Biz Bir Yetimin Dinindeniz
Dinin sahibi Allah. Kur’an O’ndan insanlığa bir armağan. Allah Elçisi Sevgili Efendimiz insanlığın yol aydınlığının bir öncüsü. Diğer elçiler gibi. Her peygamber, insanlık adına ve insanlık için farklı özelliklerle temsildedir.
Her peygamber bizim peygamberimizdir. Her peygamber Allah dininin elçisidir. Biri diğerinden üstün değildir, her birinin görev alanı bellidir ama üslubu ve tarzı, yaklaşımı farklıdır.
Allah Elçisi Sevgili Efendimizin varlığı ve gelişi insanlık için tam anlamıyla bir dönüm zamanı. Dönüm zamanı olmakla birlikte olgunluğun ve zirvenin de son temsili.
Evet, o bir yetim. Yetimliği boyunca Kur’an ininceye kadar insanlık içinde bir bağış olarak önemli bir temsilde. Kur’an inmeden önce de bir nüzul, yani bir iniş gibidir insanlığa. O yetimin her hâl ve davranışı, yaşayışı, bulunuşuyla bir örnek. Vahyi insanlığa anlatırken insanlar onun vasıtasıyla gelenleri çok da yadırgamadı. Çünkü onun temsili yeterliydi.
Mekke’nin aristokrasisinde, zenginlerinin arasında, şiirin çok güçlü olduğu bir ortamda onun söyledikleri, aktardıkları her şeyin üzerindeydi. Fakat beklenmeyen şey ve istenmeyen, o aristokrasi içinde bir yetimin bunları anlatmasıydı. Kendilerine yediremedikleri, kabullenemedikleri bir durumdu bu.
Eğer onlardan biri böyle bir durum içinde bulunsa kimsenin kabul edemeyeceği ortadaydı. Bu dinin öncüsü ve anlatıcısı Sevgili Efendimiz tam anlamıyla insanlık içinde bir dengeydi. Bir yanda Hazreti Ebubekir gibi önde gelen bir insan, Hz. Hatice gibi Mekke’nin saygın önde gelen bir kadını, Ali gibi bir çocuk, Zeyd gibi bir köle.
Yeryüzü nimetleri elbette insanlık için. İnsanlık için ama belli bir sınıfın, kitlenin değil. Her insan dünya nimetinden hak sahibi. O yetim, insanlığın öncüsü iken, kendisine ait olmayan hiçbir şeyi sahiplenmedi. İnsanlık için armağan olanını insanlığa sundu.
Zenginlerin, varlıklıların telâşlarından biri de buydu. Saltanatlarının sonsuz olamayacağının farkındaydılar. Putlarından çok saltanatları ve konumlarının zarar görmesiydi asıl sorun. Köleleri vardı, sayısız kadınları, sınırsız eğlenceleri. Bu dünya onların varlık alanıydı.
Bir yetimin bir başka yetimi, kimsesizi, bir köleyi insanlık içinde eşitlemesi de kabullenebilir bir durum olamazdı. Hem saltanatlarından, kölelerinden, yaşadıklarından olacaklardı. Asıl sorun da buydu. Unutulmamalıdır ki dönemin aristokrasisinin en kabullenemeyeceği durum buydu.
Hem zalim olmak hem de dinin temsilinde bulunmak kolay bir durum değildir. Çünkü birinden birini tercih söz konusudur.
Müslümanların en çok da zorlandıkları durumdur. Çünkü insan olma, insanî zaafları bulunma da insan gerçeği. Dini kendi konumlarına uydurma çabaları öteden beri vardır. Bir yetimin, insanlık için ve insanlık adına olan varlığı her zaman için kimileri için tedirgin edici bir durum. Hem Müslüman olacaksınız, hem kendinizi sınırlayacaksınız, hem de bir temsilde bulunacaksanız. İnsanın çatışma alanı.
Bir yetimin hayatında kibir, insanı aşağılama, hakaret etme gibi bir dili olmamıştır hiçbir zaman. Mekke’nin önde geleni Ebu Süfyan’ın en zor durumu psikolojisidir. Bir yanda Mekke’deki konumu ve durumu, gururu, bir yandan da içinde bulunduğu gerçeği. Efendimiz onun gururunu da kırmadan, incitmeden, sorumluluklar vermesi en incelikli bir davranışıdır. Onu öldürmek için çadırın kapısında bekleyen celalli bir Ömer, bir yanda emanet edilmesi gereken Sevgili Efendimizin amcası. Ve onun konumunun korunması.
Bir yetimin kapısına kadar gelmiş olan bir insanı kazanmanın sevgi ve merhamet dili.
İnsanlığın, mazlumların hâlinden anlayan bir yetim. İnsanlığın dengesinin en önemli varlığı. Önde gelen bir insan, bir kadın, bir köle ve bir çocuk. Evet, biz bir yetimin dinindeniz. Merhametin, sevginin, hakkaniyetin, içtenliği sonsuz olan bir yetimin dinindeniz. (Milli Gazete)