Siyasilerin Söylemleri Irkçılığı Tetikliyor
Avrupa’da Müslüman göçmenlere karşı tepkileri ölçmek için yapılan araştırmada, yerli halka Müslümanları komşu olarak kabul edip etmeyecekleri sorulmuş ve Doğu Avrupa ülkelerinin Batı Avrupa’ya göre daha sert ve tepkisel olduğu görülmüştür. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan çatışmalar ve jeopolitik değişimler bölgede siyasi ve ekonomik sorunlara neden olmuş ve Doğu Avrupa bölgesinde halk göçmenleri ihtiyaçlarına ulaşmanın önünde bir engel olarak görmüştür. İşsizlik artmış ve insanlar temel gereksinimlerine ulaşamayacak duruma düşmüş ve eşit şartlarda iş imkânı bulan göçmenlere karşı bir öfke ve nefret ortaya çıkmıştır.
Halkın göçmenlere karşı tepkilerini ölçmek için yapılan araştırmada, Doğu Avrupa ülkelerinde halkların Müslüman göçmenlere karşı daha sert olduğu görülse de 11 Eylül sonrası tetiklenen İslam karşıtlığı Batı Avrupa’da da giderek artıyor ve Müslümanlar Batı’da da benzer sorunlarla karşılaşıyorlar. Yerli halkın göçmenlere karşı kin ve nefretle yaklaşmalarında Avrupalı siyasilerin Müslümanları terörle ilişkilendirmelerinin ve ırkçı söylemleri ile kışkırtıcı bir yaklaşım sergilemelerinin de büyük etkisi var. Hatırlarsınız yakın tarihte ABD dış politikasının en yetkili isimlerinden biri olan Josep Borrell Fontelles, geleceğin AB diplomatlarını yetiştirmek için kurulan Diploması Akademisi’nin açılışında şöyle bir konuşma yapmıştı: “Avrupa bir bahçedir. Bahçeyi biz kurduk. Burada her şey işliyor, insanlığın inşa edebileceği siyasi özgürlük, ekonomik refah ve sosyal uyumun en iyi bileşenidir bu. Dünyanın geri kalanının çoğu ise balta girmemiş ormandır ve orman bahçeyi istila edebilir.”
Borrell’in bu ifadesi klasik Batı zihniyetinin sömürgeleştirilen toplumlarla ilgili bakış açısının ne olduğuna işaret ediyor aslında. Kursaklarına giren her lokmada yetim bıraktıkları çocukların hakkı olan bu zihniyet, kendilerini medeniyetin kalesi olarak görürken kaynaklarını sömürdükleri toplumları gayri medeni, vahşi olarak damgalıyor ve bu marazi düşüncelerini bahçe-orman metaforu ile açıklıyorlar. Doğu, kuzey ve güneyden gelenleri, Türkleri ve Arapları balta girmemiş ormana benzeten ve tehlike olarak gören kişi aslında bir zihniyeti temsil ediyor ve halkı kışkırtıyor. Bu yaklaşım rengini maneviyattan alan doğu ile Yunan medeniyetinden beslenen Batı’nın insana ve olaylara bakış farkını ortaya koyuyor bir yerde. Esirlere ikramda bulunmayı ibadet olarak gören bir medeniyetin çocukları kendilerine ırkçı söylemlerle saldıran vahşi bir güçle sınanıyorlar ne acı değil mi? (Milli Gazete)