Hanna gibi Anneler gerekli!
Ne güzel bir eylemdir "adamak". Ne hoş bir bahara açılır kapısı... Hele adağın, çiçeklerin en güzeliyse... En tazesi, en `senin olanı`ysa... En nazenin, en naifiyse...
Adayanlar ne güzel adadı... Ne kadar gerçekçiydi adayışları... İbrahim (AS) mesela... O ne güzel vazgeçişti... Rabbi istedi diye canından bir parça adamak, yine Rabbe. Ah ne eşsiz bir eylemdi...
Şimdi biz tarihin iftihar sayfalarından Hanna`ya göz atalım... O mümtaz şahsiyetin mesajıyla yol alalım...
Hanna; yaşlanıp çocuk doğurmaktan aciz bulunduğu, bir ağacın gölgesinde oturduğu sırada, bir kuşun yavrusunun ağzına yemek verdiğini görünce, kendisinin de bir evlat sahibi olma arzusu uyandı... Ve Rabbi ona ikramda bulundu.
"Hani İmran`ın karısı: `Rabbim! Karnımdakini, azadlı bir kul olarak Sana adadım. Benden bu adağı kabul et. Şüphesiz niyazımı hakkiyle işiten, kemaliyle bilen Sensin!"(Al’i İmran / 35)
"İmran`ın karısı, Rabbine adağını -ki bu onun ciğerparesiydi- kabul buyurması için, tüm samimiyeti ile ifade edilen bu duası, tertemiz olarak Allah`a teslim oluşun, bütünü ile ona yönelişin, O`nun onayını ve rızasını elde etmek dışında her çeşit bağdan özgür oluşun ve kurtuluşun ifadesidir."( SeyyidKutub - Fizlilali Kuran)
Bir kadın olarak düşünün! Bir anne olarak, bir daha düşünün! Şu an evlat sahibi olmak için maddi - manevi emek sarf eden veya bu imtihanla kavrulan anneler, sizler de iyi düşünün!
Hanna yıllarca evlat sahibi olmayı beklerken, Rabbi tarafından duası kabul ediliyor. Ama onun aklına ilk gelen şey "adamak"! Bu nasıl bir iman gücüdür? Bu nasıl bir bağdır? İşte o bağı iki katına çıkaracak bir dua: "Rabbim! Karnımdakini azadlı bir kul olarak Sana adadım!"
Hangimizin aklına gelirdi, böyle bir niyazda bulunmak?
Çocuğumuz daha dünyaya gelmeden odasını düzenleyen, mağazalardan yığınla eşya alan, her şeyin en kalitelisinden alma telaşına giren, emziğinden patiğine kadar en ince ayrıntıyı dert yapan bizler! Acaba "Evladımı bir ömür nasıl Allah`a adayabilirim?" sorusunu kendimize sorduk mu?
Adamak; bastığın için ezilen toprakla meşgul olmak değil, koştuğun halde yetişemediğin hedefe ulaşma çabasıdır. Bunun için ortaya samimiyetini koymaktır. Hani bir iş kurmak için tüm sermayesini, alın terini o yola feda eden gibi vazgeçmektir... Vazgeçmek ama kazanmak için... Kazanmak, ebediyeti...
Evet, adayanın da, adanılanın da en büyük kazançları için vazgeçişleri; hasreti, firakı göze almaları bizlere mahsus bir durum olsa gerek. Bedelsiz emele ulaşmak -tabiri caizse- bizim kitabımızda yok!
İşte bu bilinçle verdi kararını Hanna... Rahmine düşen tomurcuğun, Allah ve O’na hizmet yolunda filizlenmesini istedi. Nitekim öyle oldu...
"Fakat onu doğurunca, ‘Rabbim ben bunu kız doğurdum’ dedi. Hâlbuki Allah onun ne doğurduğunu daha iyi bilir. `Erkek kız gibi değildir. Ben onun adını Meryem koydum. Ben onu da zürriyetini de kovulmuş şeytanın şerrinden Sana sığındırırım` dedi."(Ali İmran 36)
Bir kız çocuk doğurdu Hanna... Bunun için üzüldü, kederlendi... Ama üzülmesinin sebebi başkaydı. Çünkü o dönemin kuralları gereği mabede adanan çocuğun erkek olması gerekiyordu. Şimdiye kadar kız hizmetkâr hiç görülmemişti. Kız çocukları birçok sebeple hizmete elverişli değillerdi. Bundan dolayı adağını gerçekleştiremeyeceğini düşündü. Fakat Yüce Rabbi üstün kıldığı İmran ailesi için başka şeyler takdir etmişti...
"Rabbine hizmetkâr" anlamına gelen Meryem ismini koydu kızına, onun için ve zürriyeti için dua etti. Allah da duasını kabul etti. Onu ibadete, hizmetkârlığa da kabul buyurdu.
"Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir kabul ile kabul etti. Güzel bir bitki gibi bitirdi. Ve Zekeriya`yı ona bakmakla görevlendirdi..."(Ali İmran 37)
"Rabbi onu hem maddi hem ruhi yönlerini kapsayacak tarzda üstün bir terbiye ile büyüttü. Tıpkı ziraatçıların sulayarak, gübreleyerek, sürerek ve çevresindeki zararlı otları kopararak bitkileri güzel olan bir arazide yetiştirmeleri gibi... Teyzesinin kocası ve güzel ahlak ve takvasıyla tanınan Zekeriya`yı, Meryem`in bakımıyla ve onun işlerini görmekle -gençlik, büyüme çağına gelinceye kadar- görevlendirdi. Yüce Allah onu faydalı bilgi ile salih bir amel edinsin diye Hz. Zekeriya`nın himayesine vermeyi takdir buyurdu."(VehbeZuheyli)
Ve Hanna`nin adağı, duası en güzeliyle karşılık buldu. Bu iman gücüyle Meryemler, İsalar doğdu... Küfre, zulme ve tağutlara karşı mücadelede en güzel örneklik teşkil ettiler...
Hz. Meryem`i anarken, anlatırken annesini anmadan geçmemeli... Zamanın Meryemlerine, Hanna gibi anneler gerekli... Ne mutlu adayanlara!
Hacer Sara Arslan | Nisanur Dergisi | Eylül 2017 | 70. Sayı