Tarihin Doğru Tarafında Durmak
İnsan yeryüzünün imar ve ıslah görevini üstlenmiş ve bu görevin gerektirdiği istidatlarla donatılmıştır. Fakat bilinç körlüğüne kapılıp, zihninde ördüğü duvarların arkasına hapsoluyor ve kişisel alanda hiçbir gelişim gösteremiyor. Kendisine bahşedilen rolün dışına çıkarak varoluş gayesi olan değerleri ayaklar altına alıyor ve tüm canlılar için bir tehdide dönüşüyor.
Bilindiği üzere tarihin karanlık yüzünü temsil eden mutlak kötülük, kendisinin ateşten insanın topraktan yaratıldığını ileri sürmüş ve bunu bir üstünlük olarak görüp Yaratıcına başkaldırmıştı. Fakat ne yazık ki ırkçılığın varabileceği son noktaya işaret eden bu tehlike geçmişte olduğu gibi bugün de kendine taraftar buluyor ve nesilden nesile aktarılıyor. Bugün bu kronik hastalığın taşıyıcılığını yapan Siyonist zihniyet tarihe çocuk katliamları ile geçiyor.
İşgal ettiği Filistin topraklarında soykırımı sürdüren Siyonistler yüreklerindeki nefreti sadece insana değil tüm canlılara kusuyor ve binaları yıkıyor, kadınları, erkekleri, gençleri katlediyor, çocukları fosforlu bombalarla yakıyor, tarlaları ateşe veriyor, ağaçları kesiyor, suları kurutuyor, toprağı zehirliyor ve mutlak kötülüğün kirli mirasını taşımaya devam ediyorlar. Bu kirli mirasın merkezindekilerle onlara dışarıdan destek veren ve sempati besleyenler arasında bir fark yok aslında. Biri katliamlar yapıyor diğeri katliamlara destek veriyor. Bütün dünyada vicdanlı halklar Gazze’de yaşanan vahşete karşı harekete geçerken aramızdaki vesayet artıkları vahşeti lokalize ederek “Bu sorun Arapların meselesi, Hamas vurmasaydı bunlar olmazdı, çok dert ediniyorsanız Araplara katılın ve savaşın” diyor ve umursamaz bir tavır takınıyorlar. Fakat Allah’ın rahmeti vicdanlı insanların kalplerine iniyor ve siyonist seviciler çocukların çığlıklarına kulaklarını kapatırken hakların sesi yerleri ve gökleri inletiyor. Umut verici bir uyanış, kalbi bir diriliş ve Filistin’li çocukların başlarına dokunan binlerce şefkatli el…Dilleri, renkleri, inançları ve kültürel değerleri farklı olan onlarca kadın, erkek ve Z kuşağı gençler tarihin doğru tarafında durmak için harekete geçiyor ve “Filistin’e özgürlük” diye haykırıyorlar.
Genç kuşağın şiddetin karşısında bilinçli olarak yer alması Siyonist/kapitalist zihniyetin endişelerini arttırıyor. Benliklerini tüketim ağının içinde eritmeye çalıştıkları bu çocukların, karanlık icraatlarına karşı durmalarından ciddi anlamda rahatsızlık duyan bu zümreler onların seslerini kısmak için karşıt bir algı oluşturmaya çalışıyorlar. Zira Otoriteye başkaldıran, sorgulayan, reddeden gençler yöneticilerine soylu Filistin halkının yanında yer almaları için çağrıda bulunuyor ve taraflarını kendilerine özgü tavırları ile ortaya koyuyorlar.
Ebeveynlerin asi çocuklar olarak tanımladıkları Z kuşağı önyargıları yıkıyor ve dünyayı sömüren, parçalayan, tahrif edenlerin değil zulme karşı sabır, metanet ve dua ile direnen Filistin halkının yanında yer alıyor ve ölüme terk edilen çocukların yüreklerine kardeş oluyorlar. Özgürlükçü, sabırsız, güven arayan, seçici, girişimci ve bireysel hayatı benimseyen Z kuşağı otoriteye körü körüne boyun eğmeyi reddediyor ve sorgulama haklarını canlı tutarak evrensel meselelere karşı duyarlılık gösteriyorlar. Bağımsız hareket etmeyi seviyor, herkes için eşitlik ve adalet talep ediyor ve hak ihlallerine karşı harekete geçiyorlar.
Gazze insanlık için bir sınav ve bu sınavda zulmün karşısında olanlarla zulme destek verenler keskin çizgilerle ayrılıyor. Şımarıklıkla, kuraltanımazlıkla tanımlanan Z kuşağının vahşete karşı duruşları ise kendilerine sopa olarak uzatılan önyargıları yıkıyor ve kitleleri yönlendiren kavramlar yeniden tanımlanıyor. Nitekim Gazze’de yaşanan vahşet karşısında siyasi liderler koltuklarını kaybetme endişesine kapılıp politik açıklamalarla yetinirken gençler yaşanan işgal, katliam, yurtsuzlaştırma, yalnızlaştırma ve insansızlaştırma faaliyetlerine karşı harekete geçip yöneticilerine çağrıda bulunuyorlar. Dünyayı yaşanmaz hale getiren şer ittifakı siyasi liderlerin ya da sivil kuruşların direnci ile karşılaşmayı beklerken karşılarında bütün dünyayı sarsan vicdanlı halkları ve gençleri buluyor ve sahip oldukları hiçbir şeyin halkın sesini kısamayacağını fark ediyorlar. İngiltere’den, İrlanda’dan, Arjantin’den, Cezayir’den, Endonezya’dan, Fransa’dan Belçika’dan, Avustralya’dan ve dünyanın dört bir tarafından harekete geçen halklar tarihin doğru tarafına geçip soykırıma karşı tavır alıyor ve “savaşa hayır” diyorlar. Halkları cesaretlendiren gençler ise meydanlara çıkıp vahşete itiraz ediyor ve küresel kötülüğe karşı direniyorlar.
Siyasi liderler katliamları kökünden kazımak yerine yüzeydeki kirle meşgul oluyor ve iki devletli çözümden, barıştan bahsediliyorlar. Katletmeyi ibadet olarak gören bir zihniyetle barış mümkün olabilir mi? Nitekim 13 Eylül 1993’te İsrail ile Filistin üst düzey temsilcilerinin ilk kez görüştüğü bir barış çabası olarak açıklanan Oslo anlaşmaları işgal güçleri ile barışın hiçbir zaman mümkün olamayacağını göstermiştir. Hatırlarsınız anlaşmadan iki yıl sonra İzak Rabin’in bir Yahudi tarafından öldürülmesi ve Şaron yönetiminin başa geçmesi ile sağ kesim daha da güçlenmiş, bu apartheid rejimi Batılı yandaşları tarafından desteklenerek katliamlara devam etmişti. Bugün vahşeti tetikleyen Netanyahu katliamları sürdürerek iktidarını uzatma hevesi taşıyor. Fakat adı çocuk katliamları ile tescillenen Siyonist başının hiç hesaba katmadığı vicdanlı halklar ve genç kuşak harekete geçip vahşetin hesabını soruyorlar. Tarih yeniden yazılıyor ve İsrail halkların hayatından sürgün ediliyor, yalnızlaşıyor. Dilleri, renkleri, kültürel değerleri farklı binlerce genç Filistinliye dönüşüyor ve “her yer Gazze, hepimiz Filistinliyiz” diye haykırıyorlar. Bir asırdır bombalar altında yaşayan Filistin halkının onurlu duruşu vicdanlı insanların hayatlarına değiyor ve dünya halkları bu insanlara sahip çıkmanın ötesine geçip kardeşlik bağları kuruyorlar.
Gazze’de bir muhabir yıkılan binaları çekerken dağılan eşyalara bakıyor ve “her şey ortada ama burada hiç hırsız yok” diyor. Modern şehirlerde evlerin kapılarına çifte kilit vuran, kendilerini güvende hissedebilmek için güvenlik görevlilerinden destek alan insanlara karşın 75 yıldır bombalar altında yaşayan Filistinli halk, hak kavramını titizlikle koruyor. Bu durum sadece bölgedeki görevli muhabirlerin değil tüm dünyanın ve genç kuşağın dikkatini çekiyor ve insanlar İslam hakkında bilgi edinip hidayet buluyorlar.
İslam coğrafyasının göbeğinde bir soykırım yaşanıyor… Zulmü ortadan kaldırmak zaman alabilir ancak bunun için tarafınızı seçmek ve ilk adımı atmak zorundasınız. Hangi saftasınız? Toprakları işgal edilen mazlum halkın yanında mı? Cellatların safında mı? İnsanlık değerlerinin ayaklar altına serildiği bir dönemde sizin nerede durduğunuz önemli. Ne ilginçtir ki ülkemizdeki yerli bürokrasinin elitleri, bazı laik Kemalistler, sermaye taraftarları ve gayri Müslim unsurlar zulmün safını seçiyor ve vicdanlarımızı acıtan açıklamalar yaparak yaramızı kanatıyorlar. Fakat baskı ve dayatmalara rağmen bütün dünyada bir merhamet ve vicdan devrimi gerçekleşiyor ve küresel sermayenin tutunduğu taşlar yerinden oynuyor. Dünyanın doğusundan batısına kadar her yerden sesler yükseliyor ve Ortadoğu’da mağduriyetleri bitirmenin sözü meydanlarda veriliyor. Halkların gücü karşısında çaresiz kalan şer ittifakı ise dışlanmışlığın verdiği ruh haliyle durumlarını yeniden kritik etme ihtiyacı hissediyorlar. Biliyorlar ki, Siyonistler artık dünyanın hiç bir yerinde kabul görmeyecek, dışlanacak ve alınlarındaki leke ile anılacaklar. (islamianaliz)