Vicdanlı İnsanların Merhameti Küresel Zorbaların Gözünü Korkuttu
Allah kâinatı bir uyum ve ölçü içerisinde yaratmıştır. Burada her şey her şeyle ilişkili ve hayat zamanla birlikte akıyor. Sarsılmaz bir düzen ekseninde devam eden bu döngünün merkezinde ne güneş yakıyor ne de yağmur boğuyor… Kuşkusuz Allah’ın kurduğu bu sistemi ayakta tutan adalet ve denge yasasıdır ki; adaletin temeli sarsıldığında bu durumdan toprakla irtibatlı olan canlı cansız bütün varlık alemi etkileniyor. Yaşamın bütün alanlarıyla ilgili olan adalet ve denge yasası insanın kendisiyle, yaratıcısıyla ve tüm varlıklarla olan ilişkisini düzenleyen bir ilkedir ve yerküreyi ayakta tutan bu ilke aynı zamanda huzurlu bir yaşamın teminatıdır.
Tarihi süreç içerisinde insan hem yıkan, bozan, katleden hem de düzenleyen, inşa eden bir varlık olmuştur. Onarmaya da, yıkmaya da yatkınlığı olan insanın bu durumu iradeyi gerekli kılmış ve hiçbir varlığın sahip olmadığı tercih hakkı insana bahşedilmiştir. İnsanın özgür iradesiyle yaptığı tercihi iyi ile kötünün savaşı olarak yer edinmiş ve tarih bu iki gücün çatışmasının özeti olarak görülmüştür. Savaşlar, işgal faaliyetleri, katliamlar insanın kusurlu tercihinin bir sonucudur. İnsan kendisine bahşedilen tercih hakkını doğru kullanmakla sorumludur ve ailede başlayıp dini kurumlarda devam eden eğitimin birincil amacı bireylere bu konuda bilinç kazandırmaktır. Doğru tercih yapmak, doğrudan yana olmak ve doğru kararlar vermek hayati öneme sahiptir ve yüce dinimiz bu ilkelere işaret etmektedir. Zira insanın iradesini aleyhine olacak şekilde kullanması kendisiyle ve toplumla uyumunu bozuyor ve kaosa, çatışmaya, şiddete, katliamlara, zorbalığa, despotizme sebebiyet veriyor. Bugün ABD, Siyonist ideoloji ve Batı ittifakının yol açtığı işgal ve katliamlar marazi bir tercihin sonucudur ve kötülüğün giderek yayılmasına ve tüm dünyada ruhsal örselenmelere yol açıyor. Nitekim kötülük göklerden inmiyor insanın arızalı üretiminden sızıyor ve bulaştığı her yere acı ve göz yaşı bırakıyor. Savaşlar, işgal faaliyetleri, şiddet ve nefret suçları insanın bu üretiminin sonucunda ortaya çıkıyor ve zulüm tarihin her döneminde taraftar buluyor.
Adalet ve hakkaniyet ilkelerinin sarsılması durumunda terazinin dengesi bozuluyor ve bu durumda su boğmaya, ateş yakmaya başlıyor. Ateşin görevi ısıtmaktır fakat ideolojilerini kötülük üzerine kuranların elinde katile, boğucu karanlığa dönüşüyor ve şehirler yıkılıyor, çocuklar katlediliyor ve üretilen kötülük canlı cansız tüm varlık alemini tahrif ederek ağır hasarlara yol açıyor.
Günümüzde Uluslararası alanda hak ihlallerini önlemeye yönelik pek çok kurum ve kuruluşlar mevcut fakat küresel sistemin kontrolünde olan bu kuruluşlar İslam Coğrafyasında yaşanan işgal faaliyetlerine, soykırıma, çocuk katliamlarına son verilmesi konusunda harekete geçmiyor, ölümlerin istatistiğini tutmakla yetiniyor. Asırlardır savaşın kalıntıları arasında yaşayan Müslümanlar ise siyasi, ekonomik, teknolojik ve bilimsel alanda zayıf kaldığından harekete geçip direnç gösteremiyorlar.
İslami literatürde Allah’ın yasakladığı davranışların eyleme dönüşmesi kötülük olarak tanımlanır ve cezayı gerekli kılan bu davranışlar hem kişinin kendisi için hem de yaşadığı toplum için tehlike arz eder. Bu nedenle Allah kötülüğe karşı mücadele etmeyi insana bir sorumluluk olarak yüklemiştir.
İnsanın fıtratıyla uyumlu olmayan kötülük, maruz kalanların da tanık olanların da vicdanlarını ve öfkelerini harekete geçiriyor. Bugün Filistin’de yaşanan soykırıma karşı dünyanın dört bir yanından seslerini yükselten vicdanlı insanların meydanlara çıkıp soykırımın, çocuk katliamlarının durdurması için yöneticilerine çağrıda bulunmaları bunun bir göstergesidir. Görüldüğü üzere Siyonist ideolojinin hedefinde olan Filistinli çocukların haklarını korumak için Doğu’da Batı’da, Asya’da, Avrupa’da ve tüm dünyada vicdanlı insanlar harekete geçiyor ve inancı, dili, rengi farklı olan milyonlarca insan bedel ödemeyi göze alıp küresel intifadaya dahil oluyor.
Filistin’de tarihin en ağır vahşeti yaşanırken Müslüman ülkelerin ileri gelenlerinin vicdanlı halklardan cesaret alıp harekete geçmelerini beklerdik elbette fakat yöneticilerimizin, politikacılarımızın, aydın ve kanaat önderlerimizin söylemleri ile eylemleri arasındaki çelişkiyi çözemediklerini ve vahşetle ilgili sıradan açıklamalar yapıp kenara çekildiklerini görüyoruz. Sokaklara çıkıp eylem yapmak, boykotu sürdürmek, tepkilerini sosyal medya üzerinden dile getirmek dua dışında yapabilecek hiçbir şeyi olmayan halklar içindir değil mi? Yöneticiler bunun ötesine geçip siyasi ve ticari yaptırımlara ağırlık vererek daha etkin kararlar alabilirler, almalıdırlar. Fakat küresel aktörler, sömürgeleştirdikleri toplumların yöneticilerini tehdit ve baskı altında tutarak seslerini kısıyorlar. Hatırlarsınız Siyonist rejimin başkanı oturduğu yerden başını kaldırıp Müslüman ülkelerin yöneticilerini tehdit etmiş ve yerinizde kalmak istiyorsanız sessiz kalın demişti.
İslam ülkelerinin yöneticileri ağır ruhsal bozukluk içinde olan habis bir topluluğun ektiği şiddete karşı sessiz kalınca çocukların haklarını savunmak vicdanlı halklara düşüyor ve milyonlarca insan Filistin’in özgürlüğü için harekete geçip küresel kötülüğe başkaldırıyor. Avrupa’nın en gözde üniversitelerinden seslerini yükselten öğrenciler, akademisyenler, sağlık çalışanları ve duyarlı insanlar Filistinli çocukların hakları için sokaklara çıkıyor ve yürekleri yanan annelerin ağıtlarına dahil oluyorlar.
Terörizm bireysel ya da grup olarak icra edilebilen yıkıcı eylemlerdir. Devlet terörizmi ise işgal ve katliamları meşru gösterecek gerekçelerle ortaya çıkıyor ve daha büyük yıkımlara yol açıyor. Hatırlarsınız; devlet terörizminin başını çeken ABD 11 Eylül olaylarını bahane ederek 2001 de itibaren Afganistan’ı içine alan sınır ötesi operasyonlara girişmiş, şehirleri yıkmış, halkın kullanım alanlarını tahrif etmiş ve milyonlarca insanın ölümüne neden olmuştu. 11 Eylül saldırısı gerekçe gösterilerek sürdürülen işgal faaliyetleri Arap Baharı ile hızlandırılmış Orta Asya’dan Ortadoğu’ya ve Irak, Libya, Suriye, Mısır, Tunus, Bahreyn’e kadar genişletilmişti. Üretilen bahaneler hep aynıydı, bölge demokrasi ve özgürlüklerden mahrumdu ve burada yaşayan halklara özgürlük götürülecekti fakat bunlar koskoca bir yalandı ve asılsız gerekçelere yaslanarak yürütülen işgal faaliyetlerinin sonucunda milyonlarca insan katledildi ve bölgenin tüm kaynakları sömürüldü.
Bugün Filistin’de halk tarihi ve kültürel mirasıyla birlikte katlediliyor. İşgalci Siyonist çeteler tüm hukuki kuralları ayaklar altına alarak çocuklara karşı bir savaş yürütüyor. Farklı inanç ve kültürlere sahip olan milyonlarca insan savaşın durdurulması ve çocukların koruma altına alınması için harekete geçiyor ve yöneticilerine çağrıda bulunuyorlar. Bütün dünyanın dikkati Filistin’de, herkes zaferin ayak seslerine odaklanmış. Zafer yakın ve Filistin’in çocukları bir şafak vakti özlemini çektikleri bayramı kendilerine destek veren vicdanlı insanlarla birlikte kutlayacaklar, buna yürekten inanıyoruz. (islamianaliz)