maaş ikramiye” vaadi bunun bir göstergesi. Bu vaat Hükümeti endişelendirdi ve emekli maaşlarına seçim öncesi hiç hesapta olmayan bir artış geldi. Artış oldukça cüzi, ancak bütçeye etkisi milyarlarca liralık oldu. En önemlisi Hükümet’in bu konudaki hassasiyetinin altını çizdi.
Eğer muhalefet ekonomi alanında AK Parti efsanesini yıkabilirse, ekonomideki sorunları iyi işleyebilirse, en önemlisi kendi çözüm reçetelerini ortaya koyabilirse seçimin kaderi değişir.
Elbette ABD Merkez Bankası’nın seçim öncesinde alacağı ani ve radikal bir karar da Türkiye’de piyasaları allak bullak edebilir ve seçimi etkileyebilir.
YOLSUZLUK İDDİALARI VE GÜVENLİK
Seçimi doğrudan etkileyebilecek bir diğer etken ise güvenlik. Gezi Olaylarından bu yana Türkiye büyük türbülansların içinden geçiyor. Gezi’de hareketlenen sokaklar, 17 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarıyla yeniden hareketlendi. AK Parti, yolsuzluk ve rüşvetle suçlanan 4 bakanını Yüce Divan’a göndermedi. Normal mahkemelerin de olağan şekilde çalışamadığını herkes biliyor. Bu sayede bakanlar ve oğulları ceza almadılar ancak fatura AK Parti’ye kesildi. Yani birkaç kişinin hatası büyük bir camia tarafından paylaşıldı. Kim ne derse desin AK Parti kamuoyu dahi yolsuzluk iddialarına önemli oranda inanıyor ve bunun da seçmen oylarına etkisi olacağını söylemek mümkün.
17/25 Aralık olayları sadece seçmen algısını etkilemedi, aynı zamanda Hükümet’in kuşatılmışlık hissini arttırdı ve zaman zaman paranoyaya varan korkulara neden oldu. Buna 6-8 Ekim’de PKK’nın ayaklanma girişimi ve kanlı olayları eklendi. Son 1-2 haftadır yaşanan kanlı Adliye baskını, İstanbul Emniyet binasına silahlı saldırı, Fenerbahçe kafilesine suikast girişimi ve diğer gelişmeleri de etkilediğimiz zaman sokağın hala gergin olduğunu ve tehlikelere açık olduğunu görebiliyoruz.
Muhalefet sokağı AK Parti’nin gerdiğini, kutuplaşmadan ve şiddetten medet umduğunu iddia ediyor. AK Parti ise muhalefetin sokakta olay çıkararak seçimleri etkilemek peşinde olduğu görüşünde.
Neden ne olursa olsun değişmeyen gerçek sokakların her gergin olduğu ve çok yönlü risklerin bulunduğu. Geziciler, PKK ve muhafazakâr kesimde gelişen Hükümet karşıtlığı sokak gösterilerine dönüşebilir ve bazı karanlık odaklar bu tepkileri şiddete dönüştürecek müdahalelerde bulunabilirler. Bunun da sandığa etki edeceği aşikârdır.
HDP KİLİT PARTİ
Son olarak seçimin kaderini belirleyecek önemli gelişmelerden birine daha değinelim. Eğer Meclis’e bir parti daha girerse milletvekili dağılımı çok değişecek ve bu değişim daha ziyade AK Parti’nin aleyhine olacaktır. HDP’nin % 10 barajını aşması durumunda ve diğer partilerin 1-2 puan daha fazla oy almaları halinde koalisyonun dahi gündeme gelebileceği iddia ediliyor.
Doğrusunu isterseniz ilk günlerde HDP’nin barajı aşmasına ihtimal vermiyordum. Ancak geldiğimiz noktada HDP ile hiçbir ilgisi olmayan isimlerden dahi bu partinin adını duyuyorum. Özellikle AK Parti’yi iktidardan düşürmek isteyen bazı kesimler HDP’nin Meclis’e girmesini çok istiyor, bu nedenle bu seçimde çok sayıda taktik oy gelebilir.
HDP’nin istediği oyu alabilmesi ise seçimlere kadar PKK’nınn ortaya çıkmamasına bağlı. Eğer örgüt silahlı eylem/saldırı vs. yapacak olursa bu durumda HDP’nin imajı çok bozulur ve % 10 şansı ortadan kalkabilir.
(İnternet Haber)