Nebevî Eğitim Metodu Olarak: Tezkiye

İbrahim (as) Kâbe’yi inşa ettikten sonra Allah’tan (cc); kendisinin ve İsmail’in (as) soyundan Müslüman bir ümmet kılmasını ve bu ümmetin içerisinde de dört önemli vazifeyi yerine getirecek bir peygamber göndermesini istemiştir. Buna göre gelecek olan peygamberin (bu Hz. Muhammed’dir (sav)); Allah’ın ayetlerini tilavet, kitabı öğretme, hikmeti öğretme ve onları tezkiye etme görevi olacaktır. Bakara suresinde İbrahim’in (as) şöyle dua ettiği bildirilmiştir: “رَبَّنَا وَٱبْعَثْ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْهُمْ يَتْلُواْ عَلَيْهِمْ آيَٰتِكَ وَيُعَلِّمُهُمُ ٱلْكِتَٰبَ وَٱلْحِكْمَةَ وَيُزَكِّيهِمْ إِنَّكَ أَنتَ ٱلعَزِيزُ ٱلحَكِيمُ” “Ey Rabbimiz! Soyumuzdan, onlara senin âyetlerini okuyacak, kitabı ve hikmeti öğretecek, onları arındıracak bir elçi çıkar. Çünkü sadece sensin gerçek kudret ve hikmet sahibi.”[1]
Bu ayetteki bazı önemli noktalara değinmekte fayda vardır.
Hz. İbrahim (as); bu duasında geniş zaman kipini kullanarak istediği fiillerin devam etmesini dilemiştir. Yine ayetten anlaşıldığına göre Hz. İbrahim (as) ders alarak ulaşılmayan hikmetlerin öğretilmesi ve insanı ahlakî rezaletten kurtarıcı temizlik için ilahî bir rehberlik istemiştir.
Bu dua Hz. İbrahim (as) ve İsmail’in (as) ortak duası olduğu için duaya cevap olarak Hz. Muhammed’in (sav) gönderilmiş resul olduğu noktasında tartışma yoktur.
Ayetteki sıralamada şöyle bir nükte vardır. Görevler meydana geliş sırasına göre zikredilmiştir. Önce okuma gelir, okumanın devam etmesiyle ilim oluşur, ilim de tezkiyeye götürür. Dolayısıyla tezkiyeyi ilmin gayesi olarak görmek gerekir.
Ancak aynı konunun geçtiği diğer üç ayette ise sıralama: tilavet, tezkiye, kitabın ve hikmetin öğretilmesi şeklindedir.[2] Bu sıralamanın hikmetini de şöyle açıklamak mümkündür:
1.Tezkiye hedeftir. Dolayısıyla hedef, sebeplerin önüne alınmıştır.
2. Tezkiye tahliye, ilim ise süstür. İlim ancak saf aynalarda yansır.
3. Bazı özel ilimlere ulaşmak nefsin temizlenmesini gerektirir. “Ey iman edenler! Allah’a saygıda (takvâ) kusur etmezseniz, O size bir temyiz kabiliyeti verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allah büyük lutuf sahibidir.”[3]
Ayette geçen Kitabın öğretilmesinden kasıt Kur’ân’ı Kerîm’in öğretilmesidir. Hikmet kelimesi ise sözlükte ayırmak anlamında olduğu için, hak ile batılın arasını ayırma, söz ve fiilde doğruya isabet etmek şeklinde anlaşılabilir. Bu ayette hikmet, nebevî beyana ihtiyaç duyulan yerlerin öğretilmesi ve sünnet olarak tefsir edilebilir. Kur’ân’da; “De ki: Dünyanın metaı azdır”[4] ayetinde dünya, az olarak sunulurken, “Kime de hikmet verilirse muhakkak ki ona çok hayır verilmiştir.”[5] Ayetinde de dünyadaki en büyük zenginliğin hikmet olduğu vurgulanmıştır.
Ayet hakkında yaptığımız kısa girişten sonra tezkiye konusuna geçebiliriz.
Nebevî eğitimde sadece bildirmek ve açıklamakla yetinilmez. Gerektiğinde hastalığa neşter vuran doktor gibi manevî hastalıklara operasyonel müdahale yapılır. Çünkü tezkiye; fıkhın, ilmi meselelerin öğrenilmesine benzemediği gibi sadece sorunları çözümleyip bırakmak da değildir. Ruhu takvaya doğru harekete geçirmektir.
Tezkiye kelimesinde temizlik anlamı vardır. Tabiidir ki temizliğin birçok çeşidi vardır. Bunun için; tathir, tezkiye ve tehzib kelimeleri arasındaki nüanslara değinmemiz yerinde olacaktır. Çünkü bu kelimelerin üçü de temizlik ortak paydasında birleşmektedir. Ancak:
Tathirde, pisliklerin giderilmesi yönüyle temizleme vardır.
Tehzib de ise ıslah etme, düzeltme, düzenleme, süsleme yönüyle temizlik anlamı vardır.
Tezkiyede ise büyüme ve çoğalmaya yönelik, fazlalık ve zararlı olanı keserek, bir nevi budama yoluyla temizleyip ilerlemeyi sağlamak anlamı vardır. Mesela bahçenin budanması daha da gelişmesi için yapılan bir temizliktir. Zekât da bu açıdan bir temizliktir. İçerisinden başkalarına ait olan hakların çıkarılması malın artmasına sebep olduğu gibi, kalbindeki cimrilik hastalığı giderildiği için zekât sahibinin de manevî olarak gelişmesine vesile olmaktadır. Kalpten; cimrilik, kibir, hased gibi kötü özelliklerin atılması da tezkiyedir. Dikkatten kaçmaması gerekir ki; tezkiye etmede ilerletme, bollaştırma, yükseltme gerçekleşmektedir. Mesela hâkimin şahidi tezkiye etmesi aynı zamanda onun mevkisini yükseltmesi demektir. Salih amelde bulunanlar kendilerini yüceltmiş olurlar. Tezkiye kelimesindeki yükseklik anlamı, ilk konuluşunda Araplardaki cömert insanların yüksek yerlere konaklamaları, böylece insanların onları görüp yardım istemeleri göz önünde bulundurulmasından kaynaklanmaktadır. Şems suresinde “قَدۡ أَفۡلَحَ مَن زَكَّىٰهَا ٩ وَقَدۡ خَابَ مَن دَسَّىٰهَا” “Kim itaatla kendini arındırırsa kurtulmuştur. Kim de günahlarla nefsini örterse hüsrana uğramıştır.[6] Bu ayette tezkiye itaat anlamında kullanılmıştır. İtaat de nefsi geliştirmek ve büyütmektir.
Kelime anlamını açıkladıktan sonra şimdi de uygulamaya dair bir örnek vermek istiyoruz. Peygamberimizin (sav) hayatı, tezkiye örnekleriyle doludur. Ancak yazımızı fazla uzatmamak için Kur’ân’dan sadece bir örnekle yetineceğiz.
“خُذْ مِنْ اَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكّٖيهِمْ بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْؕ اِنَّ صَلٰوتَكَ سَكَنٌ لَهُمْؕ وَاللّٰهُ سَمٖيعٌ عَلٖيمٌ” “Onları arındırmak ve temize çıkarmak için mallarından sadaka al! Ve onlar için dua et; çünkü senin duan onlara huzur verir. Allah her şeyi çok iyi işiten ve bilendir.”[7]
Bu ayette tezkiye ve tathir birbirine atfedilerek kullanıldığına göre farklı anlama sahiptirler. Tathir günah kirinden temizlemeyi, tezkiye ise nifak mertebesinden muhlisler mertebesine yükselmeyi ifade eder. (Taberî, el-Camiu’l-Beyân) Bu ayetin sebebi nüzuluyla ilgili olarak anlatılan olaylar farklılık gösterse de ayetin Medine’de münafık olmadıkları halde iyi amellerine kötü ameller karıştıran Müslümanlar hakkında indiğinde bir tartışma yoktur. Böylece İslam toplumunda iyiliklerine kötülük bulaştıran Müslümanların temizlenip tekrar hayatlarına eskisi gibi nasıl huzur içerisinde devam edeceklerinin yolu gösterilmektedir.
Ayette geçen sadaka ile nafile sadaka kastedilmiş olabilir. Buna göre söz konusu Müslümanlardan farz olmadığı hâlde sadece kendilerini temizlemek için mallarının üçte biri sadaka olarak alınmıştır.
Ayette geçen sadaka ile farz sadaka kastedilmişse tövbelerinin kabul edildiğine işaret olsun diye Peygamberimiz (sav) onların zekatlarını kabul etmiştir. Böylece hâlen İslam toplumunun bir ferdi olduklarını görmeleri ve dışlanmamaları sağlanmıştır.
Dikkat edilirse Hz. Peygamber (sav) hastalığa müdahale ederek düzeltme yolunu takip etmiştir. İnsanları kötülükleri işlemeye götüren kusurları âdeta onlardan söküp alarak eğitmiştir. Nebevî eğitimde terbiye etme vardır. Kusurların sadece gözler önüne serilip açıklanmasıyla yetinilmemektedir. Bunun yerine giderilmesi için farklı yöntemler uygulanmaktadır.
Temizliğin gerçekleşmesi insanın kabiliyetli olmasını da gerektirir. Enaniyet ve nefis sevgisi ileri dereceye vardığında artık temizlik ona tesir etmez. Bunu şundan dolayı söylüyoruz. Hz. Musa’dan (as), Firavun’a giderken “Arınmak ister misin?”[8] şeklinde tezkiyeye meylinin olup olmadığını sorması istendiği için, muhatabın kabiliyetli olması gerektiği anlaşılmaktadır. Dünyada suyun temizlemediği kirleri ateş başka maddeye istihâle ederek değiştirir. Cehennem ateşi ise nefsin pisliklerine bulanmış kişiyi küle dönüştürerek temizleyemediği için orada ne ölür ne de dirilirler.[9] Mücrimlerin Cehennemde hayatta kalmalarını, ateşin onları temizlemediğinin göstergesi olarak değerlendirmek mümkündür. Öyleyse nebevî eğitim metodunda arınmaya uygun olanların ellerinden tutup onlardaki kusurları gidererek bir nevi terbiye etme vardır. (Veysel Çelik - Hürseda Haber)
[1] Bakara, 2/129.
[2] Bakara, 2/151; Al-i İmran, 3/164; Cuma, 62/2.
[3] Enfâl, 9/29.
[4] Nisa, 4/77.
[5] Bakara, 2/269.
[6] Şems, 9,10.
[7] Tövbe, 9/103.
[8] Nâzit, 79/18.
[9] Tâhâ, 20/74. Yukarıdaki açıklamalarımızda Cevâd Amulî’nin tefsirinden istifade ettik. Cevad Amulî, Tesnîm fî Tefsîri’l-Kur‘ân, C. VII, 87-121.