Nasihatçi değil paylaşımcı olun

“İki oğlum var, şu an ikisi de üniversitede okuyor. Üniversiteyi kazanıp ayrılıncaya kadar evdeki her şeyi onlara göre düzenlemiş, arkadaşlarından etkilenmemeleri için evi medreseye çevirmiştim. Cuma günleri evimize özel hoca geliyor ve İslami ilimler konusunda onlara yardımcı oluyordu. Çocuklarıma çok emek vermiştim, sabah ezanı okunurken büyük oğlum hepimizi kaldırır ve bize imamlık ederdi. Üniversiteye başladıktan sonra onları kaybettim, ikisi de namazı bıraktı, artık dinle ilgili hiç yorum yapmıyorlar. Bir psikolog arkadaşımla görüştüm, bu konuda baskı yapmayın, çocukları kendinizden uzaklaştırırsınız dedi ama bazen kendimi tutamıyorum ve eleştiriyorum…” (Hülya Y.)
Günümüzde anne babaların büyük çoğunluğu seküler kültürün sokaklarında geziniyor ve çocuklarını hayata hazırlarken sadece dünyevi hesaplar yapıyorlar. Hayata materyalist bir bakış açısı ile bakan bu kimselerin durumunu düşünürken bir annenin namazı terk eden çocukları için çözüm arayışında bulunduğunu görmekteyiz. Annenin bu tavrı elbette takdiri ve desteği hak ediyor. Ancak dış dünyada yoğun bir uyaran seli varken çocuklarımızın maneviyatla bağlarını koparmamaları için gösterilecek çabaya sadece aile değil, eğitimcilerin ve tüm toplumun da dahil olması gerekir. Eğitimin temeli ailede atılır ancak atılan bu temeller dış dünyada büyük saldırılara maruz kalıp yıkılabilir, o nedenle hepimiz karanlığa bir mum yakıp, iyiliği yaymak ve çocuklarımıza nezih bir dünya bırakmak için çaba göstermeliyiz.
Kültürel dinamiklerimize göre dünya bir okul mesabesindedir, aile ise bu okulun temeli, en etkin birimidir. Aile çocuğun ilkokulu, anne baba ise ilk eğitmenleridir. Çocuk, insanı materyalist sisteme göre şekillendiren eğitim kurumlarında ancak kimyayı, matematiği, fiziği öğrenebilir, hayat boyu lazım olacak saygı, hak bilinci ve paylaşım gibi değerleri ise aile ortamında doğal olarak benimser. Çocuk dış dünyaya açıldığında buradan rol modeller seçerek ailede edindiği değerlerden uzaklaşabilir ancak öyle de olsa aile çocuklara sağlıklı bir bakış açısı ve öz kimlik kazandırmalıdırlar.
Günümüzde çoğu anne baba sorulduğunda dini değerlere büyük önem verdiklerini ifade ederler ancak çocuklarını seküler kültüre uyum sağlayabilecek şekilde yetirmeye çalışır ve bunun için çaba gösterirler. Fakat iç ve dış tehlikeleri göze alarak hassasiyetlerini korumaya çalışan anne babalar da mevcut hamdolsun. Bu kimseler ellerinde ve yüreklerinde ne varsa ortaya koyarak çocuklarına kültürel bir aidiyet hissi kazandırıyorlar. Fakat çocuk dış dünyaya açıldığında akranlarının hayatlarından fazlasıyla etkileniyor ve kimlik karmaşası yaşamaya başlıyor, çocuk bütün kazanımlarını terk ederek kendine farklı bir hayat tarzı seçiyor. Anne baba çaresizliğin dibine vuruyor ve bir yandan suçluluk duygusuna kapılıyor diğer yandan onları yeniden kazanabilmek için çareler arıyorlar. Peki, bu durumda neler yapılabilir? Anne baba ilk evvela genci tanımalı ve bu döneme ait özellikler hakkında bilgi edinmelidirler. Zira gençler yapıları gereği agresiftirler, çatışmayı severler ve kendilerini ispat etmeye çalışırlar. O nedenle anne babalar gençle bağlarını yeniden güçlendirebilmek için sevgi merkezli bir iletişim dili kullanmalıdırlar. Neden diye başlayan sorulardan vazgeçip, sorunlarımızı konuşabilir ve çözümü birlikte üretiliriz diyebilmeliler.
Anne babaların çocukları ile bağlarının kopmasının birincil nedeni, kullandıkları çatışmacı dil ve eleştirel tutumlarıdır. Ebeveynler, biz anne babayız onlar üzerinde haklarımız var deyip bu katı tutumlarını sürdürmekte ısrarcı olabiliyorlar. Genç ise anne babanın kendisini anlamadığını düşünüp onlarla bağlarını koparıyor ve sözlerine itibar etmiyor. Anne babalar çocukları ile ilişkilerinde kullandıkları dili değiştirmeli ve paylaşıma ağırlık vermelidirler. (Milli Gazete)