Muasır Medeniyet Yolunda Devrimciler ve Evrimciler
Osmanlı devletinin yıkılışından sonra mütegallibe ile anlaşan ittihatçılar iki kısma ayrılıyorlardı. Osmanlı bakiyesini İslam’dan uzaklaştırmak, İslam’ın içini boşaltmak, Avrupai bir hayat tarzını hayata hâkim kılmak için DEVRİMCİ olanlar; aynı hedeflere varmak için EVRİMCİ olanlar.
Bu mücadeleyi başta Devrimciler kazandı. Malum olduğu üzere önüne geleni devirerek, ezerek, çiğneyerek âlimleri şeyhleri darağaçlarına çekerek toplu katliamlar yaparak şehirleri denizden karaya topa tutarak amaçlarına ulaşmaya çalıştılar. Ümmeti bir vücuda benzetirsek Başı(Halife) gövdeden ayırdılar. Harfleri değiştirerek toplumun hafızasını sildiler. Kılık kıyafet değişikliği ile şeklen gâvura benzettiklerini fikren ve ruhen de benzetmek için çocukları okullar vasıtası ile adeta tornadan geçirdiler.
Döktükleri bunca kana katliamlara rağmen Müslümanların direncini kıramadılar. Müslümanlar güçleri yettiğinde direndi yetmediğinde içindeki öfkeyi besleyip büyüttüler. Devrimci kanat arka arkaya darbeler yaparak darbe sonrası dayattıkları anayasalarla hedeflerine varacaklarını düşündüler. Son şanslarını da postmodern darbe dedikleri 28 Şubat zulmü ile devreye soktular. Ama bir türlü Avrupalı patronlarını memnun edemediler. Halkı istedikleri kıvama getirmiş olsalar belki çağdaş bir haçlı ittifakı olan Avrupa Birliğine alacaklar ama asla Avrupa’yı halka sevdiremediler. Belli bir elit istenilenden de iyi kıvama geliyor ama ana gövde direncini sürdürüyordu.
Devrimcilerden umudunu kesen küresel Siyonizm bu kez EVRİMCİLERİ denemek istedi. Bunlar aynı hedefe kırmadan, dökmeden, sabırla, tedricen, amiyane tabirle çaktırmadan ilerliyorlardı. Sizinle yürüyor, sizin gibi konuşuyor, sizinle icabında aynı sloganları atıyor ama bir bakıyorsunuz kendini Avrupalıya benzetmiş sizi de kendine… Devrimciler kalıbı Avrupalıya benzetmeye çalışırken bunlar kalıbı hiç önemsemiyor aksine kalıp orijinal kalsın diyor; direk ruhunu fikir dünyasını Avrupalıya benzetiyorlardı.
Bir yerden düğmeye basılmışçasına bir anda doğu ve güneydoğu il ve ilçelerinde başlayan gençlik festivallerinde devrimcilerin dışladığı başörtülüler başrollerde. İmam hatipli kaymakam, belediye başkanı ve kayyumlar festivalleri tertipliyorlar. Muhafazakar tv.ler eğlenceye gidemeyenlerin evlerine bu rezaleti servis ediyorlar.
Evrimcilerin icadı olan Aile(yi tahrip) Bakanlığı eliyle yuvalar dağıtılıyor, dağılan yuvalardan kaçan kadın ve çocuklara kol kanat gerilerek(!) aile sıcaklığına alternatif imkânlar sunuluyor. Erken evlenenler zindanlara tıkılırken evlilik dışı ilişkiler teşvik ediliyor. Ekinimiz ve neslimiz gözümüzün önünde telef ediliyor.
Devrimcilere akıl veren bir evrimci Taha AKYOL şöyle diyordu: “Bunları baskı ile durduramazsınız. Aksine birleştirir omuz omuza getirir, güçlü setler oluşturmalarını sağlarsınız. Onlar hep sizi engeller size rahat vermezler. Bunlara pastadan pay verin, birkaç makam koltuğu ve makam arabası ile onları şimdi yıkmaya çalıştıkları rejimin bekçileri haline getirebilirsiniz”. O’nun dediği gibi olmadı mı?
Evrimciler aynı hedefe yöneldiklerinden önceleri düşman gördükleri devrimcilerle şimdi nasıl da kol koladırlar. Devrimcilerin elebaşına rahmet okumalar ona karşı en ufak bir eleştiriye şiddetli cezalar bizi şaşırtıyor mu? Hayır.
Evrim geçirmiş bir İslamcı şöyle diyordu: “Vallahi laiklik olmasa devlete hâkim olacak bir tarikat ya da cemaat bütün muhaliflerini öldürür ve ya sürgüne gönderir. Laikler bütün cemaat ve tarikatlara eşit mesafedeler. İyi ki laik bir ülkede yaşıyoruz.”
Bizim kardeşlerimizden beklentimiz ve umudumuz asla hedeften sapamamaları, yol ne kadar meşakkatli olursa olsun istikametlerini bozmamalarıdır. Hedefi Avrupa Birliği/muasır medeniyet olanlara karşı ümmetin vahdetinden taviz vermemeleridir.
Kardeşlik ilişkilerimizde söze değil icraatlara bakalım. Dili, kalbi bizden olsa da kılıcının kimden yana olduğunu göz ardı etmeyelim. (Hacı Hisarlı - HÜRSEDA)