HAMAS, Savaşmayarak Neyini Koruyacaktı?!
Yeryüzü bir imtihan alanıdır. Herkes imtihanını veriyor. Bu imtihanın kazananı hiç şüphesiz Allah’ı cc razı edenlerdir. Onun rızası ancak onun emir ve yasakları doğrultusunda tavır belirlemekle mümkündür. Zillet içinde bir hayat mı, izzet içinde bir şahadet midir kazanmak?! Eğer kazanmak nasıl olursa olsun hayatı devam ettirmek olsaydı, Hz. Ali efendimiz, zehirli kılıç darbesini alınca “Ka’be’nin rabbine ant olsun kurtuldum” demezdi.
O gün “Hz. Ali yanlış yaptı, Muaviye’yi karşısına almamalıydı. Hz. Ömer nasıl onun idare etmiş, sarayına saltanatına “ümmetin maslahatı için” göz yummuş ise Hz. Ali de öyle yapmalı idi. Valileri değiştirmeye teşebbüs etmemeli idi?” diyenler bu gün de aynı çizgilerini sürdürüyorlar.
Hele Hz. Hüseyin için o gün “Kufe’ye gitmemeliydi, bütün aile efradını beraberinde götürmemeli idi.” Diyenler bu gün de aynı çizgilerini sürdürüyorlar. Ehli beytin imamlarına itaat etmeleri gerekirken kendilerini onlara yol gösterici, nasihatçi makamında gören ahmaklar ile bu gün Hamas’ın yanında durmayı göze alamadıkları için benzer nasihatlerde bulunanlar aynı çizginin takipçileridir.
Yerlerin ve göklerin sahibi Allah’tır. Mülk O’nundur ve mülkünde yegâne tasarruf sahibidir. Dilerse İsrail’in tamamını Hamas’a verebileceği gibi Gazze’yi de İsrail’e verebilir. Mümin ve mücahitlere düşen görev Canını, Malını, Irzını, Dinini ve Aklını emniyete almak, bunlara yönelik saldırıları defetmek için bütün çabasını ortaya koymaktır.
O gün Hz. Ali’nin duruşunu mücadelesini takdir edemeyenler, Hz. Hüseyin’in kıyamını ‘intihar’ olarak niteleyenler bizi anlayamaz, biz de onları anlamıyoruz.
Bir “çakıl taşı için bin canım feda” diyenler; akide ve mukaddesatımıza bir çakıl taşı kadar değer biçemiyorlar. Biz de onların “çakıl taşı” mücadelelerine anlam veremiyoruz.
Halkı Müslüman devletlerin ordularını önce kendi halklarına sonra da komşu ve Müslüman kardeşlerine karşı beslemelerini, büyütmelerini, eğitip donatmalarını ahmakça buluyoruz.
Sykes Picot anlaşması ile kendilerine çizilen sınırları adeta kutsayarak korumak için gencecik fidanlarını esirgemeyenler, aman sınırlarımız değişmesin! diye milyarlarca dolar harcayanlar, Mescidi Aksanın necis Siyonistlerin çizmeleri altında çiğnenmesine sessiz ve hareketsiz kalmakla yetinmiyor O’nu özgürleştirmek isteyenleri maceraperestlikle akılsızlıkla itham etmekten utanmıyorlar!.
Aklı fikri yemek içmek ve barınmaktan ibaret olanlar, dünyayı ahır, samanlık ve otlak olarak tasavvur ettikleri için Hamas’ı anlayamazlar. Yemi verilen hayvanın uysallaşması gibi gıda yardımları ile Hamasın uysallaşmasını bekliyorlar. Hayat boyu hiç izzeti tatmadıkları için Hamasın onurlu duruşuna anlam veremiyorlar.
Hamas, savaşmamakla neyini koruyacaktı, savaşarak neyi tehlikeye attı?! Canını mı, Malını mı, Irzını mı, Dinini mi? Bunlar zaten birer birer elinden alınmıyorlar mıydı? Hepsi birer birer yok olma tehlikesi altında değil miydi?
Bizler 7 Ekim zaferimizi her yıl dönümünde kutlayacak şehitlerimizi anacağız. İçimizdeki “muhallefun”u tanımamıza vesile kıldığı için rabbimize hamd edeceğiz. Tevbe suresinin, 42. ayetinde olduğu gibi : “Kolay elde edilecek bir kazanç ve kısa bir yolculuk olsaydı mutlaka peşinden gelirlerdi; fakat o meşakkatli yol onlara uzun geldi. Bir de kalkıp, “Gücümüz olsaydı inanın ki sizinle beraber sefere çıkardık” diye Allah’ın adına yemin edecek, böylece kendilerini helâke sürükleyecekler. Oysa Allah onların yalan söylediklerini elbette biliyor.”
Bunların temel vasfı kesinlikle kazanacaklarından eminlerse, savaştan yana olurlar. Kaybetme ihtimali varsa savaş uzmanı kesilir, mücahitlere muhalefet ederler.
Tevbe suresi 50. ayeti: “ Sen iyi bir sonuç elde etsen bu onlara üzüntü verir; ama başına bir musibet gelse, “Biz tedbirimizi önceden almıştık” derler ve sevine sevine dönüp giderler.”
Bu münafık tipler haklı çıkmak için dört gözle Hamasın mağlubiyetini gözlüyorlar.
“De ki: “Allah bize ne yazmışsa başımıza ancak o gelir, O bizim mevlâmızdır….” (Tevbe 51) diyor ve onlardan beri olduğumuzu ilan ediyoruz vesselam. (Emin Güneş - Hürseda Haber)