Düşüncenin Sürekliliği
"Yeniden başlamak, geçmişe dönüp bakmadan, oyalanmadan, hızını ve ritmini yitirmeden yol ve yolculuk sürdürülmedir. Çaba gösterenleri bekleyen manevî nimetleri bulunur her zaman."
Milletlerin kendi ruhlarına özgü inanışları ve düşünüşleri var. Yüzyılları bulan bir oluşum zamanla giderek kökleşir. Kökleşmenin getirdiği sorunların başında değişen ve dönüşenlerin karşısında kendisini yenileyememesi. Ya da yeni şeyler karşısında ona karşı bir tavır alamayışı ve bir çıkışı yakalayamaması. Bunu salt milletler, devletler ve daha dar anlamdaki kurumlar açısından da düşünebiliriz.
Büyük devletlerin yaşadığı en önemli sorunların başında, durağanlaşma, körleşme ve tıkanma geliyor. Yüzyıllar içinde durağanlaşan toplumlara yol açıcı olan dönemin önemli düşünce insanlarıdır.
Kriz dönemleri medeniyetler için büyük bir çıkmaz oluşturabilir. Eğer kendisini yenileyebilecek bir çıkış ya da bir öncü ile yol bulamaz ise.
Milletler veya toplulukların tıkandığı zamanlarda daha çok kendilerini meşgul eden sıradanlıklar ağır basar. O zaman da onlara yön verecek büyük deha sahiplerinin düşünceye yoğrulu derinlikleri olanlara gereksinim vardır. Bu kimi zaman bilgeler, manevilikleri yüksek olanlar ya da gözü kara büyük kumandanlardır. Kararlar anlıktır kimi zaman. Kimi zaman da daha derinlikli olan düşünüş sonucudur.
Düzenleri kuranlar da bozanlar da insan. Düzenin sağlıklı oluşu halkların huzuru ve düzeniyle ilgili. Onlar eğer kurulu düzen içinde katkı sağlıyorlarsa güçlüdürler. Katkıları yok ise çürümeler derinleşir. Millet olma bilinci bütünlükten oluşur. Karmaşa ve kaoslar toplumların hem ruhunu hem de düzenini bozar.
Gücü oluşturan nedir, fiziki olan mı? Fiziki güç her zaman başarılı sonuçlar alabilir mi? Belli güçleri yönetenlerin gücü bir yerde tıkanınca çöküş de büyük olur. O zaman toparlanma güçleşir, umutsuzluk ve karamsarlık ağır basar.
Zamanları ve dönemleri iyi değerlendirmek gerekir. Her toplumda, millette, devletlerde çöküşler olabilir. Kaçınılmaz bir durumdur bu. Dünya kurulalı beri yeryüzünde kalan bir tek devlet yok. Ayakta kalan büyük inanç ve düşüncelerdir.
Hıristiyanlar dağılsalar, özlerinden uzaklaşsalar bile hâlâ onların inançları bir bakıma ayakta tutuyor. Batı toplumunun sürekliliği buna bağlıdır. Fakat onlar manevî olarak doyurmadığından hâlden hâle durumdan duruma geçiş yapıyorlar. İdeolojiler üretmeleri ya da dünyayı karmaşaya boğmaları bundandır. Ayakta kalabilmeleri için zorunludur.
Müslümanların durumu oldukça farklıdır. Bütünlüklerini oluşturacak ruh ve öz olduğu gibi duruyor. Onu işler hâle getirmek yeni bir hayatı yeniden başlatmak ellerindedir. Krizler her zaman vardır ve olacaktır, önemli olan o dönemlerde çıkış yolu bulmadır.
Temel sorun inansızlık, güvensizlik ve komplekse kapılmadır. Yeryüzünde bir tek insan bile kalsa umut asla bitmez. Biz biliriz ki Allah’ın yarattığı şu yeryüzünde, onun sahibi vardır ve insandır. İnsan var olduğu sürece umut kesilmez. Umutsuzluk yıkımın baş etkenidir.
İnsanın kendini yenileyebilme şansı kendi elindedir. Göstereceği çaba, sahih olanın peşinde olma, Hakikat’ten uzaklaşmama ve ona tutunmadır.
İnanma, güven insanı güçlü kılar. Dünyanın hâllerinin ne olacağı önceden kestirilemez. Adım atmadan yürünmüyor, yürünmeden yol alınamıyor. İnanca, düşünceye aşkla sarılan asıl işini yapmış olur. Aşk tutkudur, bağlanmadır, özden kopmamadır. Zaman zaman uzaklaşmalar olur, kırılmalar yaşanır, bunlar hayatın doğasında var.
Yeniden başlamak, geçmişe dönüp bakmadan, oyalanmadan, hızını ve ritmini yitirmeden yol ve yolculuk sürdürülmedir. Çaba gösterenleri bekleyen manevî nimetleri bulunur her zaman.
Bir Müslüman için temel inanış Hakikat’tir. Ondan asla uzaklaşmayı, sulandırmayı, gerekçe bulmayı kabul etmez. Boşluklar başka boşluklara neden olur. Bir boşluk başkasının önünü açar, sonra da toparlanılamaz.
İnsanların asıl felâketleri iç yıkımlarıdır. Yıkılan ve düşenin kalkması güçleşir. (Milli Gazete)