Meydanın Bereketi
"Mevcut mücadeledeki politikamız, sahanın hem eyleme geçen hem de konuşan olması ve bu nedenle gözlerin sahada kalmasıdır… Politikamız son sözü meydanın söylediğidir. Saha eylemlerini gerçekleştireceğiz, sonra ne yaşandığını anlatacağız. Bu nedenle gözler söylediğimiz sözlerde değil, meydanda olmalıdır"(Şehit Seyyid Hasan Nasrallah, 11.11.2023)
Aziz şehidimizin dikkat çektiği ‘meydanın bereketi’ zuhur ediyor. Aksa tufanından önce “biz Şiilere ‘kardeşlerimiz’ diyemeyiz; Vallahi Billahi Tallahi Şiiler, yeryüzünde bir tek Sünni kalıncaya kadar ve onu da öldürmeden asla bir kâfiri öldürmezler” diyenler, sahanın bereketi ile gerçekleri görmeye başladı. Körelmiş basiretleri ve ferasetler sahada birbirine karışan Şii ve Sünni şehitlerimizin kanının bereketi ile açılmaya başladı.
Vahdet çağrılarımıza kulaklarını tıkayanlar şimdilerde vahdetin önemine vurgu yapıyorlar. Elhamdülillah. Keşke istikametlerini daha önce bozdukları gibi yeniden bozmasalar. Rabbim ayaklarını istikamet üzere sabit kılsın!
Şimdiye kadar ifsat ettikleri gençliği tekrar ıslah edebilecekler mi, bilmiyorum. Eğer rüzgar gülü gibi her seferinde rüzgarın estiği yöne göre istikamet değiştirmez samimi bir duruş sergileseler umarım gençliğin ıslahına da etki ederler.
Onlar bilmezler mi ki samimi bir mümin hem Sünni hem de Şii’dir. Şöyle ki; Merhum İmam Humeyni: “Sünni olmak Sevgili Peygamberimiz (sas)’in sünnetine göre hareket etmektir. Ali (as) en büyük Sünni’dir. Eğer Hz. Ali (as)’ı sevmek Şii olmak demekse Sevgili Peygamberimiz (sas) en büyük Şii’dir.” Buyurmuştur.
Sünniliği ve Şiiliğin doğru tanımı aynen Merhum İmamın tarif ettiği gibidir. Bu tarife göre Hz. Ali (as)’ı sevmeyen Sünni olamaz. Zira O’nu sevmemek Resulullah’a (sas) muhalefet etmektir. Resulullahın Sünnetine muhalefet eden de asla Şii olamaz. Çünkü böyle birinin Hz. Ali (as)’ı sevdiği iddiası safsatadan ibarettir. Merhum İmam Humeyni’nin bu tarifine uymayanların Şiilik ve Sünnilikle alakaları yoktur. Bunlar olsa olsa büyük Şeytan Amerika’nın kukla ve taşeronlarıdırlar.
İran’da İslam İnkılabı olduğunda müminler bu inkılaba dört elle sarıldılar. Zira inkılap bir mezhebe değil tamamıyla aziz İslam’a ait idi. İnkılabın düşmanları bunu ısrarla bir mezhebe ve ulusa mal etmeye çalıştılar. Bu menfur çabayla yalnızlaştırmak istediler. Bu açıkça aziz İslam’a ihanet idi. Çünkü İslam’ın 20. Yüzyıldaki muazzam, göz kamaştırıcı derece parlak bir zaferi elinden alınmak istenmiştir.
Yaklaşık 15-20 yıllık köpürtülen Şiilerin Sünnileri öldürdüğü palavrası Aksa tufanı ile çökmüştür. Meydan bu iftirayı ve müfterileri tarihin çöplüğüne atmıştır. Aksine münhasıran Şiilerin Sünnileri savunma uğruna öldürüldüğüne tüm dünya şahit olmuştur.
Mısırlı gazeteci Fehmi Huveydi duygularımıza tercüman olmuş: "Bugün mezhepler (meselesi) ortadan kalktı ve bizim için ikiden fazla mezhep kalmadı: Ya direnişten yanasınız ya da Siyonistlerden yanasınız. Bu kadar!"
DİRENİŞ MEZHEBİNDEN OLANLARA SELAM OLSUN! (Emin Güneş - Hürseda Haber)