Türkiye dış politikada nereye gidiyor?
Türkiye Okyanus ortasında rotasını kaybetmiş bir gemi gibi. Şimdi nereye gittiğini ya da gideceğini bilen yok.
Eskiden yönünü Batıya çevirmiş AB’ye girmeyi hedefleyen bir ülke idi. Şimdi hedeften uzaklaşılıyor (elhamdülillah)
NATO müttefikliği sadece kâğıt üzerinde kalmış vaziyette. NATO, PYD adlı taşeron örgütü açıkça Türkiye’ye tercih ediyorlar.
Rusya ile ilgili kısa bir süreliğini sıcak ilişikler oldu. Somut ve olumlu bazı adımlar atıldı. Mesela Suriye de (kısmi ihlallere rağmen) ateşkes ilan edildi. Şangay üyeliği gündeme getirildi. Ancak bu da çok uzun sürmedi. Şimdi Rusya da alenen PYD’yi destekliyor.
D-8 desen artık kimsenin aklına bile gelmiyor. Sekiz ülkenin en azından üçü ile düşmanlık durumu söz konusu.
Arap ve körfez ülkelerinin başını çeken Suudi, bu aralar İsrail ile tam gaz askeri/siyasi ittifaklar peşinde. Gerçi Türkiye de İsrail ile bozulan ilişkileri düzeltmek için elinden geleni yapıyor. Ancak NATO ve AB’nin ilişkilerinin bozuk olduğu bir ülke ile İsrail neden ilişkilerini düzeltsin!
Bir ara kime karşı kurulduğu meçhul (bizce malum) yüz bin kişilik ordunun kurulduğu hatta bir tatbikat yaptığından söz edildi ama arkası gelmedi. Türkiye’de birileri bunu “ümmet ordusu” olarak yutturmaya çalışsa da sonradan Arap NATO'su olmaya evirildiğinden bir daha kimse gündeme getirmedi.
Suriye’nin geleceği belirsizliğini koruyor. Ülkemizdeki ekonomik durgunluğun nedenlerinden biri de Suriye’nin geleceğinin belirsizliğidir. Türkiye’nin fiilen savaşa girmesi ya da bir şekilde savaşın ülkemize sıçraması endişesi devam etmektedir. Merhum Erbakan’ın “Suriye’den sonra sıra Türkiye’ye gelecek” sözleri milletin aklının bir köşesinde duruyor.
İhvan-ı Müslümin ve Hamas'ın durumu hiç olmadığı kadar kötü durumda. İhvan kapalı, Hamas açık cezaevinde hayatta kalma mücadelesi veriyor.
İçeride hiç olmadık kadar kararlı ve giderek güç devşiren azgın bir muhalefet var. Buna parti içi muhalefeti de eklersek iktidar için “uçurumun kenarında” ya da “pamuktan ipliğe bağlı” denilebilir.
Karamsar bir tablo çizdiğimden bahisle bana itiraz edileceğini biliyorum. Ancak bu çizdiğimiz değil gördüğümüz tablo. Böyle olmasını herkes gibi biz de istemeyiz.
Giderek daralan çember ve dozu yükseltilen düşmanca eylem ve söylemlere rağmen hala AB hedeflerinde ısrar edilmesi ABD’ye adeta yalvarma dozundaki YPG’yi bırak birlikte Rakka’ya girelim çağrıları çaresizliğin göstergesi.
Silah sanayiindeki nispi gelişmelere rağmen ABD’ye bağımlılık devam etmektedir. Türkiye’ye parası ile satılmayan silahlar PYD’ye bağışlanıyor. Kuzey Kore gibi göstere göstere düşmanı caydıracak silahlara sahip olmadığımızı dünya âlem biliyor.
Çareyi Cem Küçük ağzından kaçırdı. İsrail, ABD ve AB karşıtı İslamcıların tasfiyesi ve bilahare ezilmesi, karşı tarafı rahatlatacak Cem’e göre ilişkileri normalleştirecektir. Ancak onun gözden kaçırdığı Batının hala en tehlikeli İslamcı olarak Cumhur Başkanını görmesi gerçeğidir.
Bizans oyunu şöyle kuruldu. Türkiye kardeşlerine düşmanlaştırıldıktan ve iyice yalnızlaştırıldıktan sonra hedef haline getirildi.
Türkiye direniş cephesinin azılı düşmanları ile boğuşuyor. Yapması gereken de kanaatimizce bu asil cephede yerini almasıdır. Düşmanın pervasızlığı Türkiye’nin bunu yapamayacağına olan güvenden kaynaklanıyor. Türkiye bu cephede yerini alsa bundan kötü olamayacağı kesin. Ancak direniş cephesinin güçleneceği, karşı tarafında zayıflayacağı tartışılamaz.
Daha parlak fikri olan daha iyi önerisi olan buyursun.
(Ammar Güneş - Hürseda Haber)