Dünyaya bu dar çerçeveli gözlükle bakamayız
Uzun süredir görüşemediğim bir arkadaşımla bir merasimde karşılaştım ve sohbet ederken laf döndü dolaştı siyasi meselelere geldi. Arkadaşım ülke olarak bütün dünyanın gıpta ile baktığı büyük başarılara sahip olduğumuzu vurguladıktan sonra işaret parmağını kaldırdı ve “Dini siyasetten uzak tutmak lazım, Müslüman’ın siyasi meselelerle işi olmaz” dedi… Başımı eğdim ve uzun süre öylece kaldım, sustum... Bu ifade laik kesime ait bir söylem, bir baskı aracı değil miydi? Nasıl olmuştu da hayatını Kur’an ilmine adayan bir şahsiyet bu çarpık söylemi sahiplenebilmişti? Kabullenemedim, kabullenmek hiç istemedim…
Arkadaşım uzun yıllar medresede dini eğitim vermiş biriydi, Kur’an’ı tercüme edebilecek kadar Arapçaya hâkimdi hâlâ da yaşadığı mahallede hanımlara fıkıh eğitimi vermekteydi. Aklım havsalam almıyordu, bir ilim insanı nasıl olur da böyle bir söz sarf edebilirdi? Yakınlarım bilirler akraba ve arkadaşlarımla siyasi meseleleri konuşmayı pek tercih etmem, tartışmanın kalplerdeki muhabbeti öldürdüğünü düşünür ve bu tür ortamlarından mümkün olduğunca uzak durmaya çalışırım fakat dini eğitim veren bir kişinin bu ifadeleri karşısında susmanın sorumluluktan kaçmak olduğunu düşündüm ve “Evimizden çıkarken önce hangi adımı atacağımıza kadar yol gösteren İslam nasıl olur da insanı yönetmek gibi asli bir sorumluluğu ihmal eder” dedim. Yüzüme baktı ve “Bu konularda oldu olası benden farklı düşünüyordun ama ben büyüklerimiz ne diyorsa ona tabi olmayı ve susmayı tercih ederim” dedi ve faturayı büyükler dediği kişilere keserek işin içinden çıkıverdi.
Görüşmeyeli epey zaman olmuştu, sohbete kaldığımız yerden devam ettik fakat zihnime balyoz gibi inen o ifadenin etkisinden bir türlü kurtulamadım ve iç dünyamda kuytu bir yere sığınma ihtiyacı hissettim. Akıl ve iradelerini rafa kaldırıp, itimat ettikleri şahsiyetlerin dilinden dökülecek talimatlara odaklanan ve hayatlarını körü körüne bir taklit üzerine kuran kardeşlerimizin kendilerini kapattıkları o daracık mahzeni düşündüm ve işin içinden bir türlü çıkamadım. Hayatlarını İslam’a adamış dava insanlarının hizmetleri ve tavsiyeleri elbette önemli ancak Rabbimiz her ne olursa olsun içselleştirdiğiniz şeyin hak olup olmadığını irademizin süzgecinden geçirmemizi istiyor. Allah sizden aklınızı, iradenizi ve tavırlarınızı imana tabi kılmanızı istiyor siz ise bahşedilen bu değerleri rafa kaldırıp, hiçbir ilmi derinliği olmayan kişi ya da grupların peşlerinde sürükleniyorsunuz. Böyle bir şeye nasıl meyledebiliyorsunuz?
Arkadaşım konuyu kendisi açtığı halde üzerinde pek durmak istememişti fakat yüreğime bıraktığı hüzün gittikçe artıyordu, dayanamayıp sordum: “Diyorsun ki ben zikrimi yapar namazımı kılar ve ota suya karışmaz, cennete de girerim… Peki, dünyayı yönetmeye kalkan zalim ve diktatörler hürriyetine, inanç ve değerlerine, yaşadığın topraklara ve kaynaklarına karşı harekete geçmişse, senin tasavvurlarındaki hayatı yaşama şansın olabilecek midir? Dünyada savaşlar oluyor, şehirler bombalanıyor, çocuklar katlediliyor, evlerinde ibadetlerini yerine getiren ve sakin bir hayat yaşayan kadınlar yerlerde sürükleniyor, hürriyetleri gasp edilen Müslüman halklar şiddetin her türlüsüne maruz kalıyor bizler ise sadece dua ile onlara ulaşabiliyoruz bunu da terk etmişsek imanımızı tazelememiz gerekir değil mi?..” Köşeme çekilir, ibadetimi yaparım, dünya yanıyormuş umurumda olmaz tarzı bir yaklaşım sergileyen arkadaşım kafasını yormak istemiyordu, işi büyüklere havale edip sorumluluktan kurtulacağına inanmıştı o yüzden ortak bir noktada buluşamadık.
Kitleleri peşlerinde sürükleyen hocalarımızın dinin sadece ibadet boyutunu dikkate alıp kendilerini siyasi sorunlardan, toplumun ihtiyaçlarından ve dünyanın nereye doğru sürüklendiğinden uzak tutmaları etki altına aldıkları insanları da etkiliyor ve bilinci körelmiş fertler ortaya çıkıyor. Ve bu kişiler akıl ve iradelerini kullanamaz hale geliyor, donuklaşıyor bir robota dönüşüyorlar.
Müslümanlar artık başlarını soktukları kumdan çıkarıp, sorunlarını analiz etmeli ve siyasi, ekonomik ve kültürel anlamda özgürleşmenin yollarını aramalıdırlar. İman etmek bir iddiadır ve iddiası olan kişi, “Her koyun kendi bacağından asılır” tarzı bir yaklaşım içinde olamaz, olmamalıdır. (Milli Gazete)