Bu Olanlardan Sonra Türkiye Kendini Nereye Konumlandıracak?
İran’da başlayan süreçten, gelişen patlamalar ve cinayetlerden sonra Türkiye, nasıl bir tutumda bulunacak, kendini nereye konumlandıracak? Cinayeti işleyen kadının fotoğrafları yayımlanınca İsrailli askerlerle birlikte olduğuna dair kareler vardı. O kareler birden hiç akla gelmedi nedense. Gelmediyi bırakın, o konu üzerinde durulmadı bile. Peki o fotoğraflar yanlışlıkla mı yayımlandı ya da servis edenler gerçekleri gizlemek adına mı onları hiç etme yolunu tuttu? Bir kere benim belleğimde yer etti.
Söz konusu İran olunca, özellikle de Siyonizm’in hedefi de olunca?.. Uzun zamandan İran İran diyerek dünya kamuoyuna sayıklaması, ardında Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin İran’dan yakınması bir rastlantı mıydı?
Bir başka rastlantı da Azerbaycan ile İsrail ilişkilerinin daha sıkı olması, karşılıklı ziyaretlerin ardından İsrail’e konsolosluk açması da mı bir rastlantı? Konsolosluğu Tel Aviv’e mi, Kudüs’e mi açacak, merak ettiğim bir konuydu, bu da açıklığa kavuştu. Tel Aviv imiş.
Azeri Türklerinin ayaklanmasının bu süreçte olmasının bu döneme denk düşmesi de bir rastlantı?
Aslında bu soruları sorarken bir yandan sorularımın cevabını da içeriyor. Soru soruyorum ama cevabını de veriyorum bir bakıma.
Türkiye’nin de İsrail yakınlaşması bir süredir sıkılaştı. Konsoloslar atandı, gidiş gelişler hızlandı. Bu, epey bir süredir var ve devam ediyor.
Azerbaycan Ermenistan ile olan gerilimler de yeni değil. Ermenileri başta Amerika ve Rusya olmak üzere bütün dünya Hıristiyanları destekliyor.
Azerbaycan Devlet Başkanı’nın Türki cumhuriyetlerde yaptığı bir konuşma da var. O da İran’daki Azerileri kastederek onların kendi dilleriyle eğitimlerinin yapılmadığını, asimile edildiklerini ve özgürlükleri üzerinde duruyor. İran’daki Azeriler de ayaklanınca kullandıkları sloganlar bize hiç ne yeni ne de yabancı geldi. “Azadi, eşitlik ve adalet” bağışları Tanzimat’tan sonra Osmanlı Devleti’nin yıkılış sürecinin başlangıcı oldu.
Irak, Afganistan, Arap Baharı sonrasının da temel sloganları buydu. Bu kavramlar elbette kulağa hoş gelen, arzulanan durumlardır. Öyle de peki sonrasında özgürlükler, adaletler ve eşitlikler hangi emperyalist gücün denetiminde olacak? Söz konusu ülkelerde yeni yakalanmalar başlasa gene aynı kavramlarla bağışlarda bulunulacak.
İran, bölgede bir başına ve direniyor. Türkiye ile İran ilişkileri belli bir rutinde devam ediyor. Bu kaosun tam alev almasıyla birlikte Türkiye’nin tutumu ne olacak? Bir yanda Azerbaycan ve İran’daki Azeri Türkleri. Bir yanda İran ve Şia sendromu. Bir diğer yanda Ermeniler vs.
Filistin halkının en zor dönemleri. Yapayalnızlar. En büyük destekçisi İran tam anlamıyla hem kuşatma altında hem de kendi sorunlarıyla boğuşmakta.
Bölgeyi sadece etkin bölüşümler ile bölmeyen, kabile ve aşiretlerin yönetimiyle asıl karmaşayı başlangıçta oluşturmuştur. Bir diğer yandan da mezhep ve ideolojik çatışmalarla ateşler içinde tutan bir Batı egemenliği var.
İran halkının ayaklanması ise tam anlamıyla psikolojik, hiçbir düşünsel dayanağı yok. Geçmişte diğer halklarda olduğu gibi. Sonucun nereye varacağı ne umurunda ne de farkında. Yeter ki onlar özgürlüklerine kavuşsunlar daha modern bir yaşama içinde olsunlar yetiyor. Kölelik ruhunun farkında bile olamıyorlar.
Bu gibi devletler ve topluluklar olayların gelişim hızını hesaba katamadıklarından, sonuç nereye varacaksa varsını asla düşünmeye ne zamanları ne de bir bilinçleri var. Peki, Türkiye böylesi bir tutum içinde ne yapacak?
Asıl sorun Müslüman halkların parçalanması ve birbiriyle vuruşturulmasıdır. (Milli Gazete)