Gizli tekfircilik
Şanlıurfa Valiliğinin ev sahipliğinde Diyanet İşleri Başkanlığı, Şanlıurfa Büyükşehir Belediyesi ve Harran Üniversitesi işbirliği ile düzenlenen "Uluslararası İslâm Bilgeleri Zirvesi" ikinci günündeki oturumlara katılma fırsatı buldum.
Özellikle Litvanya ve Moskova müftülerinin konuşmalarında şu hususlar çok çarpıcı idi: “Rusya’nın dağılmasından sonra Müslümanlar üzerindeki baskılar azalmıştı. Uzun süren baskı döneminde Alimlerimiz azalmıştı. Aziz dinimize dair bilgilerimiz çoğaltmak ve yaymak istiyorduk. Bize İslam’ı öğretecekler diye ülkemize gelen ve bağrımıza bastığımız bir kesim ABD ajanı,(FETÖ’cüler) bir kısmı da tekfirci çıktı. Bunlar sadece ülkelerimize gelmekle kalmadılar, çocuklarımızı da alıp okullarına götürdüler. Mesela şimdi Suudi de 300 den fazla öğrencimiz var. Bunlar bildiğimiz ehli sünnetin makul ve mutedil akidesine aykırı düşünceleri yayıyor İslamofobinin, yer yer güçlenmesine ve Müslümanların aleyhine baskılara dönüşmesine sebebiyet vermektedir.”
Bu müftülerin özetlediğimiz görüşlerinden kesin olarak anlaşılan şudur; Suud’un iki ihraç ürününden biri olan “uleması” gerek ülkelerine gelen öğrenciler gerekse kendilerinin bizzat giderek yaydığı fitne ile İslam düşmanlarının Müslümanlara hayatı zindan etmesi için gerekli imkân ve fırsatları sağladığı artık tartışma konusu değildir. Özellikle yer yer hortlayan başörtüsü yasakları, mülteci düşmanlığının arkasında Haçlı zihniyeti kadar Suud’un fasid zihniyetinin olduğu unutulmamalıdır. Bu iki düşünce birbirlerini beslemekte ve sonuçta İslam’ın zayıflamasına sebebiyet vermektedir.
Suud’un bilinen ikinci ihraç ürünü “petrol” gelirlerinin Ehli Sünnetin üzerinde ittifak ettiği ve üzerine titrediği İhvanı Müslim’inin tepelenmesi için Sisi Fravun’una nasıl peşkeş çekildiğini biliyoruz. İhvan, tarihinde görmediği baskı ve işkencelere maruz bırakılmıştır. Sisi gibi ABD uşağı General Hafter'de Libya’daki İhvana kan kusturmaktadır. Hafter’e en büyük destek komşusu Sisi’den geldiği bilinmektedir.
Suud’un Petro dolarları ile ülkemizde de maalesef Ehli Sünnet itikadı giderek alan kaybetmekte alenen olmasa da “gizli tekfirciliğin” yayılmasına sebebiyet vermektedir. Bazı medya kuruluşlarının Suud’lulara satıldığı dedikoduları bir yana, çok sayıda yayın kuruluşu, yazar-çizerin açıkça Suud politikalarına hizmet ettiği görülmektedir. Bazı cemaat ve kanaat önderinin körfezden gelen sözde “cami ve medreselerine yardım” karşılığında Ehli Sünnetin müdafaasını yapar gibi görünerek aşırı Şii düşmanlığı yapması açıkça Suud’un resmi politikalarına hizmete dönüşmektedir.
Şiiliği tekfir edenler bir yana, açıkça “tekfire karşıyım” dediği halde “yeryüzünde bir tek Sünni olduğu müddetçe Şiiler kâfirlerle asla savaşmazlar!” söylemini yaygınlaştırmak gizli bir “tekfir” anlayışı değil midir? Bu düşüncenin açılımı Şiilerin Sünnileri kâfirlerden daha beter gördükleri anlamına gelmektedir ki bu yaklaşıma sahip mezhep ancak “kâfir” olarak nitelenebilir!.
Suud’un yanına Mısır ve Ürdün’ü de alarak melun İsrail ve ABD ile askeri ittifak arayışının Ülkemizde ciddi bir tepki ile karşılanmamış olması biraz abartı gibi gelse de kanaatimce Ehli Sünnet mezhebinin ülkemizde iflası anlamındadır. Aksi takdirde Ehli Sünnetin kalesi hükmünde olan halkımızın Ümmetin bünyesine İsrail “ur”unu taşıyan Suudi aleyhine çok büyük protesto mitingleri yapması gerekmez miydi?
(Ammar Güneş - Hürseda Haber)