ABD diyor ki; 'Coni öleceğine Kürt ölsün!'
Geride bıraktığımız Nisan ayı içerisinde, piyasada “Ortalık malı” şeklinde görünen kimi medyatik simalar, hükümetin PKK ile yeni bir “Çözüm Sürecine” hazırlandığını iddia ederken, bu iddia başta bizzat CB Erdoğan olmak üzere hükümet cephesinden sert karşılık görmüştü.
Çatışmaların şiddetlenerek sürdüğü bir ortamda yeni bir “Çözüm sürecinin” hazırlıklarının yapıldığında ısrar eden “Ortalık malı” kesimler, iddialarına Paris merkezli bir vekil ile alt yapısı hazırlandığı ileri sürülen “Süreç” konusunu gündemde tutma çabaları devam etti.
Yalanlanmasına karşın “Süreç” hazırlıklarının yapıldığı hususunda ısrarcı olanların ayrıca bunu “iç şartlar” bağlamında yaşanacak bir zorunluluk şeklinde tasvir etme yoluna gitmeleri, dolaylı olarak hükümet cephesinin PKK karşısında düştüğü acziyete vurgu yapmak istemelerinden kaynaklanmaktaydı.
Tecrübeler şunu göstermişti; “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” idi.
Bazı şeylerin döndüğü, bir takım manevraların sergilendiği hissi mevcuttu. Ancak öngörülen “yeni süreç” tam olarak neydi, kapsamını kimler çizmişti, neler hedefleniyordu, işte bu noktalar muamma gibi durmaktaydı.
Aslına bakılırsa yeni bir “Süreç” için kimi mahfillerden bir takım işaret fişeklerinin çakıldığı sır değildi;
1- Amerika’nın yavru örgüt PYD’ye lojistik/koruma kalkanı sağlarken, anaç örgüt PKK’yi hala “terörist örgüt” olarak gördüğünü her fırsatta vurgulaması.
2- İdeolojik tercihleri bir yana, her daima güçlü milliyetçi reflekslere sahip çok değişik siyasi akım ve fraksiyonların ilk kez PKK ile yaşanan çatışmalarda devlet/hükümet karşıtı ortak mevzilerde buluşmuş olmaları.
3- Nihayet ABD Ankara Büyükelçisi John Bass’ın PKK ile yaşanan şiddetli çatışmalar üzerine “Çatışmalara geri dönülmesine dayanak oluşturan sorunların çözümü, şiddette değil, siyasi ve meşru kurumlarda yürütülecek diyalog ve müzakerelerde yatmaktadır. Barış yanlısı olan herkesi gücünü bu yönde kullanmaya teşvik ediyoruz” şeklinde, özetle “masaya dönün şeklinde yaptığı açık çağrı.
Yeni “Süreç” yönündeki çabalar, her ne kadar puzzle bilmecesini andırır gibi görünse de aslında gizli değildi. Tümü de Washington kaynaklıydı ve Amerika’nın Suriye politikası ile doğrudan ilişkiliydi.
İsterseniz Puzzle’nin diğer parçalarına kısaca bakalım;
a-Suriye’de kendi kara gücünü oluşturan PKK’ye veya ikiz kardeşine her türlü desteği veren Amerika, Türkiye’nin gerek içerde gerekse Kandil ve civar bölgelerde PKK’ye dönük en ölümcül saldırılarını bile “hoş görmesi”, hatta meşru savunma kapsamında görmesi.
b-Kandil’e dönük hava saldırılarında derin sığınaklara karşı kullanılan delici füzelerin Amerika’dan karşılanmasına rağmen PKK’nin Amerika’ya dönük en ufak bir siteminin dahi oluşmaması.
c-Bu süre zarfında Kandil’deki PKK yöneticilerinin müteaddit kereler medyaya yansıyan açıklamalarında ana temanın “DAİŞ karşıtı mücadelede” Amerikalı dostlarıyla “doğrudan iletişim” halinde bulunduklarını ifade etmiş olmaları. Ki halen benzer açıklamalar devam ediyor.
d-HDP Eşbaşkanı Demirtaş’ın Aralık-2015’te Amerika’ya yaptığı seyahat. Amerika dönüşü Demirtaş’ın Kandil yöneticileriyle görüşmek üzere derhal Güney Kürdistan’a geçmesi ile kamuoyundan gizlenen “esrarengiz” manevralar.
e-20 Nisan’da açıkladığı HDP’nin Cizre raporu kapsamında basınla bir araya gelen Demirtaş şunları diyecekti:
“Burada ilk defa açıklamış olacağım. Hükümet şunu çok iyi biliyor. Yakın zamanda daha birkaç ay önce bir kez daha diyalog için, bir kez daha masaya dönüş için Kandil ile temasa geçtiğimizi hükümet biliyor. Bunun için uğraştığımızı hükümet biliyor. Fakat bunu reddeden hükümetin kendisidir. Biz bunu tekrarlayacağız. Fırsat bulduğumuz her aşamada diyaloğu tekrar başlatmak için iki tarafı da zorlayacağız ama Kandil, görüşmeye hazır olduğunu söylerken, Ankara`dakiler, `Asla masaya dönüş yok, müzakere olmayacak, süreç diye bir şey olmayacak` dedikleri müddetçe tek taraflı masa mı kurulur? Barış politikaları için hükümeti zorlamamız, ikna etmemiz lazım."
Sözü edilen temasın zamanına ilişkin soruya Demirtaş, "Birkaç ay önce diyelim. Tam tarih için bir arşiv taraması yapsanız bulursunuz" diye yanıt verdi.
Demirtaş’ın 1 Aralık’ta başlayan bir haftalık ABD seyahatinden sonra 8 Aralık günü Ertuğrul Kürkçü ile Habur’dan Güney Kürdistan’a geçtiğini hatırlatmış olalım.
Ayrıca ABD’nin, Suriye’de politik-askeri çıkarlarını düşünerek uygulama alanına koymaya çalıştığı niteliği belirsiz yeni süreç manevraları kapsamında “Demirtaş-Washington-Kandil” üçgeninde sıcak temasların devam ettiğini bir kez daha belirtelim. Hatta siz bu satırları okurken Demirtaş’ın ikinci bir ABD gezisinin gerçekleştiğini ve devamını da güncel gelişmeler bağlamında büyük ihtimalle okumuş olacaksınız.
f-Cemil Bayık, sıklıkla yaptığı gibi yakın zamanda BBC muhabiri Ian Pannell`e verdiği demeçte uluslararası güçlerden kendilerine mektuplarla çağrı yapıldığını, kendilerinin de bunlara mektuplarla cevap verdiklerini söyledi.
BBC muhabirinin “Kerkük`te görüştüğümüz PKK komutanları Koalisyon güçleriyle dolaylı temasları olduğunu söyledi, bu doğru mu" sorusuna verdiği cevap ise, "Dolaylıdan da öte direkt de sayılabilir. Çünkü bizim güçlerimizin IŞİD`le nasıl mücadele ettiğini dünya âlem biliyor. Kaolisyon güçlerinden gizli, IŞİD`le mücadele yürütülmedi. Zaman zaman görüşmeler bile olmuştur. IŞİD`e karşı mücadele eden, gerillayla iletişime geçmek zorunda."
Bayık, muhabirin bu temasla ABD`den mi bahsettiği sorusuna, "Amerika`dan da, İngiltere`den de… Koalisyon güçlerini temsil eden esas Amerika`dır tabi. Sorun Amerika`yla veya başka biriyle görüşüp görüşmeme sorunu değildir" cevabını verdi.
g-Biliyorsunuz, KCK yöneticileri bir şeyler söylerken önce yarım yamalak söylerler, sonra da söylememiş gibi yaparlar. Bu konuda PYD’liler ise henüz kıvırma ustası olabilmiş değiller. Bir şeyler söylemek istediklerinde lafı eveleme-geveleme yapmadan ortaya dökerler.
“aljazeera.com.tr’den” Ece Göksedef, “Bir PYD yetkilisine” atfen şu açıklamayı aktarıyor:
“ABD’nin, PKK’nın Suriye ve Irak’a çekilmesi isteği var. ABD, Türkiye ile iyi ilişkisini bozmak istemediğini bize söylüyor. Bir yandan da IŞİD’le savaşırken sahadaki Kürt savaşçıları kaybetmek istemiyor. Bu yüzden Türkiye’de çatışmaların sona ermesini, tamamen IŞİD’le mücadeleye odaklanmayı istiyor. Bu sebeple PKK’nın Türkiye’den güçlerini çekip hem Irak’ta Musul operasyonuna katılmasının hem Suriye’de IŞİD’e karşı savaşmasının faydalı olacağını düşünüyor.”
E.Göksedef devamla şunu ekliyor: “Kobani’de bulunan, PYD’nin tek taraflı ilan ettiği federasyonda üst düzey bir görev alan ve Amerikalı yetkililerle görüşmelere de katılan PYD’li kaynağa göre bu istek sadece, Türkiye ve PKK arasındaki sürece geri dönülmesine bağlı. PKK’nın Türkiye’den silahlı güçlerini çekmesi için masaya dönülmesini, böylece çekilen güçlerin Irak ve Suriye’de IŞİD’le savaşmaya başlayabileceğini söylüyor.”
Şayet Amerika’nın baştan beri izlediği bu stratejiye şaşırmışsanız, yanılıyorsunuz. Amerika’nın Suriye’de yürüttüğü PYD politikasını biliyorsunuz. Tamamen kirli emelleri için PYD’yi kullanımlık bir “kara gücü” olarak görüyor. Salt insan kaynağına dayanan PYD/YPG, bu kaynağını büyük oranda Kuzey Kürdistan’dan temin ediyor. Dolayısıyla Kobani ile başlayan ve DAİŞ üzerinden büyük bir kampanyaya dönüştürülen mağduriye/kahramanlık karışımı faaliyetlerin en büyük nedeni, Amerikan amaçları doğrultusunda ölmeye koşacak bir insan selinin önünü açmaktı. Halen de bu kampanya varlığını sürdürüyor.
Amerika’nın PYD/YPG ile PKK arasına ayırım koyup birisini “kahraman”, ötekini “Terörist” ilan etmesinin altında yatan asıl neden de, PYD yetkilisinin lafı hiç dolandırmadan dile getirdiği şekliyle Amerikan politikasıyla doğrudan bağlantılı bir durumdur.
Amerika’nın Türkiye’nin PKK’ye yönelik en ağır saldırılarını bile görmezden gelmesi, hatta desteklediğini açıklaması, PKK’nin en azından şimdilik Suriye sahasına geçerek PYD’leşmesine dönük politikasından kaynaklanmaktadır.
Amerika, hem PKK ile görüşüyor, hem de Türkiye’nin etkili hamleleri üzerinden PKK’ye mesaj veriyor; Şimdilik ne Kandil’de, ne de Türkiye’de bize yarayacak bir pozisyonun yok, Suriye sahasına çekilmelisin ki, orada bize lazımsın!
Çatışmaların ilk günlerinde kendinden emin bir şekilde PKK, cenk dolu sözlerle meydan okurken dolaylı olarak aslında Amerika’nın çizdiği Suriye istikametine de itirazda bulunmuş oluyordu.
Ancak son zamanlarda KCK yetkililerinden tutun da Amerikalı yetkililer ve HDP çevreleri ortak bir “Barış ve Çözüm” söyleminde buluşmuş durumdadırlar. PKK, fiyaskoyla neticelenen “Devrimci halk savaşından” kuyruğunu dik tutarak caymanın, dolayısıyla Amerikan teklifine evet diyerek masada kapacağı kazanımların hesabını yapıyor. Vaziyet öyle gösteriyor ki, devlet/hükümet şu an olası bir Amerikancı çözüm önerisine olumlu yaklaşırsa, PKK’nin en azından şimdilik sınır ötesine çekilmesi ve geçici görevle Suriye’ye nakli gerçekleşecektir. Ancak Suriye sahasında hükümetin ABD-PKK ortaklığına karşı duyduğu derin kuşkular, şimdilik oluşturulmak istenen kuşkulu çözüme yanaşmasını engelleyen en ciddi faktörler arasında görünüyor.
Başta “Ortalık mallarına” atfen değindiğimiz “hükümetin yeni bir çözüm sürecine hazırlandığı” yönündeki iddialar aslında salt iddialar olmayıp tipik bir “Halkla ilişkiler” ögesini barındırmakta ve izah etmeye çalıştığımız arka plandan kaynaklanmaktadır.
Görünen şu ki; PKK, ABD tezlerine direnmekten vazgeçip “geçici görev” tayinine çıkarken beraberinde bir takım “kazanımlarla gitmek istemektedir. Şimdilik ABD’nin telkinlerine karşı tek şartı budur.
Devlet ise, “Terörü bitirene kadar” söylemine sarılmış vaziyette ve başka hiçbir ihtimale kapı aralamayı düşünmediğini belirtmektedir. Tabii ki şimdilik!
ABD’nin şu an PKK’ye dayattığı “ateşkes ve geçici görev” konusunda top Türkiye’nin sahasında bulunmaktadır.
Türkiye’nin önünde bu durumda iki ihtimal vardır;
1-Şu an dillendirdiği PKK karşıtı politikasını sürdürmeye devam etmek. Ki bu, büyük oranda ABD ile varması muhtemel bir anlaşma çerçevesinde olabilecektir.
2-Şayet bu tavır ABD’nin işini zorlaştırırsa PKK ve diğer silahlı sol örgütler olmak üzere hükümete yönelik operasyon cephesinin içerde yeni bir saldırı dalgasına yönelmesi kaçınılmaz olacaktır. Bugüne kadar medyada yer edinemeyen PKK kaynaklı “hak ihlalleri, katliamlar, yıkımlar, tehcirler vs” gibi söylemler, kırık notlar olarak dolaşıma sokulacak, hükümetin yıpratılması için her yol denenecektir.
Ali Özgür / İnzar Dergisi – Mayıs 2016 (140. Sayı)