Kendine Müslüman
Müslümanların bencillikleri, çıkarları gösterdikleri siyasal çabalarla kendilerine ait bir dünya oluşturduklarından bu dünyaya başkalarının girmelerine tahammülleri yok.
Siyasal partiler artık, dinlerin ve mezheplerin sorumluluklarını üstlenmiş gibi bir konumdadırlar. İslâm milletinin mezheplerindeki farklılıklar çok ince ayrıntılardır, bunlar asla bir uçurum oluşturmamaktadır. Her mezhebin kuralları, ilkeleri diğerlerini de bir bakıma tamamlıyor. Müslümanlar dilerlerse farklı mezheplere göre de davranabilir ve yaşayabilirler. Bunlar insanları dinden ne uzaklaştırır ne de bir uçurum oluşturur. Oluşan ilkelerin de kendilerine göre haklı gerekçeleri var.
Müslümanlar arasında mezhep çatışmaları, kanlı savaşları da yoktur. Tuzaklar ve kışkırtmalar hemen her kesim ve çevre için geçerlidir. Oyunlara gelenler, tuzaklara düşerler.
Bugünün Müslümanları siyasal oluşumlarda, kendilerini mezheplerin ötesine bir yere konumlandırıyorlar. Dini ve kuralları da bu yeni oluşa göre değerlendiriyorlar. İnsanları, bulundukları siyasal partiye göre tasnif ediyorlar. Onları gerektiğinde dinsiz, kâfir ve hatta neredeyse şirk ile töhmet altında tutuyorlar. Tuhaf olan, aynı toplam içinde yer almayanları ciddî anlamda da suçluyorlar. Özellikle kimi cemaatler bunu fazlasıyla körüklüyorlar. Karşılarında namazlarını ihmal etmeyen dini esasları hakkıyla yerine getirenler de var. Ve hatta belki de aynı tasavvufi gurupların da içindedirler.
Kapitalist sistemin Müslümanları bu sistem içinde faizli, sömürücü hayatın geçerliğini kabullendikleri gibi, karşılarındakileri çok rahatça itiyor, uzaklaştırıyor ve sadece kendilerini Müslüman sayıyorlar. Edindikleri konumları paylaşmama ya da oraya kimseleri yanaştırmama adına yapılıyor bütün bunlar. Geçmişin karanlıklarını bugüne taşıyarak gerekçeler de oluşturuyorlar. Öyle ki; Müslüman sadece biziz, siz sakın ola ki Müslüman olmayasınız.
Geçmiş zamanlarda bir üniformalıyı, ya da devletin önemli konumlarında bulunanları camide cemaatin arasında gördüğümüzde sevinirdik. Bugünün siyasal hareketleri artık birer ideolojileri olmadığından sadece isimlerinden ya da bulundukları konumlara ve durumlara göre tasnif edilip değerlendiriliyor. Jakoben ırkçılık yapanlar her ortamda var. Her ortamda var da örneğin bunların bir kısmı kâfir ve dinsiz olarak tasnif edilen kesimde iseler onlar da vatan hani, dinsiz, vatan düşmanıdırlar. Üst katmandakilerin tutumları altta bulunanları çok daha fazla keskin ve rijit hâle getiriyor. Bir ima, bir gönderme artık başka boyutlar kazanıyor.
Müslüman aydınların sorunu, büyük bir bölümünün susmayı tercih etmesi. Siyasal gerilimli ortamda onların söyleyeceklerinin fazlaca bir karşılığı olmuyor. Çünkü tekfir edilme, ötelenme, dışlanma tehlikesi de var. İşin tuhafı işlerinden bile olabilirler. Jurnal fena hâlde işliyor. Çok şey biliyor gibi görünen ama hiçbir şey bilmeyenlerin ağır suçlamalarıyla karşılaşabilirler. Çünkü her an tekfir edilebilirler. Cennete kimlerin girebileceğini, kimlerin giremeyeceğini de iyi biliyorlar. Çünkü kendileri Müslüman’dırlar, cennete girecekleri kesindir, ötekiler zaten ya kâfir ya da vatan hainidirler.
Aslında kendi vatanlarının sınırları içinde bulunanlar bulundukları sınırları gereği de kendilerine göre Müslüman’dırlar. Tasnifi kendileri yaptıkları için kim Müslüman’dır, kim değildir onlar karar veriyorlar.
Çok değil bundan şöyle birkaç on yıl önce biri İslâm’ı tercih etmiş ve Müslüman olmuşsa, aşırı duygusallıkla başların üstüne konurdu. Hıristiyanlıktan veya başka kültürlerden ve dinlerden dönen, Müslüman olanlar yere göğe sığdırılmazdı. Sevinilirdi. Ama şimdi ideolojisi olmayan, maddeci, materyalist çıkarcı partinizde yer alıyorsa o en iyisi ve hatta en iyi Müslüman’dır. Ha onun da sınırları ve yeri bellidir. Kapının arkasında beklemeye alınır, hizmetine bakılır ona göre ona da bir yer belirlenir.(Milli Gazete)