Ramazanla öze dönme vakti!
Dünya bir nar gibi, yanıyoruz ve paçamızı sıvamadan geçiyoruz engebeli yollardan. Yokuşlardan koşarak çıkıyor, aşağı yorgun iniyoruz... Nur varken nar ile meşgulüz. Nura çıkmak varken narda, dipte, aşağıda, kuyuda keyif çattığımızı düşünüyoruz. Kör iken güneşten bir köz gibi yanıyoruz. Gözlerimizi açmak yerine, sözlerimizi yakıyoruz. Yüreğimizi kanatıyoruz. Dağdağalı gidişatın çöpüyüz, savruluyoruz. Vardığımız yerden memnun isek de, rüzgâra sövüyoruz. Ya da kırgınız dünyaya, mutluluk rolü yapıyoruz.
Kâinatın zerresiyken, kâinat kılığına giren ama bu rolün kendisine milyon kat büyük geldiği insan! Dönmeden özüne, temizlemeden iç çöplerini, nurdan kokuları sürmeden imanına, söyle kurtuluşu nasıl ister ve nerede bulursun?
“Nefsini tertemiz yapıp arındıran felah bulmuş/kurtulmuştur. Onu kirletip örten kişi ise ziyana uğramıştır.” (Şems / 9-10)
Göl olmadan gözyaşın,
En Yüce’ye dönmezse aşkın,
İslam ile şereflenmezse alnın,
Söyle ne işe yararsın?
“Kim inanır, nefsini ıslah ederse, onlara hiç korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır.” (Enam / 48)
Kalbinin kıblesi nereye bakıyor?
Gözlerin kimi arıyor?
Nisyanlarda mısın?
Kargaşanın içinde kaybolanlardan mısın?
En Sevgili (SAV)`nin Hira`sına girmeye ne dersin? Her şeye rağmen, her şeyin sahibi ile buluşmaya? Fani olanın içinden sıyrılıp O`nun dergâhında fena bulmaya? Tatmin olamadın hiç bir şeyden... Huzur bulamadın, ömrün ne kadar uzun olsa da... Doldurmadı ruhunun boşluğunu hiç bir lezzet... Rabbinden uzak isen güneş bin defa da doğsa üstüne, karanlıkta kaldın! Bütün putlardan, put görünümlü geçici heveslerden uzaklaş... Sen Hira`ya gitmiyorsun, o senin yüreğine kadar geliyor. Aç kapılarını sonuna kadar, al içeri. İçerin aydınlansın vahiy ışığıyla. İçerin aklansın nefsin atıklarından... Ramazan mağfiret süpürgesiyle geldi... Aç pencereni çıksın dünyevi tozlar... Al eline tevbe bezini, silinsin dünyevi izler... Sonra oku, oku ve oku! Oku ki sussun dünyevi sesler...
Bir el uzandı sana şimdi. Açtı kanatlarını sardı seni... Önce rahmet hediyesiyle geldim, dedi. Kararlı yürürsen mağfireti sunacağım, dedi. Kendini affettirirsen cehennemden azad olacaksın, dedi. Söylesene ey insan! Sana şimdiye kadar bu hediyelerle kim geldi? Şimdi Rabbini hoşnud etmenin tam vakti! Ramazan süzgecinden hayatını geçir şimdi. Akıp gidenlere dönüp bakma. Kalanlar kurtuluşun olacak... Kalırsan tazele ümidini!
Muhtacız sana Ramazan! İbrahim`in harlı ateşinin gülistanı gibisin bize... Sıcak mevsimlerin serinletici iklimisin... Biz suya değil, sana susuyoruz. Geçen seneden beri susuz kaldık. Kursağımızda kaldı umudumuz ve güneşimiz. İçimiz alev alev... Ümmet alev alev... Kan kokusu burnumuzda... Çaresizlik batağı boyumuzda... Zulüm hiç gitmiyor kapımızda... Dualar hiç susmuyor, göğümüz yakarışlarla dolu ve gözyaşı olup yağıyor üstümüze... Ümmet olarak aç ve susuz kaldık. Sen gelince Ramazan, kana kana senden içmek istiyoruz. Sana doymak istiyoruz...
Çocuklar, sessizliğimizin susuzluğunu yaşıyor. Bize dokunmayan yılanı beslemekle meşgulüz. Gel ki rahmet dolsun iliklerimiz. Rahmet olalım birbirimize. Rahmet konuşalım, rahmetle koşalım. Rahmet ağlayalım, rahmet gülelim. Rahmet kokusu kan kokusuna galip gelsin, savaşı kazanalım. Kilometreler aşsın rahmetimiz. Sonra rahmet dilencisi olalım, hazinesi en geniş olandan... Yavrularımız kollarımıza yuva yapsın. Ellerimiz onlara merhem olsun...
Ramazan... Şamar olsun kibrimize, cevap olsun suallerimize, aşk olsun açlığımıza, el olsun yetimliğimize...
Yunus aleyhi selamın içine düştüğü balık gibi olsun Ramazan... Nefsi arındırmazsak, onu gözyaşı ilacıyla temizlemezsek, tevbe ile nefes almazsak hayatımızı kaybedeceğiz. Sürekli değişen yüzümüzle değil, arınmış yüreğimizle rücu etmezsek geldiğimiz yere, bütün yönlerimizi yitireceğiz... Avare olup günah çölünde döneceğiz... Pusulamız olsun Ramazan... Yüzümüz, döndürüleceğimiz yere bakarken, kalbimizin hangi yöne seccadesini serdiğini hesap edeceğiz. Dünya prangalarını ayağımıza takıp, bizi çekiştirirken, ellerimizi Ramazan`a uzatacağız...
Nuh aleyhi selamın gemisi olsun Ramazan. Kan denizinin girdabında boğulurken, Ramazan’a takacağız kancaları... Sonra atlayacağız özümüze... Cenneti göreceğiz önümüzde... Reyyan kapısının melekleri, verecek hediyemizi... Cehennem asileri boğadursun, biz Ramazan’la ciğerlerimize çekeceğiz, aşk nefesini!
Miracımız olsun Ramazan... Kul eylesin bizi, gülşen eylesin gönül bahçemizi... Burak olsun yakarışlarımız... İnsan-ı kâmil eylesin bizi her yükselişimiz... Hazret eylesin her secdemiz...
Teslimiyetin, samimiyetin, ihlas ve kulluğun adı olsun bu Ramazan... Eğlencenin, lezzetlerin, gösterişin merkezi olmasın! Kanayan ümmet Ramazan’la rahmete doysun. Kırgın gönüller mağfiretle tamir edilsin... Yetimler, miskinler sevinsin en çok... Günahkârlar ümit dolsun... Aşklar mekân bulsun... Zalimler kinleriyle yok olsun... Çocuklar mahzunluğu unutsun...
Geldi yine zamanlardan bir güzel zaman... Geldi yine aylardan bir güzel ay... Nara düştüğümüz bu çukurdan Ramazan nuruna çıkma vakti... Günahkârların balığın karnına, mazlumların kurtuluş gemisine, yönünü şaşırmış avarelerin pusulasına, özüne dönmek isteyenlerin Hira`sına kavuştuğu ay!
Ne durursun ey insan, fırsat hediyesine sımsıkı sarıl elan! Oku! Bak ne diyor, Rabbi Rahman?
“Bizim uğrumuzda cihad edenleri biz elbette yollarımıza iletiriz. Muhakkak ki Allah iyilik edenlerle beraberdir.” (Ankebut / 69)
Hacer Sara Arslan / Nisanur Dergisi - Mayıs 2016 (54. Sayı)