Fetih mi, işgal mi?
İslami kavramlarımızı yerli yerinde kullanmak zorundayız. Aksi takdirde Yahudi ve Hristiyanlar gibi kitabımızı tahrif etmiş oluruz Allah (cc) korusun. Fetih ve işgal kavramları çoğu zaman karıştırılmaktadır. Kâfirlere ait bir bölgenin Müslümanların hâkimiyetine geçmesine FETİH, Müslümanlara ait bir yerin Kâfirlerin hâkimiyetine geçmesine işgal denir. Kısaca Müslüman fetheder Kâfir işgal eder.
Müslümanların vatanı ancak üzerinde Şeriat-ı Garra-i Muhammediyenin hâkim olduğu topraklardır. Müslümanlar ancak böyle bir vatan uğrunda canlarını feda ederlerse şehit olabilirler. Tağutların hâkimiyetinde olup Müslümanların zillet içerisinde yaşadığı topraklar asla vatan sayılamaz. Bu topraklar için ölmek Müslümana şehadet payesi kazandırmaz. Bu topraklar “vatan” olmaya aday topraklar sayılabilirler. Müslümanlar ancak kendi topraklarında tağutların hâkimiyetini sonlandırmak ve İlayı kelimetullah için mücadele verirlerse şehit olabilirler.
Müslümanların topraklarında hâkimiyet İslam’da değilse, ülkede putların dokunulmazlığı varken Allah ve Resulüne alenen düşmanlık yapılıyorsa, haramlar kanunla korunup farzlar yasaklanıyorsa o ülke İŞGAL altındadır ve kurtarılmayı bekliyor demektir. Böyle bir ülkede kurtuluş mücadelesinin veriliyor olması “kurtarılmış” olduğu anlamına gelmez. Bu mücadele desteklenir ancak henüz kurtarılmamış olduğu gözardı edilemez. Dikkat edilecek olursa bu tür kurtuluş mücadelesi olan yerlerde İşgalci ABD “darbelerle” kurtuluş mücadelesini akamete uğratmaya çalışır.
Bir İslam devleti böyle bir ülkeye girdiği zaman orayı işgalden kurtarmış olur. Burada yaşayan Müslümanların zulüm ve zilletten kurtulmak için işgalcilerle savaşan Müslümanlara yardımcı olmaları gerekir. Kendi putperest rejimleri uğruna mücadele ederek Müslümanları işgalci görmek ancak aptallık ve ya ahmaklıkla açıklanabilir.
Bir Müslüman ülkenin bağımsızlığı o ülkede kâfirlerin ÜS’lerinin varlığı veya yokluğu ile anlaşılır. Müslümanların evleviyet fıkhına göre birinci önceliği ülkelerini o üslerden yani işgalden kurtarıp bağımsız hale getirmektir. Bu konuda bağımsız Müslüman devletlerin de yardımcı olması gerekir.
Bulunduğumuz coğrafyada bu kavramlar maalesef gelişi güzel kullanılmakta Müslümanlar kâfirlere değil de din kardeşlerine “işgalci” diyebilmektedirler. ABD’nin çiftliği konumundaki bir toprak parçası ABD’den kurtarılmaya çalışıldığında şuursuz mankurtlaşmış Müslüman! Efendisi ABD uğruna Müslüman kardeşi ile savaşabilmektedir.
Bir İslam beldesinin kurtulmuş olduğu veya kurtuluş mücadelesi verdiği ABD ve İsrail’in tavırlarından anlaşılır. ABD ve İsrail bir İslam beldesine açıktan düşmanlık ediyorsa orada rejimi değiştirmeye çalışıyor ise oranın kurtulmuş olduğuna, bir beldede darbe planlıyor mevcut hükumeti alaşağı etmek istiyorsa orada kurtuluş mücadelesinin varlığına hükmedilir.
ABD ve İsrail’in dost ve müttefik olduğu gizli açık yollarla birbirlerine arka çıktığı topraklar maalesef işgal altında topraklardır ve kurtulmayı beklemektedirler.
İslam’ın hâkim olduğu iki ülke arasında çıkan bir savaşta hâkimiyetin el değiştirmesi, ne Fetih ne de işgal olarak nitelendirilemez. Burada meydana gelen sadece İKTİDAR değişikliğidir. Müslümanların bu savaşlarda öncelikle ıslah edici yani barışçı bir rol almaları bu mümkün değilse mazlumdan yana olmaları adaletin ikamesine çalışmaları gerekir.
Herkes yaşadığı coğrafyayı dikkatle tahlil etmeli, İslam’ın hâkim olmasını isteyenler zindanlara, idamlara mahkûm ediliyor; İsrail uşakları el üstünde tutuluyor ise konumunu ona göre belirlemelidir. Böyle durumlarda herkes coğrafyasında ülkesinin küfrün tasallutundan kurtuluş mücadelesi vermesi bu yoldaki çabalara destek vermesi şarttır.
Bize düşen dünyanın en günahkâr Müslümanını mezhebine meşrebine bakmaksızın kâfirlerin en günahsızına tercih etmektir. Ülkelerimize hâkim olmayan İslami ölçüleri hiç değilse kendi hayatımıza hâkim kılmaya çalışmalıyız. Vesselam.
(Ammar Güneş - Hürseda)